ANALİZ

Eski Başbakanlardan Tansu Çiller 30 Ağustos resepsiyonunda Erdoğan’a yakın bir yerde oturunca mı çıktı bu dedikodu bilmiyorum, iki gündür medyada bir “Tansu Çiller Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak” furyası estiriliyor.
İnsan ister istemez “Yok artık daha neler” diyor. Öyle ya bir kere Çiller’in yaşı çok ilerledi. Bu saatten sonra ne siyaseti yapacak? Ayrıca O‘nun siyasi hayatı 2002 yılında sona erdi.
Çiller 2002 seçimlerinden partisini baraj altında bıraktıktan sonra siyasi hayattan fiilen silindi. Bu seçimlerden sonra hiçbir siyasi faaliyet göstermeyen, kendisine gelen tüm teklifleri “görüşmeden” reddeden Çiller’in bundan sonra siyasette olacağını sanmıyorum.
Ancak buna karşı Erdoğan’ın bulunduğu yerlerde sık sık fotoğraf vermeye çalıştığı da bir gerçek. Yanında mutlaka eşi Özer Çiller de var.
Bazıları “dedikodu” mu yapıyor artık bilemiyorum, söylediklerine göre Özer Çiller’in birçok yerde mülkü varmış. Bunları otel ya da eğlence yeri olarak değerlendiriyormuş. İmar sorunları nedeniyle iktidara yakın olmak zorunda hissediyormuş kendini. Çünkü Erdoğan izin vermezse kimse iş yapamıyormuş, bunu bilen Özer Çiller de hiçbir fırsatı kaçırmayarak yanına eşini de alıp Erdoğan’a bağlılığını belirtmek için müthiş bir çaba harcıyormuş.
Tabii bu dedikodular yayılınca “Bunun siyasi sonucu olur mutlaka” diye düşünenler Tansu Hanım’a “Cumhurbaşkanı yardımcılığı” görevini layık bulmuşlar. Çiller’in Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı dedikodusu kimden çıktı bilmiyorum ama bunun “saray kaynaklı” olması ihtimali çok yüksek.
Saray “merkezde bir siyasi oluşumu” tehdit ve tehlike olarak görüyor. Merkez siyasette adı geçebilecek isimleri kendi yanındaymış gibi göstermek istemesi çok normaldir.
Yani bana göre Erdoğan Çiller’e değil Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, meteorolojiden sorumlu bakanlık bile vermez. Ama merkezde bir siyasi oluşum kurulmadan önce “Kimse heveslenmesin, merkezdeki bütün isimler benimle birlikte” mesajını vermek için Çiller ve ailesini posasını çıkarıncaya kadar kullanır. Eğer Erdoğan, Çiller adının bir işe yarayacağına inansa bugüne kadar çoktan teklif götürürdü. Erdoğan eğer yukarıda yazdığım dedikodular doğruysa Çiller ailesinin kendisine muhtaç olduğunu biliyor. Bu durumu kullanmak ve her şeye rağmen eski AP-DYP çizgisinde olan ve Çiller’den medet umanları da bu yolla etkisizleştirmek istemesi siyaseten yanlış değildir.
Tahminim Çiller’in “Erdoğan’ın yanına yerleşecek” iddialarına cevap vermeyeceği yönündedir. O da durumu kendi lehine kullanmak, bu süreçte eşinin taleplerini iktidarın başına iletmekte avantajlı olacağını bilerek durumu idare etmek isteyecektir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Askerleri parasız bindirse de suç olacak


İstanbul’da bir belediye otobüsü şoförü Hasdal’dan çarşı iznine çıkan bazı askerleri toplu taşıma kartları olmadığı için bindirmemiş. Haber medyaya yansıyınca İETT bu otobüs şoförüne işten el çektirmiş.
Peki şoförün suçu ne? Asker olanlar otobüse bedava mı biniyor? Hayır. Yani aslında otobüs şoförü “doğru olanı” yapmış. Kazara o otobüste bir belediye müfettişi olsaydı ve durumu rapor etseydi veya bir vatandaş “askerin bizden ne farkı var, onlardan niye para alınmıyor” diye şikâyetçi olsaydı, muhtemelen aynı şoför için “Neden otobüse kartsız yolcu aldın?” soruşturması açılacak belki de yine işinden atılacaktı.
Hukukun ve kuralların değil duyguların geçerli olduğu ülkelerde hep böyle oluyor. Çarşı iznine çıkan askere acıyıp “Ne olacak canım, ondan da para almayıverin” demek duygularımızı okşayabilir ama kurallar bozulmaya da böyle başlıyor işte. İETT belki “bayram üstü Mehmetçiğe daha sevgiyle yaklaşmalıydın” diyerek şoförünü uyarabilir ama işten atmak de neyin nesi oluyor? Ayrıca “Hasdal’dan çıkan askerlerin kartlarını dolduracakları yer yok” bahanesi de bana göre geçerli değil. O halde o Mehmetçiğin komutanları önlem almalı, ya askerlere kart dağıtmalı ya da kışlanın kapısına bir dolum makinesi koydurmalı. Ne biliyoruz ki oradaki askerlerin çoğunun “Nasıl olsa kimse askere ses çıkaramaz diyerek” zaten hep bedava otobüse binip binmediklerini.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

