1- ABD’nin, Türkiye’ye PKK terör örgütüyle mücadelesine istenilen desteği vermediğini söyledim.
2- Irak’ın kuzeyinde federal yapının oluşmasının Türkiye açısından uygun görülmediğini anlattım.
3- FETÖ’ye görev yaptığım her dönemde dikkat çektim, onları hedef almam kırılma noktası oldu.


2004 YILINDAKİ TELGRAFTA BAŞBUĞ, ABD TARAFINDAN ELEŞTİRİLİYOR
21 Ocak 2004’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden Washington’a gönderilen telgrafta şöyle deniyor: “İlker Başbuğ Irak’ta federalizme karşı. Federasyonun Türkiye’nin çıkarlarını tehdit ettiğini ve federasyonu istemediklerini belirtti.”


Türkiye’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ... 6 Ocak 2012 tarihinde FETÖ kumpasıyla tutuklandı, 7 Mart 2014 tarihinde tahliye edildi. Cezaevine girerken de çıkarken de başı dikti ve Silivri zindanı çıkışında şöyle konuştu: ““Bizi bu cezaevinde, 26 ay nefret ve intikam duygularıyla hareket edenler burada tuttu. 6 Ocak 2012 günü söylediğim gibi, yüce Türk Milleti, oynanan oyunu, iddiaların geçersizliğini, bir Genelkurmay Başkanı ve karargahını, terör örgütü karargahı ve terör örgütü olarak suçlamanın kabul edilmez bir durum olduğunu, bizlerin darbecilikle hiçbir alakamızın olmadığını kısa zamanda anladı.” Sonra arka arkaya kitaplar yazdı. Hem dış politika hem de iç politikada 10 kitap hazırladı. Sonuncusu ise Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Ergenekon’dan Çıkış.”

‘BİR SAVUNMA KİTABI DEĞİL’

Kitap neden yazıldı? Söz Başbuğ’un: “Ergenekon’dan çıkış kitabını bugün için yazmadık. Bugünün kısır, ön yargılı, bilgiye dayanmayan tartışmalarına neden olacak bir kitap değil. Genelkurmay Başkanı olduğum 2008-2010 arasını savunma amacıyla yazılan bir kitap da değil. Ergenekon mahkemesinde dahi savunma yapmadım. Her şey ortada! 2014’ten sonra 5 yıl geçti. Edirne’den Erzurum’a kadar her yere gidiyorum. Milletle kucaklaşıyorum, sevgi görüyorum. Türk Milleti her şey anlamış durumda.”

‘HERKESİN HATASI VAR’

Kitabın adı Ergenekon ama sadece 2007’de başlayan bu süreç anlatılmıyor kitapta. İlker Başbuğ amaçlarını şöyle anlattı: “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) kurulan bütün komploları inceliyoruz. Kitabın ismi Ergenekon ama… 2007 ile 2014 arasındaki komploları inceleyen, nedenleri ve sonuçlarını anlatan referans bir kitap. Bugün değil ama yarın için daha da önemli olacak. 2000’li yılların başında başlayan süreç neden ortaya çıktı, nasıl gelişti ve ne sonuçlar doğurdu? İleride bu kitabı okuyanlar –eksikleri olabilir- her şeyi anlayacak. Bu süreçte hataların olduğunu kabul ediyoruz. TSK dahil bütün kurumların hatası var.”

‘MEDYAYI SORGULAYIN’

Sohbetimiz darbe girişimi gecesine geldi ve Başbuğ şöyle konuştu: “15 Temmuz 2016’da, belki de Osmanlı’nın son yüzyılı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca yaşanılan en utanç verici bir durumla karşılaştık. 15 Temmuz’a gelen süreçte yetkili ve sorumlu olanların payı var ama... Sadece devleti yönetenler, siyasi iktidar değil… Medyayı da sorgulayın. Kendilerini tırnak içerisinde ‘aydın’ diyenlerin rolü çok önemli. Geniş bir açıdan, derinliğine olayları yazdık. 2007’den başlayıp 2016’ya kadar olan süreçte TSK, yargı, emniyet, siyaset, medya, üniversiteler, aydınlar hepsi… Hataları masaya yatırıp, önlemlerin alınması hayatidir. Alınmazsa ne olur? Tarih tekerrür eder!”

