-“Erdoğan’ın üniversite diploması yok...”
-“Erdoğan ABD’de Fetullah Gülen ile görüştü...”
Bu tür polemikler seçim kazandırır mı?
Oysa...
Muhalefet bıkıp- usanmadan gerçekleri konuşmalı/ hakikati göstermeli. Örneğin...
Türkiye ekonomik krizde. “Kurtuluş” için AKP, halka acı reçete yutturacak. Bu sebeple seçimi 1.5 yıl önceye aldıkları sır değil...
2001 ekonomik krizinde Türkiye ne yaşadı ise seçimden bir ay sonra benzerini yaşayacak. Peki...
Ülkemiz 17 yıl sonra ekonomik krizle yine- neden karşı karşıya geldi?
Bakınız:
Almanya, 2017’de dünyanın en çok cari/ticari fazlalığı olan ülkesi oldu: 287 milyar dolar!
“Orası Almanya” demeyin; sizleri birkaç yıl önceye götüreyim:
Tarih: 27 Eylül 1998.
16 yıldır iktidarda olan Başbakan H. Kohl’ün partisi Hristiyan Demokratlar (CDU), seçimlerde 1949 yılından beri tarihinin en büyük hezimetine uğradı! İktidara sosyal demokrat lider G. Schröder geldi. Niye?
1980’lerde küresel piyasalara giren neoliberalizm/vahşi kapitalizm 1990’larda dünya ekonomik/finans krizine sebep oldu:
1994’de Meksika, Brezilya, Arjantin, Türkiye; 1997’de Güneydoğu Asya (Malezya, Endonezya, Güney Kore, Filipinler, Hong Kong, Singapur); 1998’de Rusya krizleri dünyayı sarstı.
Almanya gibi birçok ülkede iktidar değişti.
Peki...
Vahşi kapitalizmin acı reçetesi kime içirilecekti; zenginlere mi, halka mı?

Büyük dönemeç


Dünya...
1990 yılında büyük dönemece sahne oldu. Dünya solu’nun “kabesi” Sovyetler Birliği çöktü.
İddiaya göre, tarihin sonuna gelinmişti; bu kapitalizmin mutlak hegemonyası demekti. Çözüm ancak kapitalizm içinde aranacaktı artık.
“Ne kapitalizm ne sosyalizm” diyerek neoliberalist ekonomik-siyasi politikaları uygulayan “Üçüncü Yol” tezi, İngiliz İşçi Partisi lideri T. Blair (ve Clinton) tarafından dünya solu’na yutturuldu!
Bu tez; barışın- refahın- toplumsal uzlaşmanın ancak neoliberalist politikalara boyun eğmekle mümkün olduğunu ileri sürdü!
Sonuçta...
Schröder, sosyal adalete saldırıya geçen “yeni muhafazakarlık”politikasına yenik düştü. İşsizlik parasını bir yıla düşürme, işten çıkarmaları kolaylaştırma, çalışanlara zam yapılmama gibi sosyal haklarda büyük kısıtlamalar getiren; ve buna karşılık bir avuç küresel zengin azınlığın vergi oranlarını yüzde 53’ten yüzde 42’ye çeken köklü ekonomik reform paketi açıkladı: Ajanda 2010.
Evet, Alman solcuları acı reçeteyi Alman halkına yutturdu!
Tarih: 18 Eylül 2005.
Schröder seçimi kaybetti. (Bu tarihten sonra seçmeni, Sosyal Demokrat Parti’yle hiç barışmadı; SPD bir daha başbakan çıkaramadı!)
Muhafazakar CDU lideri A. Merkel başbakan oldu.
Gelelim sonuca...

Merkel’in evi


Muhafazakar Merkel...
Sosyal Demokrat Schröder’in 2003 yılında açıkladığı “Ajanda 2010” programını aynen uyguladı...
Hatırlayınız:
Sosyal demokrat Kemal Derviş’in 2001 yılındaki programını, 2002’de iktidara gelen muhafazakar AKP aynen uyguladı!
Ancak...
Merkel ekonomi programından hiç şaşmazken, Erdoğan üretime yönelik yatırımlar yerine sadece inşaat ekonomisiyle “büyüme masalına” inandı. Keza...
Tasarruf yerine düşüncesizce- hesapsızca har vurup harman savurdu!
Tek örnek vereyim:
Berlin’de “Müzeler Adası” diye bilinen -bizim- Pergamon (Bergama) Müzesi’ne bakan Am Kupfergraben Sokağı’ndaki 6 numaralı apartmanın dördüncü katında yıllardır kim oturuyor: A. Merkel!
Apartmanın önünde sadece iki polis görev yapıyor.
Erdoğan ne yaptı kendine; 1100 odalı saray! Yetmedi Marmaris’te 300 odalı yazlık saray yaptırıyor!
Merkel’in yazlık konutu ise Hohenwalde Köyü’ndeki babadan kalma ev! Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler ve eşi gibi konuklarını mütevazı köy evinde ağırladı!
Sembolik bu durum, iki lider arasındaki hayata-siyasete-ekonomiye/tasarrufa bakış farkını gösteriyor.
Başbakan Merkel, Alman Sosyal Demokrat Parti’yle koalisyon hükümeti kurarak acı reçete karşısına çıkacak muhalefetin önünü kesti. (Bu nedenle faşist AfD üçüncü parti oldu!)
Aslında... 3 Kasım 2002 seçimi sonucunda AKP-CHP Hükümeti’nin kurulacağı düşünülüyordu. Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olacaktı. DYP (9.5), MHP (8.3), Genç Parti (7.2) baraj altında kalınca AKP (34.4) ile Meclis’in büyük çoğunluğunu ele geçirip tek başına iktidar oldu. (Kemal Derviş de CHP milletvekilliğinden 2005’te istifa edip New York’a döndü!)
Yani...
Erdoğan’ın bu derece siyaseten güçleneceğini; ve kötü bir ekonomi yönetimi yapacağını onu iktidara taşıyan küresel güçler bile düşünemedi!
Bakın:
Küresel güçler bir ülkenin ekonomik kriz yaşamasını istemez. Örneğin, Yunanistan’ın batması demek, Fransa ve Almanya bankalarının batması demekti; Yunanistan kurtarıldı. Ama acı reçete solcular vasıtasıyla halka içirildi!
Türkiye’nin de ekonomik krizi atlatmasını sağlayacaklar kuşkusuz. Mesele şu: 2018 Temmuz itibariyle acı reçeteyi kime yutturacaklar?
Biliyoruz; AKP bunu halka içerecek.
Peki ya muhalefet?
Konuşulması gereken asıl konu bu değil mi?

sozcu-banner-1