Sinemalarda gerçek olaylardan yola çıkılarak çekilen “Hazine Avcıları” filmi var. Filmde; İkinci Dünya Savaşı döneminde Naziler tarafından kaçırılan sanat eserlerinin peşine düşen bir avuç sanat adamının hikayesi anlatılıyor. Savaş döneminde
İstanbul’daki “Kutsal Emanetler” ve sanat eserleri nasıl korundu? Gizlice nereye
götürüldü? Gizli operasyonunun emrini kim verdi? Operasyonun başında kim vardı?
Hitler’in ordusu Trakya‘ya dayandı.
Türk Ordusu Trakya’da “Çakmak Hattı” denilen savunma hattı kurdu.
Tarih: 26 Ocak 1943
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bir süredir hastaydı. Evinde dinleniyordu.
İngiltere Başbakanı Churchill’in acilen kendisiyle görüşmek istediği bildirildi.
Konu malumdu, Türkiye’nin yanlarında savaşa girmesini istiyorlardı...
Defterine not aldı:
“Doğru Başvekalete gittim. (Şükrü) Saracoğlu, İngiliz sefirinin kendisine verdiği haberi anlattı ve bıraktığı yazıyı gösterdi. Mr. Churchill benimle, hiç olmazsa Başvekille bir yerde buluşmak istiyor. Kıbrıs’ı teklif ediyor.
Kendi Genelkurmay başkanlarının Mareşal (Fevzi) Çakmak ile buluşmasını teklif ediyor. Mühim bir nokta olarak da, hem kendi tarafından hem Amerika reisicumhurundan vazife alarak geldiğini bildiriyor.
Mülakatın son derece gizliliğinde çok ısrar ediyor. Haber bundan ibaretti. (...)
Saracoğlu ile beraber yemek yedik. Meseleyi etrafı ile tetkik ettikten sonra görüşülecek mevzuları tekrar ederek buluşmayı kabul ettiğimizi derhal cevap olarak bildirmek kararını verdik.
Benim memleketten dışarı çıkmam mümkün değil. Churchill memleketin her hangi bir yerine gelirse memnun olacağım. Gelemezse, Başvekil
Mareşalle beraber Kıbrıs‘a gidecek. Bu mealde cevap vereceğiz...”
Ak Medrese-Sarı Han
İki gün sonra...
“Başvekil haber verdi. Churchill’den cevap gelmiş. Resmi ve gizli ziyaret yapmak üzere Adana’ya gelecek. Yanında büyük generaller bulunacak. En az 24 saat kalacak. Müspet cevabımdan pek memnun olduğunu hararetli olarak bildiriyor. Ayın 30’u için Adana civarındaki bu mülakatın tertipleri ve teferruatı hazırlanmaya başlandı.”
Tarih: 29 Ocak 1943
Saat: 09.30...
Yedi yıl önce Almanya’dan alınan ve halkın arasında pencerelerin altına kadar lacivert üst kısmı beyaz olduğu için “Atatürk’ün beyaz treni” olarak bilinen tren Kayaş’tan hareket etti. Cumhurbaşkanı İnönü’yü taşıyan trenin istikameti Adana’ydı!
347 km sonra tren aniden Niğde’de durdu. Şehirdeki devlet görevlilerine haber verilmemişti. Sadece Lütfü Turanbek‘e bilgi verildi.
İnönü, önce 1409’da yapılmış Ak Medrese’ye, ardından 1357’de inşa edilen Sarı Han’a gitti.
Cumhurbaşkanı İnönü, savaş ülke sınırına dayanmışken, çok önemli bir toplantıya katılması gerekirken neden gizlice bu iki yeri ziyaret etti?
Gizli Operasyon
Bir yıl önce...
Hitler’in Anadolu’ya gireceği planlarından haberdar olan Cumhurbaşkanı İnönü gizli bir emir çıkardı.
Alman uçakları İstanbul’u bombalayabilirdi; Topkapı Sarayı, Türbeler Müzesi ve İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndeki “Kutsal Emanetler” ve sanat eserleri, tarihi kitaplar zarar görebilirdi. Güvenli bir yere götürülmesi şarttı.
Hazırlıklar gizlilik içinde yapıldı. İçi dışı çinkolu 391 sandık hazırlandı. Kimi sandıkların içinde gizli bölmeler bile vardı.
Sandıkların içine “Kutsal Emanetler” titizlikle yerleştirildi:
Hırka-i Saadet, Hırka-i Saadetin’in saklı olduğu altın sandık, Hz. Muhammed’in ayak izi, Hz. Muhammed’in sakalı, Hz. Muhammed’in dişinin bir parçası, Hz. Muham-
med’in kabir toprağı, Hz. Muhammed’in mührü, Hz. Muhammed’in kılıçları ve kılıcının kabzası; oku ve yayı; yalancı peygambere gönderdiği mektup, Kabe’nin kapılarından biri ve anahtarı gibi...
