İngilizcedeki “money” ve “currency” kelimelerini Türkçeye “para” diye çeviriyoruz. Hâlbuki bunların anlamları farklıdır. Başlıktaki “para” sözcüğünü, “para birimi” yani “currency” anlamında kullandım. Dünyada üç tür para var. Bunlar sırasıyla; ulusal, bölgesel ve küresel paralardır. Bir başka tasnif de paraları döviz (hard currency) ve yerel (soft currency) şeklinde ayırmaktır.
Amerikan Doları en yaygın “küresel” paradır ve pek tabii dövizdir. Ayrıca birçok ülkenin, mesela Suudi Arabistan’ın ulusal parası Amerikan Doları’na sabitlenmiştir. Euro, bölgesel bir paradır ve dövizdir. Bazı AB ülkelerinin paraları da pratikte Euro’ya mıhlanmıştır. İsviçre Frankı veya İngiliz Sterlini ulusal paradır ve dövizdir. Türk Lirası, Meksika Pesosu, Brezilya Reali, Nijerya Nairası ve yüzden fazla ülkenin ulusal paraları yereldir (soft currency). Sadece o ülkede geçer.

PARASAL İKTİSAT KURAMI

Parasal iktisat kuramı, parası döviz olan ülkelerde doğmuş ve gelişmiştir. Çünkü sadece bu ülkelerde gerçekten “para” vardır. Türkiye, Brezilya, Meksika, Endonezya, Malezya gibi yüzden fazla ülkenin içinde tedavül eden paraya benzer bir şey vardır ama onlar aslında para değildir. Çünkü bu paralar ne “ölçü birimi”, ne “servet saklama aracı” ne de uzun vadeli planlama, sözleşme ve borçlanma “akçesi”dir.

TÜRKİYE’DE YÜKSEK FAİZ DÜŞÜK, DÜŞÜK FAİZ YÜKSEKTİR

O ülkelerin ne devleti, ne şirketleri, ne de halkı kendi para birimini bu amaçlarla kullanır.
Fizibilite hesaplarında kullanılan “sermaye maliyeti”, çift paralı ülkelerde ulusal paranın “faizi” değil, dövizli borcun “maliyeti”dir. Türkiye’de TL’nin faizi düşünce, dövizin fiyatı yani borcun maliyeti (döviz faizi + anapara kur farkı) yükselir. Bu da aynen yüksek faiz etkisi yapar. Türk iş âleminin derdi TL’nin faizi değil, dövizin yükselen fiyatıdır. Yüksek döviz fiyatının ikinci belası enflasyonu azdırmasıdır. Bu sebeplerle Türk ekonomi dünyası “yüksek faiz-düşük kur” taraftarıdır. Ne var ki bu sürdürülemez.

FAİZ Mİ ENFLASYONDAN, ENFLASYON MU FAİZDEN DOĞAR

Yüksek faiz, bir acı ilaçtır. Hiç kimse sürekli yüksek faizi savunamaz. Maliyet yoluyla enflasyonu yükselttiği de bir gerçektir. 1974’te Başbakan Yardımcısı olan Erbakan Hoca’nın başlattığı mealen “faizin başı görüldüğü yerde ezilmelidir” düsturu da gerçekçi değildir. Türk iktisatçıları Türk ekonomisinin “çift paralı” olduğu gerçeğini kabullenmek istemez. Çünkü bunu modelleyemez. Üstelik “cari açıksız” bir ekonomiyi hayal bile edemez. Bu nedenle Türkiye “dış-borç-kolik”ten kurtulamaz. Devalüasyon kopup gidince “faizi de dövizi de tutarım” diyen iktisat profesörü Çiller’in başbakanlığı dönemindeki gibi TL’ye fahiş faiz ödemeye istemese de razı olur.
Son söz: Ödünü olmayan önlemin maliyeti yüksek olur.