BUNU YAZMAK GEREK

Bilmediğimiz bir şeyler oluyor galiba


İstanbul Taksim alanında her yıl yılbaşı eğlenceleri yapılır. Bu eğlence aslında bazı Batı ülkelerinin büyük kentlerinde yapılan kutlamaların bir kopyasıdır. Kalabalıklar meydanda birikir, gece yarısına yaklaşıldığında heyecan artar, tam yeni yıla giriş sırasında herkes birbirine sarılır, bağırışlar, çağırışlar, bu arada patlayan havai fişekler falan derken gidecek bir yeri olmayan veya bir yerde harcayacak para bulamayanlar topluca yeni yıl kutlaması yapmış olur. Geçtiğimiz yıllarda Taksim alanına kurulan sahnelerde konser veren sanatçılar da olmuştu. Bu yıl ise Beyoğlu Kaymakamlığı ve Emniyet Müdürlüğü oturup bir karara vardı ve dedi ki “Taksim’de yılbaşı kutlamaları yapılmayacak.” Neden? Çünkü bazı provokatörler o geceyi kana bulayabilirmiş. Masum vatandaşların eğlencesinden yararlanarak eylem yapılabilirmiş. O halde en iyisi Taksim’de yılbaşı kutlamalarını yasaklamakmış. Derken Beşiktaş Belediyesi de Barbaros Meydanı’nda yılbaşı kutlamak için hazırlıklar yaptı. Etrafı bir güzel süsledi. Sıra formalite olarak izin alınmasına gelmişti ki Kaymakamlık “yasak kardeşim” dedi. Gerekçe aynı Beyoğlu kaymakamlığının gerekçesi gibi. Provokatörler olay çıkarabilir ve yılbaşının huzurunu bozabilirmiş. Huzuru bozmaktansa yılbaşını toptan iptal etmek en doğru yol olarak görünmüş yeni Türkiye iktidarının memurlarına. Her iki kararda da çok dikkatimi çeken bir cümle var. Deniyor ki “Ülkenin bugünkü şartlarında” Durun bakalım. Ülkenin bugünkü şartları nedir? Neler oluyor? Hepimiz sevinerek söyleyebiliyoruz ki “2017 yılbaşından bu yana Türkiye’de tek bir terör eylemi olmadı.” Bu sürede ne bir bomba patladı, ne kalabalıklara bir saldırı gerçekleşti, ne de suikastlar yaşandı. Hatta yine övünerek söyleyebiliriz ki daha önce “nedir bu istihbarat zafiyeti” diye ağır eleştiriler yönelttiğimiz güvenlik güçleri terör eylemine hazırlanan pek çok kişiyi kıskıvrak yakaladı, binlerce kilo patlayıcı madde zamanında bulunarak etkisiz hale getirildi. Kaymakamların “ülkenin bugünkü koşullarında” tanımını kullanmaları çok rahatsız edici. Ya iktidarın zihniyetine katkı olsun diye yılbaşını yasaklamayı kendilerine görev edinmişler ve bulabildikleri tek bahane bu ya da bilmediğimiz çok büyük bir tehlikenin eşiğindeyiz. Ama hepsini bir kenara koyun. Eğer bir ülkede bizzat güvenlik birimlerinin tepesindeki kişiler “günün şartlarından” söz ederek “can güvenliğinin risk altında” olduğunu açıklarlarsa bu ülkeye ne turist olarak ne de iş yapmak üzere bir kişi bile gelmez. Siz devletin “güvenliği sağlayamadığımız için yılbaşını yasaklıyoruz” dediği bir ülkeye gitmek ister misiniz?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bu da gazetecilik oluyor öyle mi?


Gazeteci Ahmet Şık savunmasına başladıktan birkaç dakika sonra hakim sözünü kesti ve “Siyasi savunma yapıyorsunuz, eleştirecekseniz gidin milletvekili olun öyle eleştirin” dedi. Sonra da Ahmet Şık’ın savunma yapmasına izin vermedi. Vermediği gibi Şık’ı salonda da tutmadı dışarı gönderdi. Hukukun katli olan bu uygulama dün gazetelerin de gündemindeydi. Ancak ne ayıptır ve acıdır ki yandaş medya bir gazeteciye reva görülen bu hukuksuzluğu görmek istemediği gibi bir de gazeteci Ahmet Şık’ı suçlamaya kalktı. Sadece birinden örnek vereceğim. İktidarın küçük tetikçilerinden Star Gazetesi “Ahmet Şık hakimi tehdit etti” başlığını kullanmıştı. Haberin spotunda “Siyasi savunma yapan Ahmet Şık, hakimin sözünü kesmesi üzerine tehdit etti” diye devam ediyordu. Şık’ın “Bir gün siz de aynen böyle yargılanacaksınız” sözlerini kendisine “medya organı” diyenler böyle değerlendirmişti ne yazık ki. Aslında alıştık bu seviyesizliğe ama serde gazetecilik var ya dayanamıyor yine de insan.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Yeni içtihadımız; ancak milletvekili eleştirebilir


