“Osmanlı Subayı”, senaryosundan kurgusuna kadar her alanına müdahale edildiğini belli eden, hedefi vuramayan bir film olmuş...  I. Dünya Savaşı’nın başlamasına aylar kala Amerika’daki ırkçılıktan bıkan genç hemşire Lillie, Doğu Anadolu’da, Van’da gönüllü doktorluk yapan Jude’un konuştuğu bir bağış seminerinde anlattıklarından etkilenir. Bağışlarını elden teslim etmeye karar vererek altı ay sonra soluğu İstanbul limanında alır. Henüz daha limandayken tanıştığı Osmanlı teğmeni (altyazılarda nedense yüzbaşı olarak değiştirilmiş hep!) İsmail’den etkilenir. Ona tavsiye edildiği üzere yolculuğunda kendisine askeri muhafız olarak İsmail’in eşlik etmesini ister. Lillie Van’daki Amerikan vakıf hastanesine vardığında hemşirelik görevine başlar. Ancak kendisinden hoşlanan Jude ve İsmail arasında kalır. İki adamın aralarında sadece Lillie rekabeti yoktur. Jude bölgede giderek kızışmaya başlayan Türk-Ermeni geriliminde Ermeni tarafı haklı buluyor ve İsmail’e önyargıyla yaklaşıyordur. Oysa İsmail hem iyi bir asker hem de müthiş bir aşıktır!

Önümüze gelen bu Türk-Amerikan ortak yapımının başarmak istediği iki amaç var: güçlü bir aşk hikayesi anlatmak, Türk-Ermeni meselesinde çok da derinlere dalmadan Türk tarafın işine yarayacak bir yorumda bulunmak. Ama filmin ikisini de yapamadığını rahatça söyleyebiliriz. Elbette bunda Türk yapımcıların filmin kurgusuna karışmasının büyük payı var. İsmail ile Lillie’nin öpüşme sahnelerini bile çıkartmışlar çünkü! Görüntüyü yavaşlatmak ve siyaha düşürmek gibi bu çağda perdede hiç görmediğimiz şekillerde, son derece ilkel ve gereksiz müdahalelerde bulunmuşlar. Sanki bir Osmanlı subayının sevdiği hristiyan kızı dudağından öptüğünü görürsek Türklüğümüz, imanımız bozulur! Bazı yabancı sitelerde filmin yönetmeni Joseph Ruben’in müdahaleler karşısında geri çekildiği hatta ismini jenerikten çıkartmak istediği de belirtiliyor. Ama aslında proje daha kağıt üzerinde de sorunluymuş gibi görünüyor. Çünkü izlediğimiz filmde Lillie ve İsmail arasında gelişmesi gereken aşk, seyirciye hiç geçemiyor. Ne tanışmaları için etkileyici bir sahne tasarlanabilmiş, ne de sonrası için.

osmanli_subayi_1

Film bölgede konuşulan dil konusuna bazı diyaloglarda dikkat çekmesine rağmen (Lillie her sevdiği kelimenin Türkçesini soruyor neredeyse!) başta İsmail olmak üzere Türkler kendi aralarında İngilizce konuşmaktalar. Madem önemli karakterler İngilizce konuşacak niye araya tek tük Türkçe kelime yerleştiriyorsunuz? Kaldı ki film bize ne o tarihlerdeki Anadolu’yu hissettirebiliyor ne de bölge insanını doğru düzgün gösterebiliyor.
Türk-Ermeni meselesine gelince; bazen ülkeler kendi tarihleri hakkındaki yaygın fikirleri ‘düzeltmek’ için sanatı kullanırlar. Filmler, kitaplar, eserler sipariş ederler. Bunların kötü yapılmış olanları genellikle sipariş edildiklerini hemen belli ederler. En azından profesyonel gözler bu çabayı kolayca ayırt edebilirler. “Osmanlı Subayı” 1915’de bu topraklarda çok sayıda Ermeni vatandaşın öldüğünü kabul ediyor. Ama çok bağırgan gözüküp de bu konuda ne kadar hassas olunduğunu belli etmemek için ürkekçe, kısık kısık ortadan yürümeye çalışıyor. Birkaç diyalogla zayıf bir neden-sonuç ilişkisi kurmak istese de çok etkisiz kalıyor.