“Kutsal Emanetler”, kimi sanat eserleri ve kimi kitaplar gizlice 48 vagona yerleştirildi. Kimselere haber verilmeden Niğde’ye taşındı.
Trende Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü Turanbek ve 30 görevli ve aileleri vardı. Savaş sonuna kadar Niğde’de kalacaklar ve Ak Medrese ve Sarı Han‘a konulan “Kutsal Emanetleri” ve sanat eserlerini koruyacaklardı.
Niğdeliler savaş döneminde 30 memurun aniden müzelerine neden atandığını anlayamadı bile.
Eserler 1947 yılına kadar burada kaldı. Sonra aynı gizlilikle İstanbul’a nakledildi.
Bakınız...
Yabancılar, sanat eserlerini nasıl koruduğu konusunda film yapar; belgesel yapar ve biz ise kendi tarihimizi bile bilmeyiz.
Gidin Londra’daki National Gallery‘ye...
Gidin St. Petersburg’taki Hermitage Müzesi‘ne...
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’den sanat eserlerini nasıl koruduklarının belgeselini gösteriyorlar!.. DVD’sini satıyorlar
422 sandık sanat eseri
HermItage Müzesi...
“Müzelerin Anası” olarak bilinir.
1764’te kuruldu.
Dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri sayılan St. Petersburg‘daki müzede; 16 bin resim, 12 bin heykel, 700 bin arkeolojik parça ve bir milyon sikke-madalya dahil olmak üzere yaklaşık 3 milyon eser var.
Leonardo da Vinci, Rembrandt, Rubens, Titian, Botticelli, Raphael, Caravaggio, van Gogh, Picasso, Matisse, Goya vd. kimler yok ki?
Yıl: 1941
St. Petersburg o zamanki adıyla Leningrad, Hitler tarafından kuşatıldı.
Josef Orbelli, Hermitage Müzesi’nin müdürüydü.
Alman Ordusu’nun şehri işgal etmesinden korkan Orbelli, müze hazinelerinin tahliyesi için detaylı bir plan hazırladı.
Öncelikle gönüllülere ihtiyacı vardı. Çünkü binlerce sanat eseri ambalajlanacak, dikkatlice taşınacak ve korunacaktı.
Kuşkusuz hepsini taşımak imkansızdı. Bazılarını müze mahzeninde bırakmak zorundaydı.
Gönüllüler bulundu.
Temmuz ayı başından itibaren binlerce gönüllü altı gün hummalı bir çalışma yaptı. Sanat eserlerinin bir bölümü 422 sandığa yerleştirildi.
Ve bir avuç insana açıklandı:
Paha biçilmez bu sanat eserleri Ural Dağları’na tahliye edilecekti.
Eserler kamyonlarla-trenlerle Ural Dağları’na götürüldü...
Alman uçakları iki ay sonra şehri havadan bombalamaya başladığında -1899 ve 1907’de imzalanan kültürel varlıkların korunması ilkesine rağmen- ilk bombayı Hermitage Müzesi’ne attı!
Kalan sanat eserleri müzenin mahzeninde, müze personeli, gönüllüler ve akademisyenlerden oluşan iki bin kişilik grupla aynı kaderi paylaşacaktı.
Kuşatma sırasında müze çok zarar gördü.
İnanılmaz zorluklara rağmen sanat eserleriyle mahzende bulunan sanatçılar yine de eserleri korudular.
Kuşatma Ocak 1944’te bitti. Eserler Ural Dağları’ndan geri getirildi.
Hermitage 1945 Ekim’inde kapılarını ziyaretçilere açtı.
İkinci Dünya Savaşı döneminde bu eserler korunduğu için, bugün müze en çok tablo bulundurma rekorunu kırarak Guinness Rekorlar kitabında yer almaktadır.
Maden ocağındaki hazine
NatIonal Gallery...
Londra’nın ünlü Trafalgar Meydanı‘nda...
Kral IV. George, zengin Rus banker ve sanat koleksiyoncusu John Julius Angerstein’in evini satın alarak müzenin temelini 1824 yılında attı.
13. Yüzyıl’dan 20. Yüzyıl’a kadar birçok tarihi eser yanında, 2 bin 300 tablonun bulunduğu müzenin sahibi Birleşik Krallık.
İkinci Dünya Savaşı’na girmeye karar veren İngiltere’nin, öncelikli iş planlamasından biri de, National Gallery içindeki önemli eserlerin taşınmasıydı.