“ BANA GÖRE MİLAT 2001”

Başbuğ’un süreci başlattığı tarih 2000’li yılların başı. Kitapta, TSK’nın ABD tarafından cezalandırıldığını söylüyor. Sözü kendisine bırakalım: “2001 yılına dönelim. Milat kabul etmemiz gerekirse bu 2001’dir. 20 Ocak 2001’de George W. Bush başkan oldu. Bush ve ekibinin iktidar olmasıyla (Yeni muhafazakar-Neo Con ekibi) yeni bir dönem başladı. Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması, şekillendirilmesi projesi Bush ve ekibi için en öncelikli konuydu. Bir noktada haritanın değiştirilmesi. Bundan yaklaşık bir yıl sonra 3 Kasım 2002’de AKP iktidar oldu. 15 Kasım 2002’de ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nden Washington’a giden bir telgraf var. Telgrafta şöyle deniyor: (Türkiye’de ordu, bürokrasi ve yargıdan oluşan bir ‘derin devlet’ vardır. Siyasetin gerçek belirleyicisi derin devlettir. Derin devletin kalbinde Türk Ordusu vardır. Derin devlet, ABD’nin de desteklediği ‘reform’ların önündeki en büyük engeldir.) Açık. TSK hedefe konmuş!”

İlker Başbuğ, 2009’da da Washington’da “Devlet hiçbir zaman terör örgütüyle diyalog kuramaz, ilişkiye giremez” demişti.

“TSK’nın güvenlik konusunda etkinliğini azaltmak istediler”


Başbuğ, ABD’nin 2001’de Türkiye’yi yanında görmek istediğini ama önemli bir sorunu göz ardı ettiğini şöyle anlatı: “Global baktığınızda Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi ve yapılandırılmasını istiyorlar. Onların tabiriyle siyasetin TSK üzerinde etkisinin artması gerekiyor. Bu aslında demokratik bir bakış açısı. Peki… Türkiye’nin onların planladığı projede yanında yer alması gerekiyor. Ama Türkiye’nin bir sorunu var. Ne zamandan beri? 1984’ten bu yana PKK terör örgütü sorunuyla yaşıyoruz. PKK terörüyle mücadele eden Türkiye’nin bu sorunu çözülmeden sizin yanınızda yer alması kolay değil. Bu soruna çözüm bulunmalıydı. ABD’nin, terör sorunun sonlandırılması için öngördüğü çözüm şekli ‘siyasi çözüm’dü.”

‘SİYASİ ÇÖZÜM İSTEDİLER’

Peki TSK’yı neden engel görüyorlar? İşte çarpıcı tespitler: “Onlar siyasi çözüm istiyor. TSK’nın bunu kabul etmesi mümkün değil. TSK, PKK terörüne siyasi bir konu olarak bakmaktan her zaman kaçınmıştır, ‘Kürt sorunu vardır’ söylemine karşı çıkmıştır. Onlara göre de bunun karşısında en büyük engel asker. TSK’nın özellikle güvenlik konularına ilişkin konularda etkisinin kırılması gerekiyordu. Olay bu! Bunu da teröristbaşı Abdullah Öcalan 3 Mart 1993’te Cengiz Çandar’a verdiği röportajda şöyle ifade ediyor: (Hiçbir demokratik yoldan işbaşına gelmiş iktidar benimle masaya oturamaz. Askerlerden hain damgası yer. Bunu baştan asker engeller. Ben Türk Ordusu’nu yenemem. Türk Ordusu’nu yenemesem de öyle yüksek bir fatura çıkartırım ki, belirli bir konjonktür gelir, masaya oturmaya mecbur bırakırım…) Olaya derinliğinden bakmak gerekiyor.”

‘ASKERİ VESAYET’ DEDİLER

“AKP, 2002’de, siyasi meşruiyetini oluşturmak için Avrupa Birliği (AB) sürecini çok iyi kullandı. AB’nin de Türkiye hakkında tırnak içinde ‘askeri vesayet’ saptaması var. Amaç şu: TSK’nın, Türkiye’yi ilgilendiren güvenlik konularındaki etkinliğinin azaltılması. Ancak… Anayasa ve yasalar çerçevesinde ABD, İngiltere silahlı kuvvetlerini inceleyin. Güvenlik konusunda etkinliği yok mu? Var! Güvenlik politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasında TSK’nın söz hakkının sıfırlanması isteniyordu.”

