Türk girişimci Osman Kibar, üç Türk ortağı ile kurduğu bio teknoloji şirketi SAMUMED ile dünyanın konuştuğu adam. En çok okunan iş dünyası dergisi Forbes’a kapak olduğunda şöyle yazmışlardı “Bu adam yaşlanmayı geri çevirebilir mi?” 15 milyar dolarlık değere ulaşan şirketinin yatırımcıları arasında Ali Sabancı, Ergun Özen gibi isimler de var...
Bu değerin nedeni ise yaptığı araştırmalar... Kanserden kemik erimesine, kellikten felce pek çok alanda insanı 20’li yaşlardaki haline geri döndürmeyi iddia ediyor. Son klinik uygulamalar başarılı olduğunu da ortaya koyuyor. Yıllardır hayranlıkla takip ettiğim, bir gün mutlaka röportaj yapmayı hayal ettiğim Türk deha Osman Kibar’la, İzmir Ticaret Odası’nın düzenlediği İzmir Girişimcilik Zirvesi öncesi kulisinde konuştum. Tam da tahmin ettiğim gibi yaşamını sade, ama düşüncesini ihtişamla yaşayan birini gördüm. Sohbetimiz, iki bölüm olarak yarın da devam edecek.

DEDESİNDEN HATIRA İLE ABD’YE DÖNECEK
Osman Kibar, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı. İzmir ziyaretinde Kibar’a, dedesi Osman Kibar’ın 1950’lerde kurduğu şirketin belgeleri hediye edildi.


İZMİR’DEN ÇIKTI, AMERİKA’DA BAŞARDI


Herkes sizi merak ediyor, kim bu adam ? Sadece İzmir’in efsane Belediye Başkanı Osman Kibar’ın torunu olduğunuzu biliyoruz...
Adım da dedemden geliyor zaten. İzmir doğumluyum. İlkokulu Gazi Paşa’da okudum. Çok neşeli bir süreçti, 70 kişiydik sınıfta. Tabi o koşullarda bir öğretmenin bireysel yeteneklerinize göre sizinle ilgilenmesi, yüksek bir eğitim sunması filan imkansız. Ama şöyle harika bir sonucu oldu bu sürecin, tam 70 tane ilkokul
arkadaşım var !

İlkokuldan sonra İstanbul’a gittiniz, Robert Kolej’de okudunuz...
Evet, ortaokulu ve liseyi orada bitirdim. Bugün de şirketimiz SAMUMED’de üst düzey yönetici takımın tümü o yıllardan arkadaşlarım. “Kardeşlik” kültürü var aramızda, Türkiye’de bu dostluklar çok değerlidir biliyorsunuz.

Robert’ten mezun olurken kafanızda ne vardı ?
Havası İzmir’e benzeyen, yaşamın kolay ve rahat olduğu bir yerde, güzel bir üniversitede matematik okumak istiyordum. Bizde herkes Boston’a gider malum, ben öyle yapmadım.
Açtım haritayı, Amerika’da havası İzmir’e en yakın olan neresi var diye baktım, Kaliforniya’yı seçtim. Önce Pomona’da matematik, sonra da CalTech’de elektrik mühendisliği okudum. UC San Diego’da da biofotonik eğitimi aldım.

İlk şirketinizi de doktora sırasında kurmuşsunuz...
Doktoranın son döneminde bir değil, iki şirket kurdum. Biri onkoloji alanında çalışan bir bio-teknoloji şirketi idi, 2011 yılında bu şirketi Novartis satın aldı. İkinci şirketim ise cep telefonları için anten üreten bir teknoloji yatırımıydı. Onun da bir bölümünü Amerika’da askeri teknoloji şirketlerinden biri aldı, bir kısmını da Intel’e sattık.

Sonra ?
Sonra ben New York’a taşındım. Ve orada yeni teknoloji girişimlerini takip eden bir yatırım şirketinde çalışmaya başladım. Girişimcilerin iş fikirlerini değerlendirip, uygun bulduklarımıza kaynak sağlıyorduk. Aynı anda New York’ta şu andaki eşimle tanıştım.

FORBES’UN EN ZENGİNLER LİSTESİNDE
Osman Kibar, “Bu adam yaşlanmayı geri çevirebilir mi?” başlığıyla Forbes’a kapak olmuştu.


 

SAMUMED’in kuruluşu da o dönemde sanırım... ?
Evet, 11 Eylül’den bir ay önce ! Şirketi kurduk, eşimle New York’tan San Diego’ya taşındık. O zamanlar eşim her dediğime “evet” diyordu.