Önce Kanada’ya götürülmesi tartışıldı. Churchill karşı çıktı.
Hava saldırılarından etkilenmemesi için eserlerin, Kuzey Galler’deki bir maden ocağına taşınmasına karar verildi.
Kollar sıvandı; önce maden ocağı kamulaştırıldı.
Eserlerin sıcaklık ve nemden etkilenmemesi için çalışmalar yapıldı. (Bu çalışmalar 1949 yılından itibaren ilk klimalı galerilerin açılmasına sebep oldu.)
Tablolar için bakım onarım ekibi ve restorasyon stüdyosu kuruldu.
Maden ocağı hazır hale getirilince eserler trenle, kamyonlarla taşınmaya başladı. Hiç kolay olmadı; örneğin Van Dyck’ın I.Charles portresi çok büyüktü, taşınmasında zorluklar yaşandı, demiryolu köprüsüne sıkıştı.
Maden ocağında eserleri korumak zordu; örneğin tabloların üzerine iki kez kaya düştü.
Bu arada Londra’da ilkler yaşandı.
İlk kez müzede sergi açılışları yapıldı. Her ay bir yapıt sergilendi; “ayın resmi” konseptinde ilk Rembrant tablosu maden ocağından getirilip sergilendi. İlk kez müzede halka moral vermek için Myra Hess ve Moura Lympany gibi sanatçılar konserler verdi.
Tüm bunlar müzenin bombalanmasına rağmen devam etti.
Savaş bittikten sonra müze kısa bir süre kapatıldı; bakım yapıldı ve 1945’te maden ocağındaki eserler getirilince müze kapılarını tekrar açtı.
Aynı yıl; müze müdürü Kenneth Clark eserleri tekrar müzeye koyduktan sonra gönül rahatlığıyla emekliliğini istedi.
Savaş boyunca National Gallery‘de yaşananlar müzecilik algısını değiştirdi...
Evden çıkan 1500 tablo
Geçtiğimiz yıl sonu Almanya Münih‘te bir apartman dairesinde 1939’dan bu yana kayıp olan 1500 resim bulundu!
80 yaşındaki Cornelius Gurlitt, sahip olduğu resimleri 68 yıl boyunca, evindeki eski konserve kutularından oluşma bir yığının ardında saklamıştı. Resimler Gurlitt’e, babası Hildebrand Gurlitt‘ten kalmıştı.
Baba Hildebrand, Hitler‘in 1938’de Nazi Müsadere Komitesi’ne atadığı tecrübeli dört Alman Modern Sanat simsarından biriydi! Görevi ise Hitler’in, Göring’in ve Goebbels emriyle “dejenere sanat” ürünlerini yok etmekti.
20 Mart 1939’da; 1004 adet resim ve heykel, 3825 adet suluboya, baskı ve çizim Berlin İtfaiyesi’nin bahçesinde ateşe verildi.
Fakat: Gurlitt bu resimlerin değerinden haberdardı. 1941’de Matisse resimleri 2600 sterlin, Picasso resimleri 880 sterlinden alıcı buluyordu. Görünen o ki, Gurlitt bazılarını ateşe atmamış, kendine saklamıştı.
Gurlitt 1945’te Bamberg yakınlarında müttefik askerleri tarafından tutuklandı. Sonra ortaya çıktı ki, Gurlitt ya da oğlu binden fazla eseri bir şekilde saklamayı başarmıştı.
Biliniyor ki...
Hitler çizimlerine ve resimlerine çok güveniyordu; hep bir ressam olmak istemiş, başaramamıştı. İki kez, 1907 ve 1908’de başvurduğu Viyana Güzel Sanatlar Akademisi‘nden “ret” yanıtını almıştı. Posta kartlarından kopyaladığı manzara resimlerini, dükkanlara ve turistlere satarak geçinmeye çalışmıştı. Yani Hitler sanata tutkuyla bağlıydı.
Diktatörlüğü döneminde bir müze kurdurdu: Führer Müzesi!
Özellikle toplama kampına gönderdiği Yahudi evlerindeki ya da işgal ettiği Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya, Çekoslavakya, Polonya ve Rusya’daki eserleri-değerli tabloları müzesine getirtti!
Ayrıntıya girmeyeyim, 1940’ta “Kültürel Varlıkların Düşman Devletlerden Almanya’ya Getirilmesi” projesini başlatan Goebbels de sanat toplayıcısı idi. Keza Göring de 2 binden fazla esere sahip olmuştu.
Bu eserler günümüzde mahkeme konusudur. Aileler ve ülkeler, sanat eserlerini geri almak için hukuki mücadeleyi hâlâ sürdürüyorlar.
391 sandık hazine
Soner Yalçın
Yayınlanma: