Sen mesela, hacı emmi...
Cami avlusundaki çınarın gölgesinde sohbet ederken, sakalını sıvazlaya sıvazlaya akıl öğretiyordun. Memleket sanki bunlardan önce müslüman değilmiş gibi “bunlar dinini imanını bilen çocuklar, vatana millete hayırlı olurlar” diyordun. Nasıl gidiyor sence vatan millet işleri?

*

Veya sen, Şükran yenge...
İftar çadırında, senin paranla sana avanta çorba ısmarladılar diye, nerdeyse bi hatim indirmediğin kalmıştı. Yan masadaki badem bıyıklı belediye başkanın duysun diye yüksek sesle dualar ediyordun, “Allah devletimize zeval vermesin” filan diyordun. Nooldu şimdi o devlet?

*

Duble yol yaptıkları için bunlara oy verdim diyorsan... “Üç milyon Suriyeli’yi memlekete doldurmalarını doğru bulmuyorum” diye şikayet edemezsin.
Taksi durağında şoförlerle çay içmesini pek takdir ediyorum diyorsan... “İki milyar dolara bin küsur odalı saray yaptırmalarını yanlış buluyorum” diyerek sıyrılamazsın.
Vay efendim, istikrar bozulmasın istedim ama, böyle olsun istemezdim, ne bileydim ben falan... Yok öyle!

*

Sevap senin desteğinle oluyorsa, günah da senin.

*

Ya sen, emekli Ethem bey...
Kahvede başının etini yedin herkesin... Eczaneden nasıl bedavaya ilaç aldığını anlata anlata bitiremedin, elli tane reyin olsa, ellisini de bunlara vereceğini söylüyordun. Çocuklarının hayatını, torunlarının istikbalini üç tek aspirine sattın. Nasıl şimdi afiyetin sağlığın?

*

Ya da sen, üniversiteli Filiz...
Sana çağdaş yaşamı anlatan Atatürkçü profesörü, sabahın köründe yatağından kaldırıp, terörist diye, pijamasıyla tutuklamaya kalktılar, zaten hastaydı, kahrından gitti o güzel yürekli kadın... Neme lazım dedin, tavşan boku gibi davrandın, kantindeki protestoya bile katılmaya korktun, kenardan kenardan araziye uydun. Homongolosa benzeyen köktendinciler kalabalıklar arasında kendini patlatıyor diye, niye endişeleniyorsun ki şimdi? Gene kokmasan bulaşmasan, kurtulamaz mısın canlı bombadan?

*

Sen, liboş işadamı Rifat...
Kutsal toprakları özelleştirme idaresine çevirdin birader... Takunyalıların gözüne girip, ihale kapmak için, her sene beş altı defa umreye gittin, zemzemle banyo yaptın. Ben cebime bakarım abicim demesini biliyordun ama... İster misin, Arabistan’a bu kadar sık giriş çıkış yaptığın için, IŞİD’li olabilir diye ABD’ye girmeni engellesinler?

*

Sen, memur Yusuf...
Gammazlanırım, sicilime işlerler diye yusuf yusuftun, Cumhuriyet mitinglerine gitmeye cesaret edememiştin. Fırsat bu fırsat... Canlı bomba cenazelerine kefen giyerek git, terfi bile edersin. Aman diyeyim, rabia işareti yapma, rabiadan çark edildi, bi çuval inciri berbat edersin!

*

Veya sen, laylaylom Betül...
“Ayy bakamıyorum şekerim, hep cenaze, hep ağlayan insanlar, perişan çocuklar, yüreğim dayanmıyor, fena oluyorum, kapatıyorum televizyonu, haberleri seyretmiyorum artık” diyordun. Acun canlı yayında söylemese, havalimanındaki katliamdan bile haberin olmayacaktı ayol... Bu da yetmezmiş gibi, Survivor’ın finali de ertelendi, felaketler üst üste gelir dedikleri bu olsa gerek di mi?

*

Demokrasi dediğin...
Sadece layık olduğun şekilde yönetilmek değildir.

*

Papağan gibi “her millet layık olduğu şekilde yönetilir” derler, devamını söylemezler. Halbuki, o lafın devamını dünya demokrasi tarihinde sadece Mustafa Kemal söylemiştir: “Her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortaktır!”

*

Aç şimdi haberleri.
Seyret eserini.

*

Çıkarırsan Atatürk’ü...
Geriye anca bu kalır.