“Allah’tan başka kimsenin önünde baş eğmem” sözü sıktı artık


Sizi bilmiyorum ama şu “Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmeyiz” klişesi beni çok baydı. Maaşallah herkes kahraman herkes korkusuz. Hepsinde Allah korkusu dışında bir korku yok. Herkes bir tür mahalle kabadayısı. Ama bu kervana Anayasa Mahkemesi Başkanı da katılınca insanın canı çok sıkılıyor. Yüce Mahkeme’nin başkanı mahallenin bıçkını gibi “Ben Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmem” diye tafra yapıyor. Bir yargıç hukuk önünde eğilir, bu da ayıp değil bir gerekliliktir. Ama şimdinin yargı mensupları kendilerine ille bir dinsel süs de vermek istiyorlar ya “Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmem” diyerek dini inançlarının da ne kadar güçlü olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. (Halkı anlamak bu oluyor ya) Eee iyi de eğilmiş ama. 30 Ağustos resepsiyonunda AKP Genel Başkanı’nın önündeki fotoğrafı bunu kanıtlıyor. Gerçi Anayasa Mahkemesi Başkanı herkese aptal muamelesi yaparak “O fotoğrafla oynanmış” diyor. Fotoshop’la eğilmediği halde eğilmiş gibi gösterildiğini ileri sürüyor. Ama fotoğrafa değil o anın hareketli görüntülerini izliyorsunuz, bal gibi de eğiliyor.
Yaptığı hareketi yalanlarken bile AKP Genel Başkanı’na adeta yaranmak ister gibi “Bu sayın cumhurbaşkanımıza da hakarettir” falan diyor. Tabii bir de şuna bakmak gerek. Yandaş yalaka medya günlerdir yargının ne kadar bağımsız ve tarafsız olduğunu anlatmak için saçını süpürge ediyor. Zaten bu bile yüksek yargı başkanlarının aslında nerede olduklarını hepimize gösteriyor.

BUNU YAZMAK GEREK

Merkezdeki oluşumun en büyük açmazı


Toplumun önemli bir kesimi Meral Akşener’in önderliğindeki “merkez yapılanmasını” heyecanla bekliyor. Yeni oluşumun sözcüleri partinin ekim ayında kurulacağını söylüyorlar.
Ancak bana göre bu partinin kurulmasında çok ciddi bir açmaz var. Bu parti “merkez” ya da “merkez sağ” ağırlıklı olacak. Bu karşı kamuoyunun “merkezde” veya biraz “merkez sağda” gördüğü tanıdığı isim yok.
Bu tanımlar 2002’den önce belki geçerliydi. ANAP, DYP, Genç Parti, “merkez sağ”, DSP ve CHP’nin bir bölümü “merkez sol” olarak nitelenebilir. Oysa şu anda ortada 4 parti var. CHP solu temsil ediyor. MHP ve HDP etnik kökene dayalı milliyetçiliği temsil ederken sağın ve merkezin geri kalan bütün unsurları AKP’nin içinde artık.
Oy kullananların yarısından fazlasını oluşturan yeni nesil seçmen için “İşte merkezin ismi” diyebileceği bir isim yok. Merkez oluşum için mecburen bundan 15 yıl öncesinin isimleri aranacak ki onların da çoğu ya yaşlandı ya da unutuldu.
Akşener ve arkadaşları “yeni nesil merkez” ismi bulmakta zorlanacaktır. Sonuçta yeni oluşum eğer AKP’den destek alamazsa ki bunun mutlaka milletvekili olması gerekir, mecburen MHP’li isimlere muhtaç kalacaktır. Bu da toplumun beklentilerinde hayal kırıklığı yaratabilir.