3 Ka­sım 1996, sa­at 19.25...
İz­mir yö­nün­den Bur­sa­’ya doğ­ru git­mek­te olan Mer­ce­des mar­ka oto­mo­bil, Ba­lı­ke­si­r’­in Su­sur­luk il­çe­si ya­kın­la­rın­da, pet­rol is­tas­yo­nun­dan çı­kan bir kam­yo­nun al­tı­na gi­ri­yor.
Di­rek­si­yon­da­ki Em­ni­yet Mü­dü­rü Hü­se­yin Ko­ca­dağ ile kır­mı­zı bül­ten­le aran­dı­ğı için Meh­met Öz­bay sah­te kim­li­ği­ni kul­la­nan Ab­dul­lah Çat­lı ve sev­gi­li­si Gon­ca Us ka­za anın­da ha­yat­la­rı­nı kay­be­di­yor. Ara­cın sa­hi­bi DYP Şan­lı­ur­fa Mil­let­ve­ki­li Se­dat Edip Bu­cak ise ya­ra­lı ola­rak kur­tu­lu­yor.

* * *

Ka­za­yı ör­ten es­rar per­de­si ara­lan­dık­ça, or­ta­ya bü­yük bir skan­dal çı­kı­yor.
Te­rör­le mü­ca­de­le için oluş­tu­ru­lan Em­ni­yet Ge­nel Mü­dür­lü­ğü Özel Ha­re­kat Da­ire­si­’n­de gö­rev ya­pan bir grup po­li­sin, dö­ne­min muk­te­dir si­ya­set­çi­le­ri ile Dai­re Baş­ka­nı İb­ra­him Şa­hi­n’­in bil­gi­si da­hi­lin­de maf­ya bağ­lan­tı­la­rı­na gir­di­ği ve yar­gı­sız in­faz­lar yap­tı­ğı öne sü­rü­lü­yor.
Böy­le­ce Su­sur­lu­k’­ta­ki ka­za ile baş­la­yan ad­li so­ruş­tur­ma, Su­sur­luk Çe­te­si Da­va­sı­’na dö­nü­şü­yor.
Yar­gı­la­ma so­nu­cun­da suç ör­gü­tü oluş­tur­du­ğu be­lir­le­nen sa­nık­lar, muh­te­lif ha­pis ce­za­la­rı­na çarp­tı­rı­lı­yor­lar.

* * *

O sı­ra­da Ka­nal-D’­de Ha­ber Da­ire­si Baş­kan­lı­ğı ya­pı­yo­rum.
Şim­di CHP İz­mir Mil­let­ve­ki­li olan Tun­cay Öz­kan da Ha­ber Mü­dür­lü­ğü gö­re­vi­ni sür­dü­rü­yor.
Kı­sa­ca özet­le­di­ğim sü­reç­te, Tun­ca­y’­la, suç ör­gü­tü men­sup­la­rı­nın bağ­lan­tı­la­rı­nı ve ey­lem­le­ri­ni bel­ge­le­yen ödü­le de­ğer bir­çok so­ruş­tur­ma­cı ga­ze­te­ci­lik ör­ne­ği­ne im­za atı­yo­ruz.
Olay­la­rın ar­dın­da­ki ger­çek­le­ri ve iliş­ki­le­ri so­ruş­tu­rur­ken, bu ör­güt­te­ki özel ha­re­kat­çı po­lis­le­rin baş­lan­gıç­ta te­rör­le mü­ca­de­le­de bü­yük ba­şa­rı gös­ter­dik­le­ri­ni, an­cak da­ha son­ra çe­şit­li ne­den­ler­le yol­dan çı­ka­rıl­dık­la­rı­nı be­lir­li­yo­ruz.
Kaza öncesinde hiç­bi­ri­ni ta­nı­ma­dı­ğı­mız ve bi­ze çok kız­dık­la­rı­nı bil­di­ği­miz bu po­lis­ler adı­na üzü­lü­yor ama bel­ge­li ha­ber­ci­li­ği­mi­ze de­vam edi­yo­ruz.

