Mahsun Kırmızıgül yeni filminde cesur bir hamleyle cinsel espri ve imalarla yol alan bir komedi yapmış. Ancak filmin maalesef ciddi senaryo sorunları var... Mahsun Kırmızıgül’ün sinemacı çıkışını ilk filminden beri olumlu bulmuşumdur. Nitekim sinema sevgisi, bir şeyleri dert edinmesi, dert edindiği meseleler üzerine filmler yapma kararına karşı kendi adıma hep olumlu baktım. Ama karşımıza gelen filmi değerlendirmek, bu söylediğimden çok farklı bir şey. Hep pozitif duygularla izlemeye başladım her yeni Kırmızıgül filmini. Her filminde samimi bir sinema sevgisi ile iyi ekiplerle ve iyi oyuncularla teknik kaliteden hiç ödün vermeden çalıştı. Ama hep aynı sorunu giderek büyütürek her filminde de taşıdı. Eleştirmen yorumlarını da düşmanlık olarak algıladı. Oysa her filminde ciddi senaryo sorunları vardı.

vezir_parmagi_4

“Vezir Parmağı” bir dönem özellikle de Arzu Film önderliğinde yapılan Osmanlı komedilerini hatırlatan bir yapı üzerine kurulu. Hatta o filmlerdeki gibi cinsel göndermeli şakalarla yol alıyor büyük ölçüde. “Şekerpare”, “Değirmen”, “Tosun Paşa”, “Süt Kardeşler” gibi yapımlarda da kalabalık bir kadro küçük seksi göndermelerle birbiriyle sürtüşüp dururlardı.

Film Osmanlı İmparatorluğu döneminin özellikle belirtilmeyen bir zamanında geçen hayali bir hikaye anlatıyor. Neredeyse bütün erkeklerini kaybetmiş bir köydeki her yaş ve sınıftan kadın, vezire mektup yazarak dertlerine bir çare isterler. Vezir efendi de bir memurunu bu işle görevlendirir. Memur, yirmiden fazla kadının sorununu çözmek için farklı etnik kültürden beş tane hamal seçer ve onları o köye ulaştırmak için yola çıkarır. Biz de sanıyoruz ki seyirci olarak yolda bu enteresan kişilerden oluşan ekibin başına bir sürü şey gelecek. Ama öyle bir şey olmuyor! Zira bu senaryoda dramatik anlamda bir çatışma ancak son sahnede çıkıyor ortaya. Sonra da yazılar akmaya başlıyor.

vezir-1

Neden yirmiden fazla kadına sadece beş adam götürülüyor? Her birine üçer dörder kadın düşsün diye mi? Bu beş adam sadece etnik kökenleriyle tanıtılıyorlar ve yolculukları sırasında hiçbir olay ve değişiklik yaşamıyorlar. Sadece üstbaşları ve saçları değişiyor. Üç dört kadının birden tek bir erkeği paylaşması bugünün bu memleket ortamında belki biraz cesur bir yaklaşım ama aynı zamanda da cinsiyetçi değil mi? İster istemez çokeşlilik meselesine sıcak bakan bir tavır gösteriyor film. Üstelik kadın karakterlerin tümü de erkek bekleyen huriler olarak çizilmişler!

Kırmızıgül’ün müzisyen kimliğini gösterdiği müzikal sahneler ise filmin en güzel bölümlerini oluşturuyor. “Kibar Feyzo”daki bölüm aralarına giren türkülerin işlevinde ama Ezel Akay filmlerinin koreografili müzikal sahnelerini hatırlatan bu kısımlar başarılı. Ama film onca yıldız oyuncusuna ve ciddi potansiyeline rağmen çok komik de olamıyor maalesef. Belaltı esprilerin, seks imalarının çok olması değil mesele, güçlü olamamaları. Keşke bu senaryo daha etkili bir mizah yazarının eline bırakılsaymış.

