4

Sevgili okurlarım şimdi
okuyacağınız yazıyı isyan ederek, içim kan ağlayarak ve “Olmaz böyle şey” diye bağırarak yazıyorum.
Bu mektubu iki gün önce aldım ve size aynen iletiyorum:
“Sayın Çölaşan, Ben Özlem Konakçı. İzmir Aliağa’da yaşamaktayım. Eşim gazi emeklisi Bilal Konakçı ile 2003 yılında evlendik.
Biri 3 yaşında diğeri 13 yaşında iki kızımız var.
Evlendiğimizde Çevik Kuvvet polisi olan eşim 2006 yılında kendi isteği ile bomba imha uzmanı oldu. Bu görevle 2007 yılında İzmir’in Aliağa ilçesine tek bomba uzmanı olarak tayin oldu.
2009 yılının Şubat ayında bir okulun önüne bırakılan bombayı imha etmeye hazırlanırken bombanın infilak etmesi sonucu gözlerini, sağ elini ve sol elinin işaret parmağını kaybetti.
Ayrıca işitme kaybı yaşadı. Bacaklarında yürüme zorluğu meydana geldi.
Göndermiş olduğum Ege Üniversitesi Hastanesi Özürlü Sağlık Kurulu Raporunda da görüleceği üzere eşim %98 engellidir.
Bu patlamayla ilgili olarak eşim Bilal Konakçı’nın adı soyadı Google’a yazılıp arama yapılırsa ilgili haberler görülecektir. (Yazdım ve çıkan haberleri gördüm. EÇ)

* * *

20 Aralık 2016 Salı günü sabah 07.30 da Fetö / Pdy soruşturması kapsamında evimize polisler geldiler.
Ellerindeki fotoğrafa bakarak eşime Bilal Konakçı olup olmadığını birkaç defa sorarak doğrulatmaya çalıştılar. Çünkü ellerinde bulunan fotoğraf eşimin patlamadan önceki haline ait fotoğraftı.
Polis memurları eşime “Bir yanlışlık olmalı” deyip bir taraftan evde arama yaparken diğer taraftan savcıya ulaşmaya çalıştılar. Ancak ulaşamadılar.
Ben eşimin durumunu anlatmama rağmen polis memurları götürmek zorunda olduklarını ifade ettiler.
Ancak merak etmememi akşama ya da en geç Cuma gününe dönebileceğini söylediler. Ama eşim 21 gün gözaltında tutuldu.
10 Ocak 2017 Çarşamba günü akşam saat 20’de çıkarıldığı mahkemede ifadesi alınmaya başlandı. Eşimin ifade verdiği mahkemeye Baro’nun tahsis ettiği avukat gelmeyip son anda başka bir avukat geldi.
Ancak gelen avukat ifadelerden habersiz olduğu için herhangi bir savunma yapamamıştır.
Bu olumsuzluklar neticesinde %98 engelli olan eşim tutuklandı ve şimdi Menemen cezaevinde en zor şartlar altında
tutulmaktadır.

* * *

Eşimi götürdüklerinden beri büyük kızım hiç kimseyle konuşmuyor. Küçük kızım gecenin bir vakti kalkıp babasını sorup pencereden dışarıya bakıyor ve babasının gelmesini bekliyor.
Düşünün ki bu çocuk daha henüz 3 yaşında. Babası engelli olmasına rağmen kızlarımızla çok ilgili bir babadır.
Ben zaten artık ne uyuyabiliyor ne yemek yiyebiliyor, ne de çocuklarımla ilgilenebiliyorum.
Çünkü eşim benim en büyük destekçimdi. Engelli olsa bile onun varlığı yetiyordu. Biz zaten eşim gazi olduktan sonra çok zor şartlardan geçtik.
Çocuğumun ve eşimin psikolojisini düzeltmek için çok uğraştım.
Tam düzelip eşimin bu durumuna alıştık derken bu olayla karşılaştık.