osmanli_subayi_3

“Game of Thrones”dan tanıdığımız Michiel Huisman fiziken bir Osmanlı subayı olabilmiş ama askerlerine ‘come on get here!’ diye seslenince olmuyor tabi ki! Filmin esas kızı Hera Hilmar da etkili bir oyun koyamıyor ortaya. Ben Kingsley’i ise herhalde hayatının en kötü performansında izliyoruz, oyuncu sanki bu filmi kabul ettiğine pişman olmuş gibi oynuyor. Gelgelelim Halil Paşa rolünde izlediğimiz Haluk Bilginer’in akıcı İngilizcesi filmdeki yabancı oyunculardan bile daha doğal geliyor kulağa. Ama göründüğü üç beş kısa sahnede de etki yaratabilmesi pek mümkün olamıyor maalesef.

1,5 yıldız
Osmanlı Subayı (The Ottoman Lieutenant)
Yönetmen: Joseph Ruben
Oyuncular: Michiel Huisman, Hera Hilmar, Ben Kingsley
106 dakika, 7+

Hayat devam ediyor...

“Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca”, “Wilbur Ölmek İstiyor” ve “Aşk Dersi” gibi sevilen filmlerin yönetmeni Lone Scherfig, yine zarif ve tatlı bir aşk filmiyle çıkıyor karşımıza bu hafta.
“Aşkın Çekimi” 2. Dünya Savaşı sırasında İngiltere İstihbarat Bakanlığı tarafından halka moral vermek için yapılması planlanan ve Dunkirk muharebesi sırasında doğruluğundan pek emin olunmayan bir kahramanlık hikayesinin filme çekimleri sırasında yaşanan buruk bir aşk hikayesini anlatıyor. Savaştan gazi olarak dönen ressam sevgilisiyle kıt kanaat geçinen Catrin, bakanlığa sekreter olmak için başvursa da senarist olarak işe alınır. Daha doğrusu üç kişilik senaryo ekibinin hayal gücü en yüksek üyelerinden biri haline gelir. Senaryo ekibinin lideri olan Tom’un samimi yaklaşımı sayesinde, her an tepelerine düşecek bir bombanın gölgesinde yaşıyor olmalarına rağmen hayatın içindeki umudu ve sevgiyi yaşatmaya çalışacaktır.

askin_cekimi_3

“Aşkın Çekimi” en zor zamanlarda bile hayatın bir şekilde devam etmesi gerektiğini, insanların bu gerçekle uyumlu bir şekilde yaşamlarını sürdürebileceklerini anlatan samimi bir film. Catrin maddi zorluklar içinde, kendisini pek de sahiplenmeyen sevgilisiyle, savaşın gölgesinde yaşamaya çalışırken karşısına çıkan aşktan güç alıyor. Bir yandan da çekilmeye çalışılan bu moral filminin karşılaştığı sorunları da komik detaylarla aktarıyor bize yönetmen. Hikayenin bu tarafında eski bir film yıldızı olan Ambrose’nin artık yaşlanıp yan rollere düştüğünü kabullenme sürecini izliyoruz. Hikayenin bu iki damarı filmin büyük kısmında ayrı raylarda ilerliyor. Ama finalde hikayenin ana temasıyla ona hizmet edecek bir şekilde birleşiyor.
Bu sıcak ve zarif filmi en başta Catrin rolünde izlediğimiz oyuncu Gemma Arterton sürüklüyor. Güzel oyuncu rol aldığı her filmdeki gibi seyirciyle pozitif bir bağ kurmayı başarıyor. Geçen yıl “Senden Önce Ben” adlı aşk filminde izlediğimiz Sam Claflin de falso vermiyor rolünde. Tecrübeli İngiliz aktör Bill Nighy ise her zamanki gibi lezzetli bir performans sunuyor.
“Aşkın Çekimi” yer yer komediye de göz kırpan, fazla kalıcı olmasa da anlamlı bir aşk filmi..

3,5 yıldız
Aşkın Çekimi (Their Finest)
Yönetmen: Lone Scherfig
Oyuncular: Gemma Arterton, Sam Claflin, Bill Nighy
117 dakika, 7+