Sevgili okuyucularım, son sadrazam Binali ağzındaki baklayı dün çıkardı ve müjdeyi verdi:
“İl ve ilçe müftüleriyle muhtarlara, nikah kıyma yetkisi veriyoruz.”
Bu sözlerin zamanlaması manidar!..
İsrail ve Rusya’nın altında ezilince gündem değiştirmeye yönelmek zorunda kaldılar.
Bunların hep özlem duyduğu Osmanlı döneminde resmi nikah diye bir şey yoktu. Dolayısıyla nikahı imamlar kıyardı ve bunun adına dini nikah, imam nikahı denirdi.
Ne zaman ki Cumhuriyet rejimi kuruldu, nikah kıyma yetkisi belediyelere ve resmi kurumlara verildi.
İsteyen yine imam nikahı kıydırır ama yasal açıdan geçersizdir...
Ancak bunların kafa yapısı bunu algılayacak düzeyde olmadığından, vatandaşı ille de imamın önüne oturtmak peşinde koşarlar.
Binali’nin dünkü sözleri hem gündem değiştirmeye, hem oy apartmaya, hem de Osmanlı’ya dönüşü gerçekleştirmeye yöneliktir.
Günümüzde Osmanlı’ya dönüş ise gericiliğin, Cumhuriyet düşmanlığının simgesidir.

*  *  *

Şimdi bu kafalara sormak gerekiyor:
“Bugünkü resmi nikahın nesinden rahatsız oldunuz?.. Resmi nikahın neresi size battı da böyle atraksiyonlar peşinde koşuyorsunuz?”
Her alanda olduğu gibi burada da amaç vatandaşın din duygularını gıdıklayıp oy avcılığı yapmak.
Hiç kuşkunuz olmasın, imamın veya muhtarın önüne her türlü yasal altyapıdan ve devlet bilgisinden yoksun biçimde oturtulacak olan insanlarımıza mutlaka bir de dini nikah kıydıracaklar.
Bu kafalar 21. yüzyılda bile Cumhuriyet rejimini benimseyemedi.
Akılları hep geçmişin hasta adamı Osmanlı’da.
Osmanlı biteli çok oldu, bitti gitti kardeşim, geçmiş olsun.
Sizin gibi bin tane iktidar bile gelse onu diriltmek mümkün olmaz!

Bükemedikleri elleri öpüyorlar


Sen yıllarca her gün İsrail’e sövüp saydın. Neler demedin ki, yazsak müstehcen yayın yapmaktan yargılanırız!
İsrail’le diplomatik ilişkilerini sonlandırdın, büyükelçini geri çağırdın.
“Eyy İsrail biz bu hesabı günü gelince senden sorarız” diye bağırıp çağırdın, Türk siyasetine o bilmediğin İngilizcenle “Van minıt” lafını sokmayı başardın!

*  *  *

Güneydoğu’da sınırımızı 17 saniye boyunca geçen Rus uçağını düşürdün. Bu olağanüstü başarın (!) sonrasında adamların yine dayılandı, posta koydu...
“Puşt Rusya!.. Biz bunun da hesabını senden sorarız. Nasıl olur da senin uçağın bizim hava sınırımızı ihlal eder. Zannetme ki bunu kabul ederiz! Sana karşı her türlü yaptırımı uygularız...”
Rusya ise bastırıyordu:
“Özür dilemezseniz biz de size karşı yaptırım uygularız, pişman olursunuz.”

*  *  *

Rusya gerekeni yaptı... Türkiye’den yaş meyve sebze alımını durdurdu. Bizi ihya eden Rus turistler bu yıl gelmedi.
Rusya’da iş yapan Türk müteahhit firmalarına yasaklar konuldu...
Ve ne yaptığını bilmeyen bizim hacı fışfışlar pabucun pahalı olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladılar.
Sadece Rusya’nın yaptırımları nedeniyle milyarlarca dolar zarara uğramıştık.
Bu nereye kadar sürecekti!
Zararın neresinden dönsek kârdır deyip önceki gün Tayyip’in Putin’e yazdığı mektupla Rusya’dan da özür dilemek zorunda kaldılar!
Böylece iki gün içerisinde bir taşla iki kuş vurmuş oldular!
Hem İsrail’den, hem de Rusya’dan özür dilendi.
İkisinin de arkasında bu iktidarın parasal çıkar hesapları var.
İşin içine “Duygusallık (!)” girince bunlar yelkenleri suya indirmeyi en iyi bilenlerdir.

*  *  *

Peki ama bu iki önemli adımı aynı gün içerisinde neden atmak zorunda kaldılar?..
Çünkü uyguladıkları yanlış dış politikalar yüzünden bütün dünyada yalnızlaşmıştık. Bıçak kemiğe dayanmış, yanımızda kimse kalmamıştı.
Ortadoğu’da resmen çöktük.
Suriye’de Esad’ı devirmek hayaliyle IŞİD, PKK gibi terör örgütlerini sınır komşumuz yaptılar. Hiç utanmadan bağırıyorlardı:
“İnşallah iki haftaya kadar Cuma namazını Şam’da kılacağız!”
Nah kıldınız.
Sadece İsrail ve Rusya değil, İran, Irak ve Mısır’la da papaz oldular.
Sonrasında AB, ABD ve Birleşmiş Milletler teşkilatına da posta koymaya, efelenmeye başladılar.
Yanımızda sadece Katar ve Suudi Arabistan’ın hırsız şeyhleri kaldı. Hırsızların kara paralarını Türkiye üzerinden aklama sürecini başlattılar.
Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyada bütün saygınlığımızı yitirdik, tek başımıza kaldık.
İşte o yüzden şimdi İsrail ve Rusya’nın kucağına düştük, o yüzden özür üstüne özür diliyoruz.

*  *  *

“Eyy Esad” diye yıllardır bağırıp çağıranların gerçek durumu, utanılacak durumu işte budur. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse bir konuda başarılı oldular!..
Suriye harabeye döndü, milyonlarca insan öldürüldü, ülkesinden kaçtı. Şu anda üç milyon sığınmacıyı bizim bu hacı fışfışlar Türkiye’de ağırlıyor, besliyor. Maliyeti milyarlarca dolar, Başımıza açılan bu beladan nasıl kurtulacağımızı bilen yok.
Bütün bunların sorumlusu olan dünya liderimiz şimdi sarayında yaşıyor, iş akdini tazminatsız feshettiği eski sadrazam Davutoğlu Ahmet ise kitapçı dükkanlarında kitap imzalıyor!
İkisinin de keyfi gıcır.

*  *  *

Çok yakında Esad’dan da özür diledikleri takdirde sakın ola ki şaşırmayın.
Birkaç yıl önce miting meydanlarında “Kardeşim Esad” diye bağıran, onları karı koca Türkiye’de ağırlayıp poz veren dünya liderimizin ufku geniştir!
Yeri ve zamanı gelince bilinen şarkıyı kürsülerden söylemeye başlayabilir...
Yabancı olduk şimdi yazık birbirimize/ İstersen gel dönelim eski günlerimize!