ÖNERİ

Ortaya yayın tuzaktır


Seçim öncesinden bu yana tartışılan bir konu nihayet karara bağlandı.
Bugüne kadar seçim öncesi hiçbir adayını rakipleriyle canlı yayında karşı karşıya getirmeyen AKP, Binali Yıldırım’ın Ekrem İmamoğlu ile aynı programa çıkmasına izin verdi.
Ancak bana göre burada çok ciddi bir tuzak var ve muhalefetin, özellikle Ekrem İmamoğlu’nun çok dikkatli olması gerektiğine inanıyorum.
CHP ve AKP yöneticileri arasında yapılan anlaşmaya göre, canlı yayın önümüzdeki pazar günü saat 21.00’de yapılacak.
Canlı yayın logosuz biçimde isteyen bütün kanallara açık olacak.
Dileyen TV kanalları, internet siteleri, YouTube, Twitter hesapları da bu yayını canlı olarak yayınlayabilecek.
İlk anda “müthiş” gibi geliyor insana.
Oysa şunu asla unutmamak gerekiyor ki, eğer bu iktidar partisi bir konuda son derece munis davranıyorsa altında mutlaka kimsenin aklına gelmeyen bir oyun vardır.
Bu canlı yayındaki oyunu “İşte budur” diye ortaya koymak bana zor geliyor.
Buna karşı “Ortaya yayın yapılmamalı, yayın gününden önce tartışmayı yayınlamak isteyen bütün televizyonlarla mutlaka bir protokol imzalanmalı” önerisini sunmak istiyorum.
Keyfekeder yayın olmaz.
Eğer ikili tartışmaya çok önem veriliyorsa, televizyon kanalları bunu belli kurallar içinde yayınlayacaklarına söz vermelidirler.
Aksi takdirde neredeyse yüzde 95’i yandaş olan medya bir anda yayından çıkabilir.
Örneğin Binali Yıldırım konuşurken yayında olan TV’ler sıra İmamoğlu’na geldiğinde “reklam bahanesi” ile yayından uzaklaşabilir.
Bunun çözümü imzalanacak protokoldedir.
CHP bana göre, “Bunu bütün televizyonlar yayınlar” düşüncesi ile belki detayları düşünmedi bile.
Örneğin, yayına katılacak bütün kanalların imzalayacakları protokol, reklam vereni de rahatlatacaktır.
Yayının başlangıcı, süresi, reklam araları önceden belirlenir ve bütün kanallar da buna uyacaklarını belirtirlerse, reklam verenler de buna göre hareket edecektir.
Elbette bu önerilerime “Kimse yayından çıkmaz. Çıkan olursa oradaki seyirce yayına devam eden televizyonlara yönelir, ayrıca yayını kesmek aleyhte bir durum yaratır” eleştirileri gelebilir.
Bu eleştiri haklı gibi görünse de yandaş tetikçi kanalları izlemeye çok alışmış olanlar için pek fark etmez.
Muhalif olanlar zaten nerede olsa izleyeceklerdir.
Benim protokol imzalamasını önermemin asıl nedeni, başta TRT olmak üzere yandaş kanalları önceden bağlamaktır.
Herkesin bu konuda ciddi olmasını sağlamaktır.
Şu anda herkes TRT’nin de, aHaber’in de, CNN, NTV, Habertürk gibi kanalların da bu tartışmayı yayınlayacağını varsayıyor.
Ancak bu kanallar saraydan gelecek bir emirle yayına hiç bağlanmayabilir.
Sürekli dizileri, yarışmaları veya yandaş tetikçi haber kanallarını izleyenlerin haberi bile olmaz büyük tartışmadan.
Muhalefet bu öneriyi bir düşünsün isterim.

