O gece Şam’ın bütün camilerinde ışıklar sabaha kadar yandı...
Camilerin tümü kabalalıktı ve kalabalıklar sokaklara kadar taşmıştı...
Suriyeliler, Türkiye ve onun liderine sevgi gösterileri yapıyorlar, sevinç duygularını birbirlerine anlatıyorlardı...
Şam müftülüğü, o gece Türkiye’ye ve onun liderine “İslam’a böyle bir zafer bahşettiği için” mevlüt okuttu...

*

(Şimdi “Hakikaten ne asrın lideriymiş!” falan diyeceksiniz...)

*

Ve Şam’ın tüm camilerinde okunan dualar ve müftülük fetvası ile o 22 Eylül 1922 gecesi Atatürk’e “Seyfu’l İslam” ünvanı verildi...
Yani:
“İslam’ın Kılıcı...”

*

(Bunun belgeleri İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın Londra’daki Foreign Office arşivlerindeydi... Gizilik süresi dolunca Prof Dr. Metin Hülagü topladı getirdi...)

*

“Üç saatte Şam’a gidip namaz kılarım...“
Zart, zurt...

*

Şimdilik top atıp, arkasından bakıyorsun; nereye gitti?..
Çünkü orada bir Kürt devleti kuruluyor ve ABD bunun artık garantörü...
Şu anlama geliyor yani; dağlar, mahalleler, kasabalar, şehirler yetmiyormuş gibi, PKK ile Hatay, Kilis, Antep, Urfa sınırlarında da güneyden komşu oluyoruz...

*

Peki, Suriye’nin içini oyarken düşünmedin mi; komşunun bölünmesi, oraya bir Kürt devletinin kurulması demek...
Suriye yönetimi çöktüğünde, Kürt bölgesine ne kurulacaktı?
Fin devleti mi?..

*

“Üç dakikada taharetimi yaparım...”
“On dakikada abdestimi alırım...”
“Üç saatte Şam’da namazımı kılarım...”
“Bir günde Esad’ı yerim...”

*

“İslam’ın Kılıcı” falan değil, sana çatal-bıçak takımı vermezler...