Sevgili okuyucularım şimdi bundan beş yıl öncesine, Aralık 2009’a dönelim. Yandaş-yalaka-havuz medyası kıyamet koparıyordu:
Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde görevli iki subay, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast hazırlığı yaparken polis tarafından suçüstü yakalandı. Subayların elinde Arınç’ın ev adresi yazılı bir kağıt bulundu. Yakalanan subaylar bu kağıdı yutmaya çalıştı!”
Olay büyüdü!.. Vay namussuz subaylar vay!.. Siz kim oluyorsunuz da koskoca Bülent’e suikast hazırlığı yapıyorsunuz!
Subayların üst ve araç aramasında silah falan bulunmadı. Belki yumruk atarak öldüreceklerdi! Olay hemen yargıya taşındı...
İfadeleri alındı ve aynı gün ikisi de serbest bırakıldı.

* * * *

Tam da o günlerde Ergenekon, Balyoz olayları kızışmıştı. Subaylar, siviller, herkes gözaltına alınıp tutuklanıyor, yaratılan korku imparatorluğu ile toplum sindiriliyor, konuşamaz duruma getiriliyordu.
Ankara Adliyesi’nde görevli Kadir Kayan isimli bir hakim, devletin en gizli askeri bilgi ve belgelerinin, savunma planlarının korunduğu Özel Harp Dairesi’nde arama kararı aldı...
Hakim ve ekibi tarafından arama başlatıldı. Özel birimin kapı ve pencereleri geceleri kimse girip çıkmasın diye çivilendi. Günlerce süren aramada ellerine geçen her bilgi ve belgeyi çuvallara doldurup Ankara Adliyesi’ne götürdüler.
Genelkurmay’dan tık yoktu, olanları sessizce izliyor, belgelerin götürülmesini seyrediyordu.
Türkiye’de sahte bir kıyamet koparılıyordu. Yandaş medya bütün cazgırlığı ile bağırıp çağırmayı sürdürüyordu.
Çuvallar dolusu gizli savunma belgeleri halen de adliye binasında, birilerinin elinin altında duruyor.
Kadir Kayan isimli hakim, yapılan ilk seçimde ödüllendirildi ve Yargıtay üyeliğine seçildi.
Olayın ilginç bir boyutu daha vardı. Bu işlerin yıllarca eğitimini alan iki özel harpçi suikastçı (!) subay, Bülent’in 100 metre mesafedeki evinin adresini akılda tutamayacak kadar geri zekalı ve salak (!) olduğundan adresi kağıda yazmışlar, polisleri karşılarında görünce o kağıdı yutmaya kalkışmışlardı!

* * * *

Olayın tantanası bir süre sonra bitti. Şimdi aradan beş yıl geçmiş durumda. Önümüzdeki 19 Aralık günü beşinci yılı dolacak.
Savcılık dosyası henüz kapatılmadı.
Ortada suç yok, suç aleti ve şüpheli yok.
Açılmış bir dava da yok.
En son gelen habere göre subayların elinde bulunan kağıtlardaki el yazısı teknik incelemeye tabi tutuldu ve subaylara ait olmadığı bilimsel olarak belirlendi.
Bu düzmece suikast olayı AKP’nin askere ve topluma kurduğu tezgahlardan biriydi.
Şimdi dosyanın kapatıldığını açıklamaları mümkün olmuyor...
Çünkü bunu yaptıkları takdirde beş yıl önceki sahtekarlık ortaya çıkacak.
Ülkemizin nasıl yalanlarla yönetildiğinin örneklerinden sadece biri!

Hitler yöntemiyle milletvekili dövmek

Sevgili okuyucularım, AKP eski Milletvekili Feyzi İşbaşaran İstanbul Kasımpaşa’da kalmakta olduğu otelde polis tarafından gözaltına alındı.
Suçu sosyal medya üzerinden Tayyip’e küfür ve hakaret etmekmiş.
Beyoğlu polis merkezine götürüldü. Merkezin kapısında birikmiş, kendisini beklemekte olan AKP’liler vardı.
Ellerinde kınama pankartlarıyla gelmişlerdi.
Demek ki İşbaşaran’ın oraya getirileceği onlara bildirilmiş ve toplanmaları istenmişti. Önceden hazırlık yapılmış, pankartlar yazılmıştı.
“Tayyip’in askerleriyiz” sloganları atılıyordu.
Polis tarafından araca bindirilirken saldırıya uğradı, yumruklandı, üzerine yumurtalar atıldı.
Sonrasında adliye binasına getirildi, hakim karşısına çıktı ve tutuklandı.
İkinci dayak bu aşamada gerçekleşti.
AKP’li kalabalık kendisini bu kez de tekmeleyip yumrukladı. Yanındaki polisler tarafından zorlukla kurtarılıp cezaevine götürüldü.

* * * *

Bir insan suç işlemiş, hatta Tayyip’e vesaireye hakaret etmiş olabilir. Suçun hesabını soracak merci sokakta parti tarafından toplanan bindirilmiş kıtalar değil, önce polis ve sonra mahkemedir.
Sen eski bir milletvekilini otelden alıp polis merkezine getireceksin, orada saldırıya uğrayacak!
Sonra adliye önünde ikinci bir saldırıya uğrayacak!
Bunlar Hitler’in iktidar olmadan önce ve sonra Almanya’da uyguladığı korkutma, sindirme ve kaba kuvvet taktikleridir.
Hitler, adına SA ve SS denilen yandaş militanlarını sokağa sürüp muhaliflerine gözdağı verir, dayak attırırdı. Palazlandıktan sonra öldürtmeye başladı.
Şimdi biz Almanya’nın faşist diktatör Hitler dönemine mi dönüyoruz?
Liderlerine hakaret ettiği iddiasıyla gözaltına alınan bir kimse, liderin önceden hazırlanmış ve örgütlenmiş adamları tarafından poliste ve adliyede iki kez saldırıya uğruyor ve dayak yiyor.
Şunu açıkça belirteyim...
Bizler gibilerin can güvenliği hiçbir ortamda yok.
Liderin adamları tarafından her an örgütlü veya örgütsüz saldırıya uğrayabiliriz.
Can ve mal güvenliğimiz bu kafalara emanet!
Hükümeti uyarıyorum.

* * * *

Emin Çölaşan’ın notu: Önceki gece Suriye sınırımızda üç askerimiz şehit oldu. Gelen ilk haberlerde Suriye tarafından ateş edildiği bildiriliyordu.
Genelkurmay ve hemen ardından sadrazam Davutoğlu Ahmet tarafından açıklama yapıldı:
Askerlerden biri kız arkadaşıyla telefonda konuştuktan sonra cinnet geçirip iki arkadaşını vurmuş, kendisi de intihar etmiş.
Bu açıklamalar bana pek inandırıcı gelmedi. Aksini kanıtlamak elbette mümkün değil de, bunun belleğimizin bir köşesinde bulunmasında yarar var...
Çünkü ülkemiz sürekli olarak yalanlarla yönetiliyor.
İnsanın ülkesini yönetenlere güvenmemesi ne kadar kötü.