“Ergenekon komplosunda Bush yönetimi FETÖ’ye destek verdi”


İlker Başbuğ, “1 Mart 2003 tezkeresi geçmedi ve ABD bunun faturasını TSK’ya kesti” tespitini yaptı ve şöyle devam etti: “2003’te ikinci Irak savaşı ve sonrasında Irak’ın yeniden siyasal yapılanmaya gittiğini görüyoruz. TSK’nın PKK terör örgütüyle mücadelesi sürüyor. Derken 2007 yılına geliyoruz. ABD, 2001’de siyasi çözüm dayatıyor ve 2007’de bunun sahneye konulduğunu görüyoruz.”

DIŞ DESTEKLİ SALDIRI

“21 Ekim 2007’de, Hakkari’de Dağlıca Karakolu’na yapılan saldırı çok önemli. O saldırı, terör örgütünün yapısına baktığınız zaman çok koordineli bir saldırıdır. Dağlıca’nın, sadece PKK tarafından planlanıp, organize edildiğini düşünmüyorum. Mutlaka dış destek var. ABD’nin desteği olduğunu düşünüyorum. Özellikle saldırıdan sonra yaşananlar basit olmadığını gösteriyor. Ancak Dağlıca’dan sonra yaşananlar bunun taktiksel değil stratejik olduğunu ortaya koydu. Bu yüzden PKK tek başına yapmadı. 21 Ekim saldırısından sonra medyada TSK’ya karşı korkunç bir propaganda başladı. ‘TSK silahlı mücadelede başarısızdır’ demek istediler.”

‘AÇILIM’A ZORLANDIK

“15 Kasım 2007’de de Taraf adlı kağıt parçası yayın hayatına girdi. Tesadüf mü? 15 Ekim 2007’de de Dağlıca  saldırısından altı gün evvel ABD Dışişleri Bakanlığı’nda danışmanlık yapan David L. Phillips, ‘PKK’nın silahsızlandırılması’ için rapor hazırladı. Raporda da derin devlet var ve TSK yine hedefte. 12 Haziran 2007’de de Ergenekon’un düğmesine basılıyor. Büyük komplo Ergenekon ve diğer komplolar. O gün cemaat bugün FETÖ, tek başına değildi. George W. Bush yönetiminin bu konuya destek verdiği ortada.”

Peki Başbuğ neden hedef alındı? Yanıtını dinliyoruz: “Ağustos 2008’de Genelkurmay Başkanı olmamla başlayan bir süreç değil. Genelkurmay 2. Başkanlığım döneminde TSK adına yaptığım açıklamalarımda iki başlık var: PKK ve Gülen...

25 Ağustos 2004... Genelkurmay 2. Başkanı olduğum zaman. MGK toplantısına Fetullah Gülen’e ilişkin bir eylem planının yapılması önerisi getirildi. Bu önerimiz çok önemliydi. 26 Ocak 2005’te basın bilgilendirme toplantısında Gülen’le ilgili soru geliyor. Durumu anlattıktan sonra şöyle diyorum: (Laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgütü kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak.)

Haziran 2005’te de Amerika’da şu konuşmayı yaptım: (ABD hala PKK terör örgütüne karşı harekete geçmemiştir.) Bana göreABD bağlamında en kritik kırılma noktası, 24 Eylül 2007’de Kara Harp Okulu’nda yaptığım konuşmadır. Irak’ın kuzeyindeki siyasal yapılanmayla ilgili şunu söylüyorum:  (Türkiye’nin bulunan şartlarda tek başına Irak’taki gelişmelere yön verebilecek güce sahip olmadığı söylenebilir. Ancak Türkiye’nin gelişmeleri engelleyebilecek, maliyetlerini artırabilecek bir güce sahip olmadığı söylenemez.) Irak’ta etnik temele dayanan federal yapının yanlış olduğunu tespit ettik.”