YENİ ÖĞRENDİM

Sizlere daha önce de Kremlin’de çalışan bir danışmandan aldığım bilgileri aktarmıştım. Söyledikleri doğru çıkan bu danışmanla vize krizinden sonra yine konuştum. Kaynağım vize krizinin Rusya’da çok dikkatle izlendiğini söyledi. Elbette Türkiye’nin bir NATO ülkesi olarak Amerika ile bu kadar ters düşmesi Rusya için çok iyi bir gelişme. Türkiye gibi müttefikin Amerika’nın elinden kayıp gitmesi Rusya’nın çok lehine bir durum.
Ancak kaynağıma göre Putin buna rağmen çok mutlu değilmiş. Çünkü Türkiye’nin ne yaptığını ve yapacağını anlamakta zorluk çekiyormuş. Yaptığı toplantılarda danışmanları “Türkiye’deki yönetime özellikle Erdoğan’a pek güven olmaz. Bugün Amerika ile çok kavga ediyor gibi görünebilir, ama bugüne kadar benzer her olaydan sonra Amerika ile tekrar çok yakın ilişkiye geçtiğini biliyoruz. Üstelik bu tür davranışları ülkesinde de büyük destek görüyor” diyerek Putin’i uyarıyorlarmış.
Rus kaynağım bu tür bilgileri daha önce de vermişti. Son konuşmamızda ise çok önemli bir bilgi paylaştı. Erdoğan’ın Ukrayna ve Sırbistan gezileri Kremlin’de çok yakından izlenmiş. Öyle ki Erdoğan’la Poroşenko’nun yaptığı ortak basın toplantısını Putin yanında Dışişleri Bakanı Lavrov’la birlikte canlı olarak izlemiş. Erdoğan’ın “Kırım’ın ilhak edilmesine sıcak bakmıyoruz” sözlerini duyduğunda yüzü çok asılmış. Erdoğan’ın bu konuşmasından tam 15 dakika sonra Lavrov Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu telefonla aramış. Lavrov Çavuşoğlu’na Putin’in hassasiyetini aktardıktan sonra “Sayın Devlet Başkanımızın iki mesajı var” demiş. Birinci mesaj şöyleymiş; “Devlet Başkanımız, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın nerede durduğunu keskin olarak öğrenmek istiyor.” Putin’in ikinci mesajı ise şuymuş; “Erdoğan’ın nerede durduğu konusunda mantıklı ve inandırıcı bir bilgi alınıncaya kadar S-400 füze anlaşmasını askıya alıyoruz.”
Rus kaynağımın sözlerini çok şaşırarak dinledim. Rusya böyle bir şey yapabilir mi? Daha doğrusu yapar mı? Konuyu daha sonra konuştuğum dışişleri uzmanları, özellikle Rusya politikalarını yakından izleyenler “Yapabilir” dediler. Hatta biri daha iddialı biçimde “Bana göre Ruslar zaten S-400’leri vermeyecekler. Amerika ile pazarlık güçlerini artırmak için bu konuda Türkiye’yi kullanıyorlar, Amerika’nın tepkisine bakarak yeni stratejilerini oluşturacaklar” bile dedi.
Bir başka dışişleri uzmanı ise Türkiye’nin cumhuriyet tarihi boyunca dış politikada hiç bu kadar acz içine düşmediğini, ciddi ve güçlü ülkeler düzeyince itibarının sıfıra indiğini ileri sürerek “Erdoğan’ın bir güvenirlilik sorunu var. Çoğu kez bir dediği bir dediğini tutmuyor. Pragmatik politika uygulayacağım derken Türkiye’yi çok sıkıntılı durumlara sokuyor. Milliyetçilik duygularını kabartmak sınırlı süre için ülke içinde çok prim yapabilir ama orta vadede Türkiye’nin uluslararası alandaki durumu hiç de parlak gözükmüyor” diye konuştu.

ÇOK GÜLDÜM

Aforizmalarla biraz gülümseyelim


Mizah yazarı İbrahim Ormancı’dan gelen aforizmalardan seçtiklerimi size sunuyorum;

* * *

Karıcığım, tam sen ve oğlanı Amerika’ya götürecektim. Hay Allah. Amerika bize vize koydu. Allah seni inandırsın ki.

