Bazen bir ülkenin kaderi, toprağın altından çıkan bir damla petrol ya da gri bir kaya parçasıyla değişir.

Norveç’in hikâyesi ders kitabı gibidir. 

1969’da Kuzey Denizi’nde petrol bulunduğunda kişi başına gelir 2 bin dolar civarındaydı. Bugün 75 bin dolar. 

Petrolden gelen gelirleri bütçeye değil, geleceğe yatırmak için bir fon kurdular.

Bugün 1.2 trilyon dolarlık devasa emeklilik fonları var. Her Norveçli’ye 250 bin dolar düşüyor.

Bitmedi... 

2023’te ülkenin güneybatısında 70 milyar tonluk fosfat rezervi keşfedildi. Değeri 24 trilyon dolar.

Fosfat, tarımın can damarı. Toprakta olmazsa ekin büyümez, açlık kapıya dayanır.

Afrika’nın birçok bölgesi, Orta Doğu’nun çorak ovaları bu yüzden yıllardır yetersiz ürün alıyor. Türkiye bile geçen yıl 1.72 milyar dolar gübre ithal etti.

Üstelik fosfat sadece tarımın değil, elektrikli araçların, lityum bataryalarının, güneş panellerinin, çiplerin de vazgeçilmez girdisi.

Norveç petrol sonrası çağ için yeni bir stratejik zenginlik kartı yakaladı.   

★★★

Körfez’in yıldızı Katar’ın dönüşümü daha keskin.

1970’lerde doğalgaz çıkarmaya başladığında kişi başına geliri 500 dolardı. Bugün 110 bin dolarla dünyanın en yükseği.

Bu zenginlik, otoyolları, üniversiteleri, gökdelenleri, hatta 2022 Dünya Kupası’nı inşa etti. 

Petrol geliri de azımsanmayacak düzeyde ama asıl zenginlik, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatından diyelim.

Şimdi enerji gelirini yapay zekâ ve turizme yatırıyor.   

★★★

İsrail, 2010’larda Doğu Akdeniz’de gaz keşfettiğinde enerji fukarası bir ülkeydi.

Bugün hem kendi elektriğini ucuza halka dağıtıyor hem de Ürdün ve Mısır’a satıyor.

Yakında Rumlarla birlikte Avrupa’ya da boru döşeyecek.

2024’te sadece bu sahalardan devletin aldığı vergi ve pay 700 milyon doları aştı.

Şimdi Gazze kıyısındaki sahaları da devreye alarak Trump’ın desteklediği Hindistan-Suudi Arabistan- Kıbrıs- Yunanistan hattında Avrupa’ya uzanan enerji ve lojistik merkezine (hub) dönüşmek istiyor.

★★★

Dünyanın atölyesi Çin ise toprağın altındaki nadir toprak elementlerinde küresel üretimin yüzde 80’ini elinde tutuyor.

Bunlar olmadan elektrikli araç motorları, radar sistemleri, balistik füzeler, rüzgâr türbinleri, çipler üretilemiyor.

Çin bu tekelini fiyat belirlemek ve yarı-iletken pazarında gördüğümüz üzere teknoloji tedarik zincirini yönlendirmek için kullanıyor.  

★★★

Ve Türkiye...

Yıllardır seçim meydanlarında gaz, petrol müjdeleriyle oyalanıyoruz.

Ne bir Norveç fonumuz var, ne faturalar düşüyor, ne de enerji bağımlılığımız azaldı.

Şimdi Eskişehir- Beylikova’da keşfedilen nadir toprak elementleri elimizde.

Kulağa “yeni petrol” gibi geliyor.

Ama asıl mesele, madenin topraktan çıkarılması değil, çıkarıldıktan sonra ne yapılacağı... 

Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel’in dediği gibi... 

“Bugün neodimyumu çıkarıp konsantre halde satabiliriz ama mıknatısını, motorunu, arabasını yapacak sanayimiz yok.” 

Türkiye’nin elindeki cevheri ayrıştıracak ileri kimyasal teknoloji bile kısıtlı.

Bu nedenle high-tech ülkeler, “Siz çıkarın, bize satın, ürünü biz yaparız” diyor.

Sonuçta 1’e satıyoruz, sonra da o madenden üretilmiş motoru, pili, arabayı 100 katına geri satın alıyoruz.

Asıl zenginlik rezervi çıkarmak değil. Onu refaha dönüştürebilmekte!