Değişik tür sorunların varlığı yadsınmaz bir gerçektir. Kişinin kendisiyle de sorunu olabilir. Ancak en önemli, çözümde öncelikli sorun, toplumsal, ulusal sorunlardır. Ülkemizin giderek koyulaştığı üzüntüsünü yaşadığımız kapsamlı karanlığını giderme umutları gücünü yitirmektedir. Dış ilişkilerdeki bozukluk ve yalnızlığa itilme yetmiyormuş gibi iç yapıda tehlikeli gelişmeler birbirini izlemektedir.
2023 yılını hedefleyen günümüz iktidarının kendi kafasındaki düzeni kurma çabaları yoğunlaşmaktadır. Saçma sapan konuşan, toplum önünde yazı tahtalarına arap harfleriyle yazı yazan, siyasal iktidarın militanlığına soyunup devlet memuru olduğunu unutan yöneticiler, emrindeki polise “Sık lan sık!’’ diyen polis amirleri, üniversitesini miskinler tekkesine çeviren rektörlerle dekanlar, okullarını medreseye dönüştürmeye çalışan müdürler, neler neler... Yetmedi, laik hukuk devletinde nikah bağıtını camilerde yaptırmak isteyen gerici, bağnaz mangaları, Diyanet İşleri’nin usdışı fetvaları...
Çarpıklık
Yüzyıllarca, cuma namazına gelen sultanları “Padişahım çok yaşa!..’’ çığlıklarıyla karşılayan toplumu demokratik düzene, eşit insanlığa alıştırmanın güçlüğünü devrimlerle aşmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti, gericilerin başkaldırması nedeniyle amacına ulaşamadı. ATATÜRK çok çalıştı ama genlere işleyen bağımlılığı gideremedi. Dünyanın övgülerle andığı kurtarıcı ve kurucu büyüğümüzün değerini bilmemek bir yana onu karalayıp suçlayanların at koşturduğu bir ortam oluştu. Bilgiyi, bilimi bırakıp varsayımın, inancın peşinden giden, kimi boş adamların buyruğunda ve kuyruğunda kendini kanıtlamaya çalışan bilimsel sanlılar türedi.
“Ye kürküm ye!..’’ sözüne uygun tutum ve davranışların utandırıcı örnekleri giderek çoğalıyor. Konum, gösteri, çıkar için aşağılanmaya, küçülmeye katılanlara bakmak yeter. Hele aday adaylığı için kimilerinin davranışlarına ve sözlerine bakmak ne durumda olduğumuzu daha iyi gösterir.
İyi bir belirti yok
Tüm olumsuzlukları, korkaklık, donukluk ve suskunluğu içlerine sindiren bireylerle toplum kesimleri, kuruluş ve kurumlar, aydın bilinenler, iktidarın siyasal darbeleri altında ezilmektedir. AKP’nin ülkeyi ve ulusu götürmek istediği yeri anlamayanlarla anlamak istemeyenler onun ortağı durumuna düşmektedir. Başta medyanın yandaş kesimi ve andını unutan cumhuriyetçiler...
Değerbilmezliğin, çekemezliğin, ayrımcılık ve bencilliğin alıp yürüdüğü günümüzde kendine dokunmayana aldırış etmeme tembelliğiyle aykırılıklar yığını oluşmaktadır. Sınavsız devlet memurluğuna almalar, kayırmalar, imar planı değişiklikleri, yargıda dosyadan el çektirme, görevlendirme, atamalardan sonra seçimlerde iktidar ağırlığı, eğitimde 4+4+4’ün getirdiği yitikler, sağlık, özellikle işçi, memur ve emeklinin geçim koşulları ağırlığı, anayasa ve yasalara aykırı hukuk bozuklukları sakıncaları büyütmektedir. Seçimler için yandaş belediyelerle kayırmalı vakıfların yardım ve sözde bağışları demokrasiyi sözde bırakan durumlardır. İktidarın sindirme, korkutma, yoksun kılma, arka çıkma ve karşıtlarını ezme yöntemi toplum yapısını sarsmaktadır. Polis devleti, şeriat düzeni adımlarındaki hız, ne olduğu belirsiz, ne olacağı açıklanamayan “Demokratik açılım ve barış süreci’’ oyalamalarıyla artmaktadır. Ne yapılacağını, ne verileceğini, ne alınarak neler olacağını söyleyen yok. Hep yuvarlak, geçiştirici sözler...
Nasıl aldığına şaşılan diplomasıyla kendini hukukçu sayan kimileri de yargıdaki oluşumları doğal-olağan karşılayarak siyaset-iktidar etkilerini destekliyor. Kimileri için hukukçu olup olmadığına bakılmadan, bilmeden, araştırmadan, ahbapçavuş yaklaşımıyla değerlendirme övgü ve eleştiri yazılıyor. Anayasa Mahkemesi üyeleri Anayasa’ya göre karar verir. “Partileri idam etmek istemeyiz ama kural ve kanıt bunu gerektiriyor’’ diyenlerdendik. Refah Partisi’nden sonra AKP dışındaki partiler için kapatma oyu veren, AİHM kararına karşın kadının soyadı için “red’’ oyu kullananların özgürlükçülüğü tartışılır. Siyasal yandaşlıkla, ideolojik tutumla oy kullanılması övülemez. Milletvekillerine ayrıcalık önerileri gündeme geliyor. Ülke kaynıyor. Yaralamalar, öldürmeler, değişik kanlı saldırılar, hırsızlık, yolsuzluk, partizanlık. Yineleyelim, bozulmayan ve oynanmayan bir şey kalmadı. İzmir’den mektup posta ile onbeş günde geliyor. Davalar uzuyor. Gıdalarla, yapılarla aldatma sürüyor.
Bakalım daha nereye ve ne zamana kadar böyle gidecek? Sorunlara sorunlar eklenecek mi? Daha neler yaşanacak?