* * *

Altın fiyatları arttıkça artıyor. Çeyrek altın taktığım düğün sahibi beni eve Limuzin ile bıraktı. Anlayın gerisini.

* * *

Gençken, her çiçekten bal alıyordum. Yaşlandık hanım göz açtırmıyor. Beş kavanoz balı 100 liraya satan uydu kanallarını seyredebiliyorum artık ancak.

* * *

İngiltere’deki Exeter Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre gaz çıkarmak kanseri önlüyormuş. Yalnız kanseri önleyeceğim diye kokuttun birader. Burnumuzun direği kırıldı yeminle.

* * *

Elim bir kaza sonucu, Aklı Selim vefat etmiştir. Allah taksiratını affetsin!..

* * *

Oğluma “Ne yapıyorsun?” dediğimde bana “Nette geziniyorum babacığım” dedi. Ben de “Okuldaki sınavlarda netlerinin düşmesinden belli çocuğum” dedim.

* * *

Kitap okumayan ulusların, dünyada esamisi de okunmaz. Bu kadar net.

* * *

Dişi kuş yuvayı yapar yapmasına da. Başka bir dişi kuşu da temizliğe çağırır.

* * *

Kimilerinin en ulaşabildikleri yüksek PAYE’leri ne biliyor musunuz? Tabii ki de PESPAYELİK’leri.

* * *

İlahiyatçı Cevat Akşit “Cinsel münasebet esnasında af buyurun eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın” demiş. Bu tür
ilahiyatçılar yüzünden Haydar Dümen’in pabucu dama atıldı yeminle.

* * *

Hep hüzünlüyüm, hep üzgün. Bana KEDER MAHKÛMU demesinler de ne desinler?

* * *

Deli bile olmanın raconu var. Deli ol olmasına ama “Ne oldum delisi” olma asla.

* * *

Kimse artık derdini Makro Paşa’ya anlatmıyor, sosyal medyadan saydırıyor.

* * *

Ülkedeki kutuplaşamadan o denli bıktım ki, kutuplara gidip yerleşesim var. O derece yani

* * *

Hişt hişt sakin ol. Klavyene hakim ol.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Vize heyeti ile ne görüşülecek?


Amerika bir vize krizi yarattı. Şimdi sorunu çözmek için heyetler görüşme yapacak. Bu nedenle Amerika bir heyet oluşturmuş. Bu heyeti Türkiye’ye gönderiyor. Gerekten çok merak ediyorum; bu heyet gelip ne konuşacak? Hatta ona bile sıra gelmeden, bu heyettekiler eğer diplomatik misyon sahipleri değilse Türkiye’ye girişleri nasıl olacak? Malum Amerikalılar için önceden Türkiye vizesi alınmasına gerek duyulmuyor. İsteyen gelmeden konsolosluklara başvurarak alıyor tabii de Amerikalılar için vize kapıda veriliyor genellikle. Bu nedenle Amerikalıların pasaportunda muhtemelen Türkiye vizesi yoktur bile. Peki, bu heyet vize almadan mı gelecek veya vizeleri kapıda mı verilecek? Neyse onu hallederler mutlaka.
Ama ne konuşulacak? Amerika vize krizini başlatırken bazı taleplerde bulundu. Görüşmelerde bu talepler masaya konacaktır. Amerika gibi kendini dünyanın patronu gören bir devlet dünya kamuoyunun da öğrendiği şartları yerine getirilmeden geri adım atar mı? Diyelim ki iki taraf da geri adım attı, ama her şey o kadar ortada yaşandı ki bu geri adımların iki ülkenin kamuoyuna kabul ettirilmesi mümkün olabilecek mi? Sonuçta elbette bir anlaşma sağlanacaktır da her iki ülkenin yönetimleri için de bir siyasi bedel çıkmayacak mıdır ortaya?
Ne diyeyim, deli sorular işte. Bunu Amerika düşünsün, çünkü Türkiye geri adım attığında bunu halka kabul ettirmek zor değil. Hatta bu geri adımı bile “zafer” havasında sunabilecek bir medyamız var nasıl olsa.

