ACAİP YAZILAR

Erdoğan’ın kullandığı “bay” tanımının özel anlamı var


Erdoğan artık dur durak dinlemiyor.
Her gün meydanlarda.
Her gün iftarlarda.
Her gün sahurda bir yerlerde.
Yaptığı her konuşma bilmem kaç televizyon kanalı tarafından “saati ne olursa” olsun mutlaka canlı olarak yayınlanıyor.
AKP genel başkanı bütün bu konuşmalarında hep bağırıyor.
Öyle ki geçenlerde diplomatik misyonunu davet etmişti. Onlara karşı konuşuyordu.
Yine bağırıyordu. Oysa yabancı misyon temsilcilerinin hepsinin kulağında kulaklık vardı, Erdoğan’ın bağırarak konuşmasını değil, tercümanların bu konuşmayı kendi dillerine yaptığı tercüme ile dinliyorlardı.
Erdoğan’ın konuşmalarının en çarpıcı anları muhataplarına hakaretler yağdırdığı anlar.
AKP genel başkanı için hakaretin ölçüsü yok. O an aklına hangisi gelirse onu kullanıyor.
Alçak, namussuz, çukur, şerefsiz, terörist, FETÖ’cü, PKK’lı en çok duyduğumuz kelimelerden bazıları. Hatta öyleki bazen bu kelimelerin hepsi bir iki cümle içinde geçebiliyor.
Tanım ve kelime olarak hakaretlerin dışında Erdoğan’ın bazı kişiler için kullandığı sıfatlar da var.
Örneğin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için “CHP genel müdürü” diyordu.
Kılıçdaroğlu’na genel müdür derken, onun aslında sıradan bir devlet memuru olduğunu söylemek istiyordu Erdoğan. Yani siyasi otoriteden emir almadan hiçbir şey yapamayan kimse anlamında kullanıyordu.
Üstelik Erdoğan genel müdür dediği Kılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu şirketi batırdığını söylerken ima yoluyla büyük yolsuzluk yaptığını da ileri sürüyordu.
Sonra bir gün söylediklerini unuttu ve “Bu adamın devlet memuru maaşından başka bir kazancı olmadı ki, devleti nasıl yönetsin” deyiverdi. Böylelikle Kılıçdaroğlu’nun aslında “namuslu bir devlet memuru olduğunu” kendi ağzıyla tasdik etmiş oldu.
O günden bu yana da “CHP’nin genel müdürü” lafını pek duymuyoruz.
Şimdi bunun yerine son zamanlarda hem Kılıçdaroğlu hem de İnce için “Bay” tanımını kullanıyor.
Gerçi şaşırıp son konuşmalarından birinde kendisinden de “Bay Erdoğan” diye söz etti orası da ayrı mesele tabii.
“Bay ve Bayan” aslında Türkçe’de kadın ve erkeğe hitap kelimesidir.  Batı dillerindeki “Miss, mister” gibi hitaplar esas alınarak dilimize girmiştir. Ancak kullanımı çok yaygın olmamıştır.
Özellikle “bayan” kelimesini de bir çok kişi “daha kibar olduğunu” zannederek “kadın” yerine kullanmaktadır.
Erdoğan aslında “bay” tanımı ile küçültme yapmış gibi oluyor. Daha doğrusu vatandaşın önemli bölümü bunu böyle algılıyor.
Oysa Türkçe’de bay bir hitap şekli olmakla birlikte kullanıldığı yere göre bir başka anlamı daha vardır.
Bay tanımı genellikle gayrimüslim olanlar için kullanılır.
Ahmet Bey’dir örneğin ama Bay Josef’tir.
Ayşe Hanım’dır ama Bayan Elena’dır.
Bunu sanıyorum pekçok kişi de bilmeden kullanır. Vakko’nun sahibi “müteveffa” Vitali Hakko’ya “Vitali Bey” diyeni hiç duymadım, hep “Bay Vitali” diye hitap edilirdi.
Sıradan insanlar bu ayrıntıyı pek bilmezler. Daha doğrusu yaşı 60 ve üstünde olanların bildiği bir tanımlama biçimidir bu.
Buna karşı İslami camiada bu iyi bilinir.
Eğer birinden “bay veya bayan” diye söz ediliyorsa o kişinin Müslüman olmadığını hemen bilirler.
İşte Erdoğan özellikle İslamcı ve dinci tabanına “bunlar Müslüman da değil haberiniz olsun haa” mesajını bilinçaltına veriyor böylelikle.
Yeri gelmişken bu konuda bir bilgi daha vereyim.
Merhum ve müteveffa sıfatları da çoğu kez yanlış kullanılır.
Ölmüş kişi Müslümansa “merhum” diye anılır.
“Müteveffa” ise ölmüş gayrimüslim olanlar için kullanılan bir tanımdır.
Ama çok kez tanık oldum, ölen kişi eğer ünlü ve zenginse sanki daha iyi bir tanımlamaymış gibi “Müteveffa” kelimesini kullanırlar.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

