İstanbul’un eski valisi duruşmada gözyaşlarına boğuldu ve “İsa’ya da Musa’ya da yaranamadım.” dedi.  Bu yüzden buradayım demeye getirdi.
Vali hapse düşmüş.
Düşene vurulmaz.
Sadece soruyorum:
İsa’sı kim?
Musa’sı kim?
Akan gözyaşlarından şöyle bir tablo çıkıyor: Vali’nin İsa’sı ile Musa’sı birlikteymişler, araları iyi imiş, birlikte yürürken  “İstanbul’a Hüseyin Avni’yi vali yapalım...” demişler. Vali de hem İsa’ya ve hem Musa’ya birlikte yaranmak için kolları sıvamış. İsa ile Musa birlikte aynı hedefe yürürken biri orduya sızmış, sızarken öbürünün haberi, bilgisi, istihbaratı varmış fakat belli ki; “nasıl olsa birlikte yürüyoruz...” diyerek ses etmemiş. Ne olduysa, kırmızı çizgi nerede aşıldıysa, kırılma hangi noktada olduysa, birliktelik nerede koptuysa Vali’nin İsa’sı ile Musa’sı birbirine girmişler. Orduya, polise, eğitime, bütün bakanlıklara, üniversiteye, şirketlere, camilere, vakıflara, ithalata, ihracata, bankalara, para ve güç nerede varsa oraya sızdırılmasına göz yumulan özetle “ne istediyse verilen” bir gün darbe yapıp “ne istediyse vereni”  kaldığı otelde öldürmeye kalkıştı.
Veren mi İsa?
Alan mı Musa?
Talihsiz Vali!
Ne İsa’ya ne Musa’ya yarandı.
Şimdi ağlıyor.

* * *

Ben okurlar için soruyorum.
Vali’den rica ediyorum.
Davası henüz bitmedi. Yeniden duruşmaya çıkacak. İkinci duruşmasında “Musa kim, İsa kim” isimlendirerek açıklasın.
Vali mutlaka biliyordur.
“İsa’sı ile Musa’sı” birlikte aynı yolu yürüyorken ne oldu da birbirlerine girdiler? Kırılma hangi noktada başladı? Kırmızı çizgi neydi, önce kim aştı? İsa ile Musa’nın birlikteliğini kanlı darbe girişimine dönüştüren çıkar çatışmasının ana omurgası neydi? Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan biliyorlardır, susuyorlar, fakat ana omurgayı en iyi bileceklerden birisi de İstanbul eski Vali’si olmalı.
Sayın Vali bizi uyutma!
Arşivler unutmaz.
Tayyip Erdoğan partisini henüz yeni kurmuşken ve henüz milletvekili bile seçilmemişken ABD’nin başkentinde onu “devlet başkanı gibi” karşılayıp ağırladılar. Gerçekten de devlet başkanı oldu. Aynı Amerikalılar, Fetullah Gülen’i de “İslam’ın dini önderi” payesi ile etiketleyip Papa ile görüştürerek kollama-korumaya aldılar. Türkiye’nin 2 İslamcı politik figüründen birine henüz yeni parti kurmuşken “devlet başkanı” ve diğerine de “Sızıntı” yı “Zaman” a henüz yeni dönüştürmüşken  “İslam’ın dini önderi” payesini aynı anda verdiler. ABD, birisine İsa diğerine de Musa önemi yükledi fakat sonuçta  “Hz. Muhammed’i peygamber seçmişlerin ülkesinin valisi duruşmada ağlayacak hale” geldi.

* * *

Sayın Vali!
Kırılma nerede başladı?
Kırmızı çizgi neydi?
Ana omurga neden çatladı?
İlk ne oldu da senin İsa ile Musa, Muhammed’i peygamber bilenlerin ülkesinin valisini ağlatacak noktaya getirdi?
Bilelim, birlikte ağlayalım!
Gözyaşının faydası olsun!

Günün sorusu?

Kendisi değil ilişkisi FETÖ’cü!


Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkan Yardımcılığı yaparken Cumhurbaşkanı’nı öldürmek için suikast timi iddiasıyla yargılanan Tuğgeneral Gökhan Şahin, “ben FETÖ’cü değilim” dedi fakat MASAK raporunda görevi sırasında Fetullah Gülen bağlantılı şirketlere, alım ihaleleri yoluyla, milyonlarca lira aktardığı ortaya çıktı. Kendisi değilim diyor ama ilişkisi FETÖ’cü çıkan Tuğgeneral’ in ihaleleri yaptığı yıllarda denetleyen, soran, sorgulayan, şüphelenen, uyaran bir devlet kurumu, bir devlet adamı, bir kamu denetçisi niçin çıkmadı?