Aral, son kitabı “Sevgili” ile okurlarının karşısına çıktı. Kitabında Yılmaz Güney’in hayatı üzerinden hem 1965-85 yıllarını anlattı, hem de bugüne ışık tuttu. Aral, “Onun hayatı, mücadelesi, sanatı ders olarak okutulmalı” dedi. Fatoş Güney’in ‘intihal’ suçlamasına “Duygusal bir çıkış” karşılığını verdi...

Edebiyat hayatında 40 yılı deviren yazar İnci Aral, sinemanın Çirkin Kralı Yılmaz Güney’i yeni romanı Sevgili ile anlattı. Sevgili, Yılmaz Güney ve eşi Fatoş Güney’in tutkulu beraberlikleri üzerinden Türkiye’nin 1965-85 yılları arasındaki çalkantılı dönemine ışık tutuyor. Kitap için Fatoş Güney, Aral’ı intihal yapmakla ve kendisine ait sırları açığa çıkarmakla suçladı... Naif kişiliğiyle bilinen Aral’ın kapısını çaldım. Ortaya atılan iddialar ve tartışma nedeniyle üzgündü. “Sevdiğim insanları hayatımdan çıkarmakta zorluk çekiyorum. İftira ve haksızlık ise dayanamadığım şeyler, biraz sarsıldım” dedi. Üç darbe yaşamış bir Cumhuriyet kadını olan Aral ile bugünün Türkiye’sinden, Atatürk’e uzanan uzun sohbetimizde zaman nasıl geçti anlamadık... İşte o söyleşi:

‘BU KİTAP, AŞK, VEFA, SADAKAT VE DAYANIŞMA HİKAYESİ’ Yazar İnci Aral, “Sevgili”yi Hande Zeyrek’e anlattı. Aral, “Yaşadığımız günlere dair yoğun mesajlar da içeren bu çalışma aynı zamanda aşkla başlayan bir vefa, sadakat ve dayanışma hikayesi olarak da okunabilir” dedi. ‘BU KİTAP, AŞK, VEFA, SADAKAT VE DAYANIŞMA HİKAYESİ’
Yazar İnci Aral, “Sevgili”yi Hande Zeyrek’e anlattı. Aral, “Yaşadığımız günlere dair yoğun mesajlar da içeren bu çalışma aynı zamanda aşkla başlayan bir vefa, sadakat ve dayanışma hikayesi olarak da okunabilir” dedi.


KİTAP KONUSUNDA KONUŞTUK

- Fatoş Hanım, sizi kendi kitap taslağı ve senaryo çalışmalarından intihal yapmakla suçladı. Süreç nasıl gelişti?
Fatoş Hanım, ortak hayatlarıyla ilgili bir senaryo yazmamı istedi. 1998’in son aylarında çalışmaya başladık. Bana Yılmaz Güney’i anlatan birkaç kitap verdi ve hikayeyi ana hatlarıyla anlattı. Çalışmamız 1,5 yıl sürdü. Senaryoyu bitirdim ve kendisine verdim ama tam olarak bilmediğim nedenlerle film çekilemedi.
- Kitap yazacağınızı söylediniz mi?
2000 yılında çalışmayı teslim ederken, hikayeyi roman yapmak istediğimden söz ettim. “Ben de yazacağım” dedi. Yazacaklarımızın farklı olacağını belirttim ve ikimizin de yazabileceğini konuştuk.

SIR VE ENGEL KALMAMIŞTI

- Aradan geçen 17 yılda Yılmaz Güney konusu kapandı mı?
Hiç konuşulmadı. Fatoş Güney’in bana anlattığı bilgiler hem yayınladığı kitapta yer aldı hem de röportaj vererek bilgi ve anıları ayrıntılı olarak anlattı. Ben de kitap yazmaktan vazgeçtiğini düşündüm. Daha sonraki zamanda da onun özel saydığı bilgilerin tümü kamuya açıklanmıştı. Yani sır ve engel kalmamıştı. 17 yıldır beklediğim romanı yazmaya karar verdim.
- Nasıl karar verdiniz kitabı yazmaya?
Her şeye rağmen sorun çıkabileceğini düşünerek erteliyordum. Ama yayınevim bana cesaret ve destek verdi. Bu arada Yılmaz Güney hakkında yeni çalışmalar da yayımlanmıştı. Turhan Feyizoğlu’nun kapsamlı Yılmaz Güney araştırmasını anmak ve kendisine teşekkür etmek isterim.

EDEBİYAT DERİN BİR SANATTIR İnci Aral, “Edebiyat yalnızca eğlencelik bir şey değil tarihe ışık tutan derin bir sanattır” dedi. EDEBİYAT DERİN BİR SANATTIR
İnci Aral, “Edebiyat yalnızca eğlencelik bir şey değil tarihe ışık tutan derin bir sanattır” dedi.


KİMSEDEN İZİN ALMAM

- Fatoş Güney’i arayıp yazıyorum artık demeyi düşündünüz mü?
Romanlarımı yazmak için kimseden izin almam. Zaten topluma mal olmuş kişileri yazmak için izin gerekmez. Yılmaz Güney benden sonra da yazılmalı, hayatı, mücadelesi, sanatı başka romanlara, filmlere, incelemelere aktarılmalı ve sinema okullarında ders olarak okutulmalıdır.
- Roman yayımlandıktan sonraki dava süreci nasıl gelişti?
Fatoş Güney avukatı aracılığıyla Sevgili romanında bana anlattığı özel bilgileri kullandığımı ileri sürerek yayınevime ve bana dava açacağını bildirdi. Bunların tümü gerçekdışı iddialardı. Henüz dava açılmış değil. Olursa karşı dava açmak zorunda kalacağız. Umarım ve dilerim ki bu duygusal bir çıkış olsun.

