Olmadı, Ergenekon Davası’nda yine karar çıkmadı...
Ama hayırlı oldu; FETÖ’nün soysuz savcısı Zekeriya Öz’ün “Osman’ım” diye hitap ettiği Osman Yıldırım, baktı ki iş kötüye gidiyor, kendini kurtarabilmek için ötmeye başladı!..  Danıştay cinayeti hükümlüsü “Osman’ım” savcılarla anlaşma yaptığını itiraf ederek şöyle dedi:
-Benimle anlaşma yaptılar; Kemalist derin devlet bitirilecek. AKP kapatılmaktan kurtarılarak aklanacak. İsyan bastırılacak. Anlaşma bu. Ben gereğini yaptım şimdi beni feda ediyorlar!..
Doğru söylüyordu “Osman’ım!” Danıştay cinayetini de karıştırıp Ergenekon’u “silahlı örgüt” olarak göstermenin yolunu açan savcılar, arkadaşı da tepe tepe kullanmışlardı!.
O zaman yine o günlere, taa kumpasın başlarına dönüp, işbirlikçi tetikçilerin baştan sona palavra olan bir kumpas davasına nasıl canla başla katkı verdiğini bir kez daha görelim!..
-İnsanlar nasıl alçakça karalandılar, zindanlara tıkıldılar anımsayalım!..

İşbirlikçinin sevinci!..


İşbirlikçiler pek sevinçli!..
Hakları tabii; uzun süredir çok sıkı çalışıyor, aldıkları talimatları layıkıyla yerine getirmek için büyük özveri gösteriyorlardı!..100. Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın davasında, Şemdinli davasında, zamanın Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı engelleme organizasyonunda fena çuvallamışlardı, bu son saldırıda başarılı olmaları gerekiyordu...Uzun süre bıkmadan, usanmadan yürüttüler kampanyayı... İktidarın engin desteğiyle ve de  F tipi örgütün gerçekten müthiş manipülasyonuyla bu kez hedefledikleri sonuca ulaşmayı becerdiler...
- Şimdilik!..
Gerçekten hayranlık verici şekilde sürdürdükleri psikolojik savaşın zamanlaması da aynı derecede mükemmeldi.. İçeriğin kaba ve ilkel olması, gerçekleştirilen “operasyonun” ne denli düzmece olduğunu adeta “haykırması” bile alınmış olan sonucun önemine gölge düşürmedi!..
- Nasıl bir sonla tamamına ereceği ise apayrı bir konu!..
Kampanyanın ikinci aşaması da ilk kısmı gibi mide bulandırıcı...
Daha insanların evleri ofisleri aranırken ekranları işgal eden işbirlikçilerin, bırakın gazetecilik ahlakını, insan ahlakına aykırı suçlamaları, gazetelerdeki köşelerinde neredeyse “davanın savcısı” hüviyetine bürünmeleri akla doğal olarak şu soruyu getirdi:
- Bizzat sorgulamalara mı katıldılar?!..
Maşallah, herbiri bir “Zekeriya Öz!”, o kadar kendinden emin, o denli ismi var cismi yok olan  iddianameye vakıf!.. Gözaltına alınanlar dahi neyle suçlandıklarını bilmezken, suç listeleri üreten, daha başka kimlerin “alınması” gerektiğini yazan, yazabilen bu zevat, çok büyük bir tesadüf eseri, iktidarın en büyük, en sarsılmaz destekçileri!..

“Devlet mutabakatı!”


Bu desteği hiç utanıp sıkılmadan “tetikçilik” boyutuna taşıyan bir tanesi, dünkü yazısında gözaltına alınanları, “açık bir darbenin gerçekleşmesi için bizzat uğraşan kişiler” olarak damgaladıktan sonra “mini mini savcılığa” soyunup şöyle fetva veriyordu:
- Bence bu işin medya ayağı henüz tamam değil!..
Doğru, dışarıda iktidara muhalif birçok gazeteci daha var, ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar, daha da vahimi, hâlâ yazıyorlar, konuşuyorlar, ne feciii!..
Bir diğeri, daha iddianamesi bile yazılmamış Ergenekon Soruşturması’nı, eline tutuşturulan yalan yanlış bilgilerle kitaplaştıran ve bu nedenle yargılanan Şamil Tayyar da dün köşesinde,  yapılan operasyonu devlet mutabakatıkılıfına sokmaya çalışmış:
-Neymiş, emekli generallerin tutuklanması hükümetle, Genelkurmay’ın anlaşması, yani devlet mutabakatı ile olabilirmiş. Bu durumda da Ergenekon soruşturmasıyla kapatma davasını ilişkilendirmek yanlışmış... AKP kesinlikle sorumlu tutulamazmış. Eğer AKP intikam almak isteseymiş, elinde “Yüksek askeri Şura” gibi daha güçlü enstümanlar varmış!..
Gerçekten müthiş bir analiz!.. İçinde ne ararsanız var; pazarlık var, tehdit var, iktidarı aklama ve paklama var, akıl verme var!.. neresinden baksanız, “ahlaklı gazetecilik” örneği...
Bu arkadaş aynı yazıda benim, “Kılıçlar kınından çıktı” diyerek “hezeyan geçirdiğimi” de iddia etmiş. Eğer biraz okusa, biraz dinlese, okuduklarını, dinlediklerini anlasa, o sözcüklerin kapatma davasının başından bu yana birçok yazar tarafından kullanıldığını, benim de bu benzetmeye gönderme yaparak “Artık kılıçların kınına girmesi çok zor” dediğimi çözebilecekti!..
- Tabii, bunun için “iliştirilmiş” olmamak gerekiyor...
Diğerlerinin de yukarıdaki örneklerden en ufak bir farkı yok!.. İşbirlikçi, verilen görevi yerine getirmenin, Cem Yılmaz’ın sözleriyle “son derece duygusal” sevincini yaşıyor. Sevinecekler tabii, kolay mı, böylesine bir kampanyayı yürütmek!.. Sevgili Mustafa Balbay’ın “Sesli Gazete” programımızda sık yinelediği bir deyiş vardı, onunla bitirelim:
- Güzel gidiş bu gidiş, eğer sonu gelirse...