Bİ SORALIM BAKALIM

Tezkereye oy verirken bu düşünülmedi mi?


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidarı eleştirerek “İdlib’den gelecek her şehidin kanından Erdoğan’ın sorumlu olduğunu” söyledi.
Normal koşullarda çok doğru bir söz. Çünkü bugün karşımıza İdlib olarak çıkan sorun aslında bu iktidarın çok yanlış dış politikasının sonuçlarından biri. Nasıl PYD’nin Suriye’de güçlenmesi ve güney sınırımızı adeta çembere alması, Barzani’nin bağımsızlık referandumuna cesaret etmesi bu yanlışların sonucuysa İdlib
konusu da budur.
Ancak şunu da unutmamak gerek. Eğer Türk askeri İdlib’e gidiyorsa bunu Meclis’ten verilen yetkiye dayanarak yapıyor. CHP, iktidarın medyası aracılığı ile yükseltmeye çalıştığı milliyetçilik dalgasının altında kalmaktan korkarak “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurtdışında kullanılmasına ilişkin tezkere” Meclis’e getirildiğinde buna hiç karşı çıkmadı. MHP ile birlikte AKP’nin arkasında durdu. O halde “Şehitlerin kanı” hesabı bana biraz yanlış gibi geliyor.

KOMİK

Bayıldım bu dilekçeye


Sosyal medyada dolaşıyormuş. Bana bir arkadaşım gönderdi. Vatandaşın birinin emniyete yazdığı dilekçe bu. Bir insan kendi hatasını anlayıp da nasıl bu kadar naif bir dilekçeyi kaleme alıp gönderir. Müthiş değil mi?

15krk05a_ist_izm_ant_ank_trb

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ucuz balık için dua yeterli olmaz


Hafta içinde bazı gazetelerde şöyle bir haber vardı; İstanbul Beylikdüzü’nde Camiler ve Din Görevlileri Haftası nedeniyle bir balıkçıda düzenlenen etkinlikte din görevlileri denizlerde bereketli bir sezon olması için balık duası etti. Sıra dışı anların yaşandığı etkinlikte; imamlar tıpkı yağmur duası eder gibi balık bolluğu için el açıp dua etti.
Güler misiniz ağlar mısınız? “Ülke ne hale getirildi?” deyince kızıyorlar, ama her konuda mutlaka bir dini tören yapmak moda oldu. Belli ki bunların hepsi yaranma amacıyla yapılıyor. En azından iktidarın bunlardan hoşlanacağı hesaplanıyor.
Dua eden etsin tabii, ona karışacak halimiz yok ama herhalde başta balıkçılar biliyordur, balığın bollaşması, ucuzlaması dua ile halledilecek bir şey değil.
Birincisi; denizlerimizi temiz tutacağız, yosunların bile yaşamayacağı kadar pisletmeyeceğiz.
İkincisi; daha çok balık tutacağız diye deniz diplerini kazıyarak balık neslini kurutmayacağız.
Üçüncüsü; balıkların biraz büyümesi için sabredeceğiz.
Temiz deniz olmadığında zaten hayat da yok, balık için gece gündüz dua etseniz ne olur ki? Son yıllarda kirlilik biraz azaldı gibi. Çok uzun yıllar sonra Marmara’da uskumru çıkması bunun bir kanıtı. Uskumru kirli denizde duramaz.
Çok çabuk kazanmak isteyen bazı balıkçıların hâlâ deniz diplerini taradıklarını (trollediklerini) duyuyorum. Halâ akıllanmayan ve kendi ayağına ateş edenler var. Tabii bir de biraz sabretsek de balıklarımızı büyütebilsek. İnanın lüfere hasret kaldık. Çinekop ve Sarıkanat adı altında lüferler büyüyemeden tutuluyor Birkaç yıl önce belli ölçüler altında lüfere karşı protesto vardı, millet almıyordu, bu protestonun sürekli olması gerek.