Din tüccarlığı yapan kadı efendinin köyün en uyanık kadını olan Nurdane (Yasemin Yalçın) ile yaşadığı çatışma da bir yere varamayan bir manevra olmuş, asıl hikayeyi hiç etkilemiyor. Tecavüzcü Coşkun ve Nuri Alço’nun ilk göründükleri sahne hoş, ikinci sahne boş, üçüncü sahne ise ‘nahoş’ olmuş.

Birbirinden ünlü ve yetenekli oyuncular senaryonun içinde kaybolmuşlar adeta, kimse karakterini geliştirebilecek bir alan bulamamış kendisine. Ama müzikler, görüntü yönetimi gibi teknik meselelerde ciddi sorunları yok filmin. Benim için yeter diyorsanız buyrun...

1,5 yıldız
Vezir Parmağı
Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül,
Oyuncular: Mahsun Kırmızıgül, Yasemin Yalçın, Gülben Ergen
111 dakika, 15+

Beğendim
Yasemin Yalçın ve müzikli sahneler...

Beğenmedim
Senaryosu

Oscar adayı “Satıcı”

Baskıyla yönetilen ülkelerin sanatçıları beyinlerini daha da yaratıcı çalıştırmaya alıştırırlar. Toplumunun sıkıntılarını daha iyi gözlemleyip onları sansürün arka kapısından dolanarak daha zeki yollarla anlatmanın çaresini çok iyi bulurlar. İranlı yönetmen Asghar Farhadi öyle bir sinemacıdır.

Yönetmenin yeni filmi “Satıcı”, baskı ortamlarının insan üzerindeki etkisini öyle bir vakanın üzerinden ‘ince’ görerek anlatıyor ki, takdir etmemek elde değil. İslam hukukunun, dolayısıyla erkek egemen sistemin tümüyle hakim olduğu İran’da tiyatro oyuncusu bir çift olan Rana ve Emad’ın hikayesi bu. Kültürlü, sanatçı, açık fikirli ve özgür ruhlu insanlardır her ikisi de. Emad ve Rana da bir yandan Arthur Miller’ın ünlü tiyatro oyunu “Satıcının Ölümü”nü sahnelemektedirler. Küçük bir adamın giderek değerlerinden kopmuş bir toplum tarafından daha da küçültülüp adeta kendisini yoketmeye zorlanmasını anlatır bu ünlü eser. Bir gün Rana yeni taşındıkları evde yalnızken bir yabancının saldırısına uğrar. Emad bu olaydan sonra kültürüne ters düşen şeyler yapmaya başlar, karısından sessizce uzaklaşır ve ona yapılan saldırıyı bir türlü atlatamaz. Bunu kimin yaptığını bulmak için bir dedektif gibi araştırma yapar ancak ilerledikçe karısıyla arası daha çok bozulur.

satici_3

Emad’ın modern görüşlü bir adam olmasına rağmen gururuna dokunan bu olayın bastırılmış kimi duygularını ortaya çıkarmasını ince ince işliyor Farhadi. Giderek şiddete yatkın bir adama dönüşüyor. İntikamcı duyguları ondaki merhamet duygusunu zedeliyor. Karısının mağduriyetini değil kendi mağduriyetini, incinmişliğini öne çıkarmaya başlıyor. Ve evet, her hâlükârda olan kadına oluyor. Rana hem saldırıya uğramışlığıyla hem de sonrasında kocasının tavrıyla cezalandırılmış, bir başına bırakılmış oluyor. Özellikle finalin yıkılmak üzere, eğreti bir binanın içinde gerçekleşiyor olması, çatırdayan evliliği ya da temelleri sallanan bir toplumu tasvir etmesi bakımından iki kat önem kazanıyor.

“Satıcı” sadece izlendiğinde tüketilen filmlerden değil, uzun süre kafanızın içinde taşıyacağınız filmlerden biri... Üstelik bu senenin “En İyi Yabancı Film” kategorisinin en güçlü adaylarından...

4 yıldız
Satıcı
Yönetmen: Asghar Farhadi
Oyuncular: Taraneh Alidoosti, Shahab Hosseini, Babak Karimi
125 dakika, 7+