Gazeteci Ahmet Şık’ın savunma yapmasına izin verilmemesi ve hakimin buna gerekçe olarak kayıtlara geçen sözleri yeni bir hukuki içtihat olarak karşımıza çıkabilir. Ahmet Şık’ın her vatandaş gibi en doğal hakkı olan savunma hakkını gasbeden hakim “Siyasi savunma yapamazsın, eleştireceksen git milletvekili seçil öyle eleştir” dedi. Bu durumda Türkiye’de artık eğer siyasi iktidarı eleştirmek istiyorsanız bunun tek koşulu “milletvekili seçilmek” olacak herhalde. Hakime göre eleştirmek normal vatandaşı bırakın bir gazetecinin, akademisyenin, bir aydının bile hakkı değil, eleştirmek için ancak milletvekili olmak gerekiyor. Çok merak ediyorum bu iktidar ne zaman “Şu andan itibaren iktidara yönelik hiçbir eleştiri yapılmayacak, kimse bu iktidarın kararlarına karşı çıkmayacak, sorgulamayacak” diyen bir KHK çıkaracak? Çünkü bu gidiş o gidiş.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Devlet Bahçeli böyle yaparak nereye varmak istemektedir?


Devlet Bahçeli sanıyorum Türkiye’nin en rahat politikacılarından biri. Çünkü kimse onun kadar gamsız değil. AKP Genel Başkanı bile dün söylediğinin tam tersini bugün söylerken bir bahanenin arkasına sığınıyor çoğu kez. Bahçeli’nin buna da ihtiyacı yok. Hiç umursamıyor bile konuşurken. “Ama dün böyle diyordun” diyenlere karşı da yüzü hiç kızarmıyor. Bahçeli dün başkanlık sistemine karşı çıkıyor, Erdoğan’ı “diktatör” olarak suçluyordu. Bugün başkanlık sisteminin ne kadar iyi olduğunu ölene kadar da Erdoğan’ın yanında duracağını söylüyor örneğin. Ya da düne kadar yolsuzluk batağının içindeydi AKP ve 17-25 Aralık skandalları bunun kanıtıydı. Oysa bugün 17-25 Aralık’tan söz etmek vatan hainliği ile eşdeğer Bahçeli’ye göre. MHP Başkanı son olarak 15 Temmuz gecesinin sivil canilerine kalkan oldu. Boğaz Köprüsü’nde bir askerin başı kesik bedeninin başında durup da bozkurt işareti yapan kişi için “Bu şerefsizin mutlaka bulunması ve ağır biçimde cezalandırılması gerek, biz en zor şartlarda bile askere el kaldırmadık” diyen Bahçeli şimdi ise o gece askerleri linç edenleri eleştirenleri vatan haini ilan etti. Bahçeli için ne söylenir bilemiyorum artık. Ama ona yine onun üslubuyla şöyle seslenmek istiyorum “Devlet Bahçeli böyle yaparak nereye varmak istemektedir?”

ÜZÜLDÜM

Deniz Seki’nin yurtdışı yasağı yokmuş


Bu köşede dün yazdığım “ironik” bir yazı ile Deniz Seki’nin yurtdışı yasağı olmasına rağmen mahkeme izniyle umreye gittiğini belirterek “Bu yolla izin alıp sonra kayıplara karışacak olanlar da olabilir” demiştim. Gazetemin yöneticileri sağ olsunlar bu yazımı dünkü birinci sayfanın manşetine taşımışlardı. Ancak Deniz Seki’nin menajeri arayarak “Deniz Hanım’ın yurtdışı yasağı yok. Sadece şartlı tahliye edildiği için her hafta karakola gidip imza vermesi gerek” dedi. Deniz Seki umre için yurtdışına çıkmış. Ancak umrede olduğu sıradaki bir günde karakola gidip imza vermesi gerekiyormuş. Mahkeme de o bir günü izinli saymış. Tabi bu maddi bir hata ve bana ait. Gerçi her hafta karakola gitmesi gereken biri için bu uygulama örtülü bir yurtdışı yasağıdır ama yine de denetimli serbestlikle hapisten çıkanlara yurtdışı yasağı uygulanmıyor. Tabii bu yazıyı Deniz Seki’yi eleştirmek ya da yıpratmak için yazmamıştım. Başta da dediğim gibi “ironik” bir
yazıydı bu. Deniz Seki bir hafta imza vermemek için mahkemeden izin alabiliyorsa günün koşullarından ve iktidarın zihniyetinden yararlanarak “dini görev” nedeniyle mahkemelere başvuracak
başkaları da bu izni alabilir. Hatta yurtdışı yasağı bulunanlar bile “Ama bu kişi dini inancı gereği yurtdışına çıkmak
istiyor”
denilerek izinden
yararlandırılabilir. Biraz esprili biçimde bunu anlatmak istemiştim.