* * *

Şimdi sizin aracılığınızla bize bunları yaşatanlara soruyorum.
Gözleri görmeyen, bir eli olmayan, ellerini kullanamayan ve yürüme zorluğu yaşayan eşim orada, cezaevinde nasıl yemek yesin?
Tuvalet ihtiyacını nasıl gidersin? Kişisel bakımını nasıl yapsın? Eşyalarını nasıl yıkasın?
Bize isnat ettikleri suçlarla, Fetö / Pdy ile uzaktan yakında ilgimiz yoktur.
2009 yılından beri %98 engelli olan ve gözleri görmeyen eşim isnat edilen bu suçları nasıl işlemiş olabilir?
Köşenizde paylaştığınız mağdur mektuplarını gördüğüm için bu mektubu size gönderiyorum. Bu konuda sesimiz olmanızı istiyorum.
…..Bu numara benim telefonumdur. Ulaşmak isterseniz diye size yazmak istedim.
Saygılarımla. Özlem Konakçı”

* * *

Mektubunun ekinde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından verilen raporu da gönderen Özlem Hanım’ı aradım. 11 uzman hekim tarafından imzalanan raporda şu ifadeler yer alıyor:
“Her iki gözde ayrı ayrı ışık hissi yok. Her iki göz küresinin kaybı. Yürüme bozukluğu. Ağır özürlü. Tüm vücut fonksiyon kaybı yüzde 98.”
Ayrıca sağ elin bilekten kopuk olduğu, yani olmadığı, sol el işaret parmağının da kopmuş olduğu ve öteki özürlülük durumları da raporda bilimsel ifadelerle anlatılıyor.
Devletin gazi polis olarak kimlik kartı verdiği Bilal Konakçı şimdi tutuklu. Eşi Özlem Hanım’a dün bunun nedenini ve FETÖ ilişkisini sordum. Sözlerini özetle yazıyorum:
“Polisler evde bir şey bulamadı. Zaten olmayan şeyin nesini bulacaklar. Mahkeme ise tutukladı. Neden tutuklandığını avukat dahil kimseye söylemiyorlar. Dosya gizli imiş! 2009 yılında bu olay olduktan sonra bize yardım toplanmış, yardım paraları Bank Asya’ya yatırılmıştı. O günden beri bu bankada hesabımız vardı. Biz nereden bilecektik Bank Asya’nın FETÖ olduğunu. Zaten daha sonra olaylar ortaya çıkınca hesabı kapatmıştık.”
Peki bu tutukluluk konusunda bir yerlere başvurdular mı?
“Her yere başvurduk. Bize bir kelime bile söylenmiyor. Herkes topu başkalarına atıyor, her makam bu konuda yetkisiz olduğunu söylüyor. Bütün kapılar yüzümüze kapanıyor. Ben ilkokul mezunu bir
kadınım. Elimden daha fazlası gelmiyor ki... Benim eşimin FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Tahminim geçmişte normal bir banka olan Bank Asya’daki o eski hesaptır.”

* * *

Peki ama yüzde 98 özürlü Bilal Bey bu koşullarda cezaevinde nasıl yaşıyor?
“Çok zor Emin Bey çok zor. İstediği giysileri kısıtlama olduğu için veremiyoruz. 20-25 kişilik koğuşta kalıyorlarmış. Yemeklerini başkaları yedirmeye çalışıyormuş. Tuvalet olayı çok zor. Bakım hiç yok. Haftada bir gün kapalı görüşümüz var. Camın arkasından telefonla görüşebiliyorum. Hem eşimin, hem de benim ve küçük kızlarımızın psikolojisi artık iyice bozuldu. Eşimin suçu varsa söylesinler, yoksa tahliye etsinler. Herhalde yurt dışına
kaçacak değiliz. Hiçbir suçu olmayan yüzde 98 engelli bir insanın bu koşullarda cezaevinde tutulması insanlık dışı bir olaydır.”
Evet, bence de öyle.
Bir FETÖ soruşturması başlattılar, kurunun yanında on binlerce masum insanın da canını yakıyorlar.
Devletten kovulanlar, tutuklanıp içeri tıkılanlar... Olacak iş değildir. Suçluyla suçsuz birbirine karışmış durumda.
Bu yazıyı isyan ederek, içim kan ağlayarak ve “Olmaz böyle şey” diye bağırarak bitiriyorum.