* * *

Ka­za­dan 19 yıl son­ra...
30 Ey­lül gü­nü,
SÖZ­CÜ­’ye gön­de­ri­len ko­ca­man bir zarf­tan, ka­lın bir ki­tap ve ba­na ya­zıl­mış bir mek­tup çı­kı­yor.
Ki­ta­bı da, mek­tu­bu da ya­zan ki­şi ay­nı: Er­can Er­soy...
Ya­ni mah­ku­mi­ye­ti­ne se­bep olan ör­güt­sel bağ­la­rı­nı bel­ge­le­di­ği­miz Özel Ha­re­kat po­lis­le­rin­den bi­ri...
Ön­ce mek­tu­bu oku­ma­ya baş­lı­yo­rum.
Şun­lar ya­zı­yor:
“Sev­gi­li Uğur Bey,
Si­zin­le Su­sur­luk Ka­za­sı ile baş­la­yan bir ta­nı­şık­lı­ğı­mız var. Bu­gü­ne dek bi­re­bir kar­şı­la­şıp gö­rüş­me­sek de, emi­nim ki be­ni pek çok in­san­dan faz­la ta­nı­yor­su­nuz.
İyi bir ga­ze­te­ci­si­niz. Hat­ta en iyi­le­rin­den bi­ri... Yap­tı­ğı­nız pek çok ha­be­ri hâ­lâ il­giy­le iz­li­yo­rum.
Bu mek­tu­bu, geç­miş­te özel­lik­le be­nim de için­de bu­lun­du­ğum grup­la il­gi­li ha­ber­le­ri­niz ne­de­niy­le yaz­mı­yo­rum.
Ül­ke­nin en iyi te­le­viz­yon ka­na­lı ve ga­ze­te­sin­den ay­rıl­dık­tan son­ra, da­ha doğ­ru­su ay­rıl­ma­ya mec­bur bı­ra­kıl­dık­tan son­ra­ki dik du­ru­şu­nuz, si­zin kaç ayar adam ol­du­ğu­nuz ko­nu­sun­da fi­kir sa­hi­bi ol­ma­ma yet­miş­tir.
Uğur Bey,
Mes­lek ha­ya­tım bo­yun­ca hep Te­rör­le Mü­ca­de­le ve Özel Ha­re­kat bi­rim­le­rin­de ça­lış­tım. Şu an­da ak­tif gö­rev­de ol­ma­sam da pek çok ola­yın ve ül­ke­mi­zin içi­ne dü­şü­rül­dü­ğü va­ha­me­tin far­kın­da­yım. Kö­şe­ni­zi ve te­le­viz­yon prog­ra­mı­nı­zı iz­li­yo­rum. Siz ve ne ya­zık ki sa­de­ce bir avuç ga­ze­te­ci du­ru­mun far­kın­da­sı­nız.
Si­ze gön­der­di­ğim ki­ta­bı yaz­dı­ğım­da ül­ke­miz­de ba­rış sü­re­ci var­dı. Her şey gül­lük gü­lis­tan­lık ola­rak an­la­tı­lı­yor­du. Hoş ki­tap pi­ya­sa­ya çık­tı­ğın­da da öy­ley­di ya!..
An­cak son dö­nem­de ya­şa­nan va­him olay­la­ra rağ­men top­lu­mun epey önem­li bir ke­si­mi­nin hâ­lâ bu vah­şi ör­gü­tü ta­nı­ma­ma­sı, ta­nı­mak is­te­me­me­si be­ni kah­re­di­yor.
Sev­gi­li Uğur Dün­dar,
Ben İz­mir­li­yim. Bi­li­yor­su­nuz, söz ko­nu­su va­tan olun­ca Ege’­nin tüm dağların­da­ki efe­le­r, Ga­zi­’nin et­ra­fın­da top­la­nı­yor­lar­dı. Yaz­dı­ğım bu mek­tu­bu da böy­le ka­bul edin.
Esen ka­lın, sev­giy­le ka­lın...”

* * *

Doğ­ru­su­nu söy­le­mem ge­re­kir­se, Er­can Er­so­y’­un hem mek­tup­ta di­le ge­tir­di­ği şah­sım­la il­gi­li dü­şün­ce­le­rin­den, hem de ön­ce­ki gün ar­ka ka­pa­ğın­dan alın­tı­lar yap­tı­ğım
“BO­TA­N’­IN AS­KER­LE­Rİ­” ki­ta­bın­da an­lat­tık­la­rın­dan çok et­ki­len­dim.
Bel­ge­sel ro­man şek­lin­de ve akı­cı bir üs­lup­la ka­le­me alı­nan ki­tap, dün­ya­nın gör­dü­ğü en vah­şi te­rör ör­güt­le­rin­den bi­ri olan PKK’­nın ama­cı­na, ey­lem­le­ri­nin ar­dın­da­ki ger­çek­le­re ve te­rör­le mü­ca­de­le­nin güç­lük­le­ri­ne bir özel ha­re­kat­çı­nın ba­kış açı­sıy­la ışık tut­ma­sı ba­kı­mın­dan bü­yük önem ta­şı­yor.
Kı­sa­ca­sı okun­ma­sı ve oku­tul­ma­sı ge­re­ken bir ki­tap “BO­TA­N’­IN AS­KER­LE­Rİ...”