CANINI SIKAN ŞEYLER

CHP İmamoğlu’nu bir parça ezdi


İstanbul adayı iki ismin, aynı programda tartışmaya çıkma kararını CHP ve AKP yöneticileri açıkladı.
6 maddelik bir protokol açıklanırken bir nokta dikkatimi çekti.
AKP ve CHP yöneticileri bu açıklamayı, içinde bulundukları ittifakların kararı olarak açıkladılar.
Ama her nedense bu açıklama sırasında CHP’nin yanında İYİ Parti, AKP’nin yanında da MHP temsilcisi yoktu.
İkincisi, bu açıklamayı neden parti yöneticileri yaptı, onu tam anlamadım.
En azından CHP böyle yaparak çok başarılı bir kampanya yürüten adayını bir parça ezmiş oldu.
Çünkü, İmamoğlu 31 Mart öncesinden beri en büyük rakibi Binali Yıldırım’ı canlı yayında tartışmaya davet ediyor.
Yıldırım, 31 Mart’tan önce bu davetlere kulak bile asmadı.
Ancak Habertürk’te katıldığı programda Didem Yılmaz çok ısrarcı olunca, “Buna ben karar veremem” dedi.
Tabii bu sözler bir anda dikkat çekti.
Binali Yıldırım’ın saraydan izin almadan hiçbir şey yapamayacağı konuşulmaya başlandı.
Bunun partiye de, adaya da zarar verdiği görülünce, ortaya “Uğur Dündar’lı formül” atıldı.
Daha sonra da iki parti yöneticileri medyanın karşısına geçip kararlarını açıkladılar.
Böylece Ekrem İmamoğlu da, partisinin izin vermesi halinde bu tür bir tartışmaya katılan kişi durumuna düşürüldü.
Bana göre keşke açıklamayı iki partinin yöneticileri değil de, iki adayın basın danışmanları birlikte yapsaydı.
Bence bu daha şık olacaktı.
Binali Yıldırım’ın saraydan izinsiz çıkamayacağı zaten biliniyordu da İmamoğlu’nun da aynı duruma düşürülmesi tatsız oldu.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bahçeli yine çarşıyı karıştırabilir


İstanbul’a Binali Yıldırım’ı seçtirebilmek için “mitil atan” MHP Genel Başkanı Bahçeli, seçimlere 11 gün kala yine çarşıyı karıştıracak açıklamalar yaptı.
Bir kere Yıldırım’ın “Kürdistan, Lazistan” demesine çok öfkeli.
Diyor ki, “Türkiye’de; Kürdistan da, Lazistan da yoktur, bu böyle bilinsin.”
Böyle diyor ama ne yapacağını söylemiyor.
Nitekim Binali Yıldırım da Bahçeli’yi pek ciddiye almamış olacak ki, bu sözlerinin hatırlatılması üzerine “Cumhur İttifakı’nı bozacak bir şey yapamaz” dedi.
Bahçeli’nin asıl garip çıkışı İsmail Küçükkaya ile ilgili.
MHP Genel Başkanı, “Eğer o kişi moderatör olursa ben de pazar akşamı saat 21.00’den itibaren televizyon izlemem” dedi.
Hani “İster izle ister izleme” diyebilirsiniz de, bu söz Bahçeli’ye ait olunca “Oy da vermem Yıldırım’a” anlamını çıkarmak isteyenler de olacaktır.
Sonuçta MHP katıldığı son seçimde İstanbul’da 330 bin oy almıştı.
Bahçeli öfkelenip kendi seçmenine “İsterseniz sandığa gitmeyin” der mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

O müfettişleri belediyeden içeri niye sokuyorsunuz?


Efendilik elbette çok doğru bir tavırdır ama bazen fazla efendilik zarar verir.
Seçimlere sadece 11 gün kaldı.
Bayramdan hemen önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla Beylikdüzü Belediyesi’nde bir mülkiye müfettişi, 15 kişilik teknik bir ekiple özel bir çalışma yürütmeye başladı.
Beylikdüzü, İstanbul’un seçilmiş başkanı İmamoğlu’nun 31 Mart’a kadar belediye başkanlığı yaptığı ilçe.
Elbette her belediye gerektiğinde incelenecektir.
Hiçbir belediyenin bu konuda bir ayrıcalığı olamaz.
Ama iptal edilmiş bir seçimin yenilenmesine bir iki hafta kala, adaylardan birinin daha önce başkanlık yaptığı belediyeyi müfettiş ordusuyla doldurmak, herhalde iyi niyetle açıklanamaz.
Ne Soylu, ne de daha önce AKP’den aday olup kazanamayan müfettiş, “Hukuka uyuyoruz, kanunların gereğini yerine getiriyoruz” bahanesinin arkasına sığınamaz.
Bu baskın elbette İmamoğlu’nun bir açığını yakalamak için yapılıyor.
Ama söz konusu AKP olunca, ille bir açık bulmaları gerekmiyor.
Seçime bir iki gün kala sahte bir belgenin yandaş tetikçi medyada yayınlanması asla sürpriz olmaz.
Bu belgenin sahteliği, belki üç gün sonra ortaya çıkarılır ama bu arada seçim de yapılmış, geçmiş olur.
CHP ve adayı “Bizim bir açığımız yok, alnımız ak” diyerek müfettiş incelemesini ciddiye almıyor.
Bana göre yanlış.
O müfettişler 24 Haziran sabahına kadar belediyeden içeri sokulmamalıydı.
Bırakın polis marifