Erdoğan İstanbul belediye başkanıyken 1997’de Siirt’te konuştu, şiir okudu. Dava açıldı, 10 ay hapis cezasına aldı.
Cezaevine girdi çıktı. Erbakan’ı bırakanlarla AKP’yi kurdu. Partisi ilk seçimde iktidar, Gül başbakan oldu. Kendisi yasaklıydı. Yasak bir yasa ile kaldırıldı, 9 Mart 2003’te Siirt’te kişiye özel seçim yapıldı, vekilimiz oldu. Cumhurbaşkanı Sezer 10 Mart’ta 59’uncu hükümeti kurma görevini kendisine verdi.
Aslında bakanların listesi çoktan hazırdı, Çankaya Köşkü’ne çıkıp Cumhurbaşkanı’na sunabilirdi. Yapmadı, dört gün oyalandı...
O ara Ankara kulislerinde konuşulan tek konu vardı. TBMM’de reddedilen 1 Mart tezkeresinin ardından Irak operasyonuna katkı sağlayacak yeni bir tezkere için ABD’nin Türkiye’ye yaptığı baskı!
Hükümet kurma görevini almasının üzerinden dört gün geçmişti, günlerden cumaydı. Gül ve Erdoğan aynı araba ile derin mevzuları konuşa konuşa Meclis Camii’ne geldi. Gazeteciler, “Bugün Köşk’e çıkıp kabineyi sunacak mısınız’ diye sorunca ‘Hayır çıkmayacağım’ dedi!
Geç kaldıkları için caminin dışında kıldılar namazı. Çıkıp yine konuşa konuşa aynı araba ile gittiler. Namazın üstünden 4 saat geçmişti ki, o dört saatte hangi olağanüstü gelişmeler yaşandıysa artık Erdoğan elinde bakanlar kurulu listesi Çankaya Köşkü’ne girdi. Çıktığında başbakandı.
Şaşıran gazeteciler Köşk önünde yine sordu: Cuma namazına girerken Köşk’e çıkmayacağım demiştiniz ama çıktınız, ne oldu?
Erdoğan karışık bir yanıt verdi: “Köşk’e çıkmayacağım dedim. Bu sürprizi böylece size gerçekleştirmiş olduk! Bundan sonra çok hayırlı sürprizlerle karşı karşıya olacaksınız!”
Bismillah sürprizle başlamıştı.
Beş gün sonra ikincisi geldi...
İmzaladığı hükümet tezkeresini 19 Mart saat 23:00’te Meclis’e gönderdi. 20 Mart’ta acil olarak kabul edildi. 21 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Beş saat sonra ABD Bağdat’ı bombalamaya başladı!
Zemberek boşalmıştı bir kere, Türkiye bini bir para olan sürprizler cumhuriyetiydi artık!
Mesela baş ekonomisti olduğu ekonominin nelere yol açtığını anlatmak için yüzüne ‘çiftçinin hali ne olacak, anamız ağladı’ diyen çiftçiye ‘ananı da al git’ dedi.
Gezi olayları ve Kabataş yalanı ile ilgili hatasını yüzüne vuran, ‘Yalan için özür dile’ diyen Devlet Bahçeli’ye, “MHP’nin başındaki kişi aile nedir, çocuk nedir bilmez, onun böyle bir derdi yok” diyebildi.
Toplantılarda, mitinglerde yüzüne karşı ‘bize haksızlık yapıyorsunuz’ diyen öğretmenlere ‘çapulcu’ diye yanıt verdi.
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz faiz politikalarını, yapılan hataları tek tek yüzüne karşı söyleyince, ‘işine bak’ dedi ona. Adamın işi buydu!
Milletin aç dolaştığını yüzüne karşı söyleyen muhalefete ‘aç dolaşanları buyurun siz doyurun’ dedi.
Depremde ortalarda gözükmeyen, çadır satan Kızılay’ı ve hükümeti eleştirenlere ‘insafsızlar’ diye çıkıştı.
Emeklinin hali perişan, seyyanen zam şart diye yüzüne karşı yapılan uyarılara “10 bin lira seyyanen zam yapsak 1.7 trilyon demek. Ülkemize tek çivi çakmasak bile bütçe yetmez” dedi.
Sadece 2019 yılında sosyal medya hesaplarından hakikatleri paylaşanlara 36 binden fazla soruşturma başlattı. 11 binden fazla yurttaşa kamu davası açıldı.
Bir ara muhalif olan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu kürsüde gerçekleri söyledi, hataları sıraladı. Senin ki köpürdü resmen, ‘edepsizlik ediyorsun’ dedi salondan çıkıp gitti.
Faizler onun isteği ile inmiş ekonomi cacık haline gelmişti. Dışarıdan ve duymasak da AKP içinden de eleştiriler vardı. İçeridekileri azarladı “Bizim arkadaşlarımıza ne oluyor. Nas orda olduğuna göre sana ne oluyor” dedi.
Çiftçisinden öğretmenine, AKP’lisinden sosyal medyadan gerçekleri yazan küçücük çocuklara (2009-2022 arasında bin 377 çocuk sosyal medya eleştirisi yüzünden sanık sandalyesine oturdu), baro başkanından merkez bankası başkanına, Bahçeli’den Kılıçdaroğlu’na uyarıyı kim yaparsa yapsın tahammül bile edemeyen dünya liderimiz son sürprizini İzmir’de yaptı.
Öyle denir ya 85 milyonun yüzüne baka baka şunu dedi: “Hiç çekinmeyin! Yüzümüze hakikatleri haykırın! Haykırın ki hatamızı görüp kendimizi düzeltelim! Bizde kibir, enaniyet, riyakarlık olmaz!”
Meraklısına not... Türk Dil Kurumu’na göre enaniyet kişinin kendisini ve çıkarlarını başkalarınınkinden üstün tutması, riyakar ise kişileri kandırmak için yalana başvuran, sahte sözler ve vaatler vermekten kaçınmayan, bir dediği diğerini tutmayan demekmiş.