O BİR SİNEMA DEHASI

- Sizin Yılmaz Güney’iniz nasıl biri?

Yılmaz Güney her şeyden önce bir sinema dehası. Oyuncu olarak da önemli. Ayrıca bir yazar, entelektüel. Hayatı boyunca hem çok sevilmiş hem de siyasi kimliği yüzünden bazı kesimlerin hedefi olmuş. Benim için bunların tümünden oluşan bir roman kahramanı. Beni yazar olarak etkileyen yanlarından biri de devrimciliği. Değişsin istediği bir düzen için yazdıklarıyla, sinemasıyla ve tüm varlığıyla mücadele eden biri. Böyle örneklere, benzerlerine bu ülkenin her zaman ihtiyacı olmuştur.

Atatürk’ü düşündüğüm zaman umudum tazelenir

- Yaşadığımız bu dönemi de yazacak mısınız?
Bu dönemi yazar mıyım, bitişini görmeye zamanım olur mu bilmiyorum...

3

YAPAY IŞIKLAR VAR

- Gelecek için hiç umut taşımıyor musunuz?

Yakın zamana kadar bugünleri de aşarız diye düşünüyordum ama artık karamsarlığım ağır basıyor. Her an kontak yapacak yapay ışıklarla donatılmış, ilkokullarına mescit sokulmuş ülkemin bu kadar yalan, gerici ve savunmasız hale gelişinden sonra iyi günler görebilme umudu mangal gibi yürek gerektiriyor.
- Korkmuyor musunuz?
Hem korkuyorum hem korkmuyorum. Parasız yatılı okullarda Cumhuriyet ve Atatürk sevgisiyle büyüdüm. Ülkemin çok kötü ve kanlı günlerini gördüm ama böylesini görmedim. Türkiye’nin çağdaş, özgür ve adil bir ülke olmasını isteyen biri için daha korkunç ne olabilir!
- Ulu Önder Atatürk için neler söylersiniz?
Atatürk’ün büyüklüğü üzerine sevgiyle söylenmiş her güzel sözü tekrarlamak isterim. Kurtarıcı, benzersiz bir önder, bu ülkenin temellerini son derece sağlam atmış, çağdaş düşünceye sahip, ileriyi görme gücü yüksek bir devlet adamı oluşu tartışılamaz. Ona yapılan saldırı ve iftiralar rejim değiştirme kasıtlı. Onu inkar eden büyük ihanet içindedir. Atatürk’ü düşündüğüm zaman umudum tazeleniyor.

ELEŞTİRİLER TUTUKLU

- Her edebiyatçıyı ülke sorunları için konuşurken bulmak zor...

Çoğumuz düşüncelerimizi açıkça söylemekten çekiniyoruz. Çünkü özgür söz ve eleştirinin tutuklu, hak aramanınsa mümkün olmadığı bir ortamda yaşıyoruz. Sözümüz örtülü ve sakınmalı. Ama edebiyat, gücünü karşı olmaktan alır. Neyi nasıl anlatacağınızı iyi bilirseniz her şeyi söyleyebilirsiniz.

Türkiye’de büyük bir eğitim yoksunluğu sorunu var

- Güney’in hayali gerçekleşti mi? Niye dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz?
Sorunuzun cevabı ciltlere sığmıyor. Hiçbirimiz yarın ne olacağını, başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Romanımda anlattığım süreç bugünlere nasıl geldiğimizi işaret ediyor. Ama yaşanan hiçbir şey geçip gitmiş de değil. Bugün de bir darbe ortamında yaşıyoruz. Hayatınızın, düşünce ve söz söyleme özgürlüğünüzün, sahip olmanız gereken huzur ve düzenin değeri, anlamı yoksa, en önemlisi adalet güvencesi kuşkulu hale gelmişse yaşanmakta olanın adının askeri mi sivil mi olduğu önemli değildir.
- Geçmişten bugüne bunca mücadele verilmiş oysa...
Türkiye’de büyük bir eğitim yoksunluğu sorunu var. Halk her dönem inancından geçim kavgasına bir takım masallarla uyutulmuş. Niteliksiz ve popülist siyaset, sorunları çözmek yerine birbiriyle didişmiş. Bugün insanımız sadakaya bağlanmış durumda, karanlığa doğru körlemesine gidiyor. Türkiye ya da Cumhuriyet’le ilgili kaygıları yok. Toplumun yarısı şu ya da bu biçimde kitleselleştirip belli bir görüşe bağlanmışsa kaybedilecek çok şey vardır.

EDEBİYATIN DA İÇİ BOŞALDI

- Edebiyat nasıl etkilendi bu durumdan, tüm bu yaşananlardan?
Çok fazla kitap basılıyor ama içerik ve nitelik konusunda iyimser olmak kolay değil. Ülkenin, insanımızın sorunlarına değinen romanlar hem az yazılıyor hem de bu konulara modası geçmiş zihniyetiyle bakıldığından ilgi az. Görsel oyuncaklar ve sosyal medyanın boşalttığı kafalar için bunlar sıkıcı şeyler. Ama beyinler ve bellekler boşaltıldıkça edebiyatın da içi boşalmakta. Aslında edebiyatın saati ağır çalışır. Zamanın tozu toprağı savrulduğunda ne olup bittiği daha iyi görülecektir.