İlkesizliğe İnce’den ince vuruş


AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Erdoğan her geçen gün daha da şaşırtıyor.
Sürekli konuşuyor, sürekli yanlış bilgiler veriyor, sürekli kendisiyle çelişiyor.
Bazen aklıma “AKP adayı unutkanlık hastalığına yakalanmış olabilir” fikri geliyor.
Ama uygulamalara bakınca ilkesizlik, belkemiksizlik, omurgasızlık sanki daha ağır basıyor.
Örneğin Erdoğan 29 Nisan günü “Bedelli askerliği gündeme almak şehitlere saygısızlık” demişti.
Bu sözleri bedelli bekleyenleri ve bunlardan muhtemelen bir rant sağlamayı düşünen “bedelli lobisini” çok üzmüştü. Erdoğan bu sözleri söylediğinde henüz baskın seçim kararı almamıştı.
Baskın seçime karar verdikten sonra “bedelli lobisi” yine uyandı. Ama Erdoğan “kararlıydı” ve hala bunu şehitlere saygısızlık olarak görüyordu.
Aslında muhtemelen zihninde şehitlere saygısızlık diye bir şey yoktu ama nasıl olsa seçimi kazanıyordu ve bedelli oylarına ihtiyacı yoktu
Planı tutmadı, seçimde hasar göreceğini anlamaya başladı “bir oy bir oydur” prensibi tekrar çalışmaya başlayınca bedelliler akla geldi.
Erdoğan sadece 45 gün önce “saygısızlıktır” dediği bedelli için 15 Haziran’da “Bedelli gündemimizde” deyiverdi. Saray danışmanları da bedellinin seçimden sonra yani bedelli isteyenler Erdoğan’a oy verdikten sonra çıkacağını bildirdiler.
Tam bu sırada Erdoğan’ın rakibi Muharrem İnce çok ince bir şekilde öne geçti.
İnce Yalova mitinginde bedelli askerliğe oldum olası karşı çıktığını şimdi de karşı olduğunu belirterek “Ama fiili durumu da görmek gerek. Bu bir mecburiyet olabilir” dedikten sonra formülünü şöyle açıkladı; “Toplanan parayı üçe böleceğiz, üçte birini er olarak askere gidenlere vereceğiz. Üçte birini şehit ve gazi yakınlarına, Üçte birini de savunma sanayine. Gönlüm razı değil, ama teklifim bu. Toplumsal mutabakat sağlanırsa, ancak böyle kabul edebilirim.”
Erdoğan’ın sırf oy uğruna kendi itibarını bile düşünmediği bedelli dahil bir çok konuda Muharrem İnce herkesin takdirini kazanan müthiş adımlar atıyor.
Muhalefet bunu yıllar önce de yapabilirdi? Sokak röportajındaki kadının söylediği gibi “daha önce neredeydin Muharrem İnce?”

ÇOK GÜLDÜM

Pazarın fıkraları


Bu Pazar günü için de Yıldırım Tuna fıkralar göndermiş. Haydi, birlikte okuyalım;

Sallama o kadar

Barda yanında oturduğum kız bana doğru sinirli bir şekilde dönüp “Siz beni takip mi ediyorsunuz? Bu sabah da sizi gördüğüme eminim!” dedi.
“Saçmalamayın hanımefendi” dedim kızararak.
“Valla bilemem, erkek arkadaşım birazdan burada olacak, karışmam” dedi.
“İşte şimdi salladınız” dedim, “Bu sabah havaalanında 06.30 da 304 numaralı kapıdan TK 201 ile onu öperek İstanbul’a yolcu ettiğinizi görmediğimi mi zannediyorsunuz?”

Evdeki eksik

Öğretmen sınıfta “Evinizde ihtiyacınız olan şeyleri söyleyiniz ” diye bir konu ortaya atmış. “Bizim evimizde bilgisayar eksiğimiz var öğretmenim” diye söz almış Mary, “Teşekkür ederim Mary, bilgisayar evimize yararlı bir ihtiyaçtır” demiş öğretmen ve hemen yanındaki Bill’e dönmüş “Sen söyle bakalım evinizin neye ihtiyacı var?” diye.
“Bizim evin hiçbir şeye ihtiyacı yok öğretmenim” diye cevap vermiş Bill.
“Hiç olur mu öyle şey yavrum?” demiş öğretmen hayretle.
“Vallahi öğretmenim” demiş Bill, “Hatta geçen akşam ablam eve ‘Yeni erkek arkadaşım’ diye yüzü gözü boyalı üstü yarı çıplak bir Kızılderili getirdi, babam onu görünce ‘Haydaaa.. Tamam anasını satayım evimizde bi tek bu eksikti’ dedi..!”

Trende diplomasi

Yataklı vagonda işe başlayan genç kondüktör, bir gün sonra emekli olacak yaşlı ve tecrübeli tren görevlisinden işi öğrenmek için merakla notlar alıyormuş. “Görev yaparken daima diplomasiyi kullanmalısın” demiş yaşlı kondüktör.
“Trende diplomasi? Nasıl yani?”
Tren kalktıktan sonra ellerinde çay ve kahve termosu ile koridorları, kompartımanları gezip tren yolcularına ikramda bulunmaya başlamışlar. Aniden girdikleri kompartımanın birinde çırılçıplak bir kadınla karşılaşınca “Beyefendi” diye sormuş tecrübeli ve yaşlı görevli, “Çay mı arzu edersiniz yoksa kahve mi?”
Çıplak kadın şaşkın şaşkın bir fincan kahve alıp kapatmış kompartımanın kapısını..
“Çıplak fıstığı gördün mü?” demiş, yaşlı kondüktör.
“E.. Evet ama siz ona ‘Beyefendi’ dediniz?..”,
Yaşlı kondüktör “İşte söz ettiğim diplomasi bu.. Erkeklere çıplak yakalanmış bir kadın çok utanır ve sıkılır.. Onu mahcup etmek istemedim, ve sonucu gördün işte.. Bir kahve sattık..”
Genç kondüktör ertesi gün tek başına görevine başlamış, hızla kapısını açtığı kompartımanda çırılçıplak sevişen bir çift görünce “Çay mı kahve mi beyefendi?” diye sormuş adama..
“Ç.. Çay.” .demiş adam şaşkın ve mahcup.
“Altınızdaki beyefendi ne alırlar?..”

KOMİK

Bu haftanın duvar yazıları


Mizah yazarı İbrahim Ormancı bu pazar için de duvar yazıları gönderdi.

Kim demiş Türk halkı okumaz diye. Bildiğimizi okuyup durmuyor muyuz canım?

* * *

Umut fakirin ekmeği derler ya, ekmeğin gramajı düştü biliyorsunuz!..

* * *

Kendi düşen ağlamaz ama işi düşen ağlar, vicdan yapar pekala da.

* * *

Çarşamba’yı sel aldı. Yine altyapı sınıfta kaldı.

* * *

Hızlı yaşayıp genç öleceğimize, hazlı yaşayıp genç ölsek ya.

* * *

Ölürsem kabrime gel isterim. İki lafın belini kırarız vallahi.

* * *

Ne yazık ki insanlarda incelik değil de, inceldiği yerden kopsun felsefesi geçer akçe!

* * *

Karısı “Bedeli hep ben ödedim” deyince erkek dayanamadı “Haklısın. Fatura ödemekten bedel ödemeye sıra gelmedi henüz” deyiverdi.

* * *

Baharı bekleyen kumrular gibi, atama bekliyor gençlerimiz yahu!..

* * *

Ankara’dan abim geldi. Yenge evden atmış gene.

* * *

Leyleğin ömrü bile artık yassahlarla geçiyor.

* * *

Sosyal medyada seviye diplerde. Demek ki; okur-yazarlarımız kadar, okur-azarlarımız da çokmuş.

* * *

Erkekler kadınlara göre daha sıklıkla cep telefonlarına bakıyormuş. İnanırım. Kadınlar , cep telefonlarıyla konuşmaktan bakamıyorlardır kesin.

* * *

Bazı erkekler güya maço erkek pozlarında dolaşır ama karılarından habersiz maç’a bile gidemezler.

* * *

Türkiye’de neden mucit yetişmiyor ? Çünkü biz her şeyin İCADINA bakacağımıza, İCABINA bakıyoruz da ondan.

* * *

Artık el alemin derdi değil sanal alemin derdi bizi geriyor benden söylemesi.

sozcu-banner-1