“SAMU” ne demek?
Samu bir Japon Zen kavramı. “Aktivite içindeki meditasyon” demek. Yani herhangi bir aktiviteyi yaparken öylesine odaklanıyorsunuz ki, aktivitenin kendisi meditasyon haline geliyor. Samu’nun anlamı bu. Med ise “medical” yani tıbbi demek...

Ne yapıyor SAMUMED?
Yaşlanmanın ve hastalıkların biyolojisi üzerine çalışıyor.

Yani ilaç mı yapıyorsunuz ?
Bir yanıyla evet. Ama biz asıl olarak vücudun kendi kaynaklarını kullanarak yaşamın ilk yıllarındaki haline dönmesini sağlamaya çalışıyoruz. Şu anda kellikten, kemik erimesine, kıkırdak kaybından kansere pek çok konuda araştırma ve uygulama deneylerimize devam ediyoruz. Bunların gerçek yaşamda kullanıma geçmesi ise tıbbi etik ve hukuki nedenlerle uzun süreçler gerektiriyor. Ama önümüzdeki bir iki yıl içinde bazılarını artık doğrudan hastaların kullanımına açabileceğiz.

“SEVDİĞİM HERŞEY BEDAVA !”


Şirketinizin değeri nedeniyle her yıl FORBES’un “İlk 100 Milyarder” sıralamasında ilk beşte yer alıyorsunuz, 2018’te dördüncü sıraya yerleştiniz. “Milyar dolarlık adam”sınız yani
Bu değerleme rakamları zaten kamuya açık bilgiler. İlk başladığımızda değerimiz 3 milyon dolardı, şimdi 15 milyar dolar.

Ne yapıyorsunuz bu kadar çok parayı? Harcayacak zaman buluyor musunuz Allahaşkına ?!
Yok.

Şaka bir yana, gerçekten bireysel servetle ne kadar ilgilisiniz...?
Hiç ilgimi çekmiyor. Ailem, eşim ve çocuklarım dışında benim sadece kendim için harcadığım para yıllık 20 bin TL’yi bile bulmaz...

Bunu görüyorum. Zirve için Amerika’dan 2 günlüğüne tek bir pantolonla gelmişsiniz, hatta üzerinizdeki tişört de kız kardeşinizin eşi Uğur Bayar’a aitmiş... ne alıyorsunuz kendiniz için?
En çok kitap, biraz da sinema bileti. Benim bütün zevk aldığım aktiviteler bedava! Çocuklarımla vakit geçirmek, kitap okumak, GO Oyunu oynamak, sinemaya gitmek...

Ne okuyorsunuz mesela son olarak ?
En bayıldığım tür bilim kurgu, bilimsel fantazi, bir de felsefe. Ama şu anda masamda matematik kitaplarım var, çünkü Princeton’un haberi olmasa da Princeton’da matematik doktorası yapıyorum!

Nasıl yani ?
Eskiden beri en çok matematik severim, uzun zamandır da matematik doktorası yapmak istiyordum. Fakat hiç vaktim yok okula gitmeye. Ben de baktım en iyi programlar nerede diye, MIT ve Princeton’u buldum. Princeton daha soyut matematik olduğu için ilgimi çekti, internetten tüm müfredatı çıkardım, bütün kitaplarını aldım, biri hariç tümünü okudum. Şimdi son kitabı da bitirince Princeton matematik doktorasını tamamlamış olacağım...

Ve bu röportaj sayesinde Princeton’un da bundan haberi olacak! Bir gününüzü nasıl yaşıyorsunuz ?
7 buçuk 8 gibi işteyim. Ne olursa olsun 6’da eve dönüyorum. 6-8 arası çocuklarımlayım. O arada asla iş yok, telefon yok, bilgisayar yok. O iki saat çocuklarımın. 4 çocuğum var, 4’ü de küçük, o yüzden çok eğleniyoruz! 8’de onlar yatmaya başlıyor. Sonra ben de kendi hobilerimle uğraşıyorum.

Baba olmak hayatınıza ne getirdi ?
Baba olduğum andan itibaren artık hiç bir şeyi kendim için yapmıyorum. İş olsun, özel hayat olsun... Kendimden daha çok sevdiğim 4 insan var, o yüzden bütün
önceliğim o 4 insanın sağlığı, iyiliği, geleceği...

‘DEĞERLERİMDEN ASLA TAVİZ VERMEM’
Kibar, “Değerler bütünümü asla kurban etmem, taviz vermem. Zaten değerleri olmayanın iş yapma kabiliyeti de biter” dedi.

“ALLAH SAMUMED’DEN RAZI OLSUN DESİNLER...”


Peki ne için çalışıyorsunuz, bunca şirket, araştırma, müthiş bir insan kaynağı ne için ? Para bir motivasyonunuz olmadığına göre...
Biz Samumed’de ilk araştırmalarımızdan başarılı sonuçlar almaya başladığımızda ben bütün yönetici takımı topladım, herkese tek tek sordum “sen bu işi niye yapıyorsun ?” diye.
Çünkü bütün çalışma arkadaşlarım çok müthiş kariyerleri olan insanlar, sonuçta istedikleri yerde istedikleri koşullarda çalışabilirler. O yanıtlardan da ortaya çıktı; bizim bu yolculukta maksimize etmek istediğimiz şey para değil, hayır duası. Yani “Allah Samumed’den razı olsun !” desinler istiyoruz...

Bunu okuyan kimse inanmayacak şimdi buna...
Ama gerçek bu.
Eğer bu olursa zaten para da kendiliğinden gelecek, sonuçta bu bir şirket, vakıf değil.

“DEĞERLERİMİ PARAYA KURBAN ETMEM... “


Türkiye’de büyük çoğunluk paranın ve başarının mutlaka “yan yollara saparak” elde edileceğine inanır. Ama siz tam tersini anlatıyor, hatta kanıtlıyorsunuz... diyorsunuz ki “iyi ve ahlaklı kalarak da para kazanmak mümkün”...
Hatta çok daha fazla mümkün ! Sadece para yapmak için çalışırsanız, çok kısa zamanda yanlış yerlere gelirsiniz.
Onun yerine “ben ‘değerler bütünümü’ biliyorum, onları yerine oturttum, onlardan kesinlikle vazgeçmeyeceğim” derseniz, başarı, para, bütün bunlar kendiliğinden geliyor.

Çok iyimser birine benziyorsunuz...
Girişimci insanlar hep iyimser. Kötümserseniz bir kere risk alamazsınız. İkincisi kimse sizin takımınıza katılmak istemez, kim kötümserlerle
çalışmak ister ki?!
Girişimcilikte bir liderlik vasfınız da olmak zorunda; ama bu “herkesin işini ben yapacağım” demek değil. Hatta tam tersi! Herkesin iyi olduğu bir iş var, liderlik onları motive edebilmek.
Şirketiniz, işleriniz hakkında istediği kadar kötü haber çıksın, “bunu da aşacağız” diyebilmek. Takımın birbirleri ile yapıcı bir şekilde çalışmasını sağlayabilmek.

Siz kendinizi çok başarılı mı çok zengin mi hissediyorsunuz ?
Sonuçta başarı da mutluluk da okuldan, kitaplardan ne öğrendiğiniz değil... İnsan olarak nasıl gelişiyorsunuz, mesele bu. Diğer insanlara bakış açınız nedir ?
Sizden farklı olanlarla insanlarla ve kendinizle barışık mısınız? Kendinizi biliyor musunuz ? Eksiklerinizi her an görüp, kabul edip, avantaja çevirme kabiliyetiniz ve cesaretiniz var mı?

Sizin var anlaşılan... Fena çakıldığınız anlar oldu mu? 

Çalışmayan projelerim oldu tabi.

Psikolojik olarak da “Osman, napıyorsun kardeşim sen” dediğiniz anlar... asıl onları merak ediyorum...

O konuda benim biraz Budist tarafım vardır, bir olay olduğunda daha bütünsel bir değerlendirme yapmaya çalışırım. Normalde Silikon Vadisinde şöyledir; iyi bir şey olduysa, girişimciler “hepsi benim başarım” der.  Yani her iyi olay onların sayesinde, her kötü olay başkasının suçu! İşte bu sizi felakete götürür, geçmişten ders almayan insanlar haline gelirsiniz. Oysa neler sizin kontrolünüzde, neler değil, bunu açıkça görebilirseniz... o dersleri alabilirseniz, o zaman zaten her başarısızlık bir fırsat.

Başarı için ne kaybetmek istemezsiniz ? Neyi riske etmezsiniz yani ?
Değerler bütünümü, iç dengemi asla kurban etmem, bunlardan taviz vermem. Gerekirse para kaybederim, ama değerlerimi korurum. Zaten değerleri olmayanın iş yapma kabiliyeti de biter.

YARIN: SAMUMED sayesinde ebedi gençlik mümkün mü ? Kansere çare bulundu mu ? Felçli biri yeniden yürüyebilecek mi ?