Ne zaman Çanakkale’ye gitsem bir gün önceden heyecanlanmaya başlarım.
Hele tarihin akışını değiştiren müthiş kahramanlık destanının yazıldığı kente yaklaştıkça duygularım doruğa çıkar, tüylerim ürperir.

*  *  *

Dün Milli Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in önsözünün yazıldığı bu kutsal topraklardaki Halk Arenası canlı yayını için heyecanla yola çıktığımızda yüksek yargı mensubu bir dostum aradı.
Hayatını hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığına adamış ve bu nedenle geçmişte FETÖ’nün hışmına uğramış, yargı camiasında engin bilgi birikimi ve dürüstlüğüyle ünlü değerli dostum çok üzüntülüydü.
Nedenini sorunca derin bir nefes alarak anlattı.
Söylediklerini aynen paylaşıyorum:
“İki gündür bir Güneydoğu kentimizin cezaevine gidip geliyorum. Çünkü anamın gözyaşlarına dayanamadım en sonunda...
Benim bir ‘teyze çocuğu’ var; öğretmen...
30 yaşındaki bu akrabamın babası, o henüz iki yaşındayken rahmetli olduğundan, anamın ve teyzelerimin kucağında büyüdü. Kendi çocukları gibi bakarak el birliği ile yetiştirdiler...

*  *  *

Nasıl mazlum, nasıl saf bir yüzü ve yüreği var anlatamam...
Annesi onu 10 yaşlarında iken, ‘cemaat’ denilen şer yuvasının dersanesindeki çay ocağına çalışsın diye koymuş. Tabii o zamandan beri kafese girmiş çocuk!..
Okurken de peşini bırakmamışlar, çalışmaya başlarken de!.. Yetinmemişler, kendi buldukları bir kızla da evlendirmişler!..

*  *  *

Üç hafta önce FETÖ operasyonunda, etkin pişmanlıkta bulunan iki şüphelinin, ‘Akrabamın, yaşadığı kentte bir semtin sorumlu abiliği görevini yürüttüğü, sonrasında da Kalkınma Bakanlığı’nın SODES projesinden sorumlu il abiliğine terfi ettiği’ yönündeki itirafları üzerine tutuklanmış... (Bu arada ByLock kullanıcısı olduğu da belirlenmiş...)

*  *  *

Başsavcı ile dosyasına baktık ki, yapacak bir şey yok! Ben ‘İtirafçı olursa etkin pişmanlıktan yararlanabilir mi?’ diye sordum. Başsavcı ‘Çok iyi olur. Vereceği isimler ve ifadesi işimize yarar’ dedi. ‘O halde cezaevi müdürü bir nabzını yoklasın, eğer eğilim görürse ben görüşürüm’ dedim.
Müdür görüştü, sonra ben iki kez giderek ‘durumunun vahametini’ anlattım, ‘kendisinin satıldığını’ söyledim. ‘Üstündekilerin umurunda bile olmadığını’ belirttim. ‘Olsun, beni satsınlar, ben kimseyi satamam! Ben iman ettiğimin dışında bir şey yapmadım, isterlerse assınlar’ dedi.
Bunun üzerine ‘Ananın ve anamın, seni sevenlerin gözyaşının vebalini alma, yazık olur sana, hayatın söner!.. Çocukların var onlar ne olacak? Bari onları düşünerek pişman ol’ dedim ama gördüm ki, öyle katı, öylesine duvar gibi ki, ne ailesinin ve ne de kendi hayatının hiçbir önemi kalmamış! Varsa yoksa ABD’deki şarlatan!..
Son bir umutla dün ablasını gönderdim bir kez daha yanına. O da yalvarmış, ağlamış ama nafile!..

*  *  *

Diyeceğim o ki...
Bu çocuk ve onun çocuklarıyla bu devlet ve bu toplum nasıl bir araya gelecek artık?..
Bu ülkeye ve çocuklarına hangi amaç için ve neden bu kadar büyük bir kötülük yapılır?..
Günlerdir içim yanıyor...”

*  *  *

Yüreği alevler içindeki dostumu dinlerken gözlerim yaşardı.
Telefonu kapattıktan sonra uzun uzun düşündüm.
Çanakkale’ye girerken kurtuluşun Yenikapı’da değil Kuvay-ı Milliye ve ‘Çanakkale Ruhu’nda olduğuna bir kez daha inandım.
Büyük Önder Atatürk ve silah arkadaşlarının eşsiz emaneti Cumhuriyet’imizin kuruluşunun 93’üncü yıldönümü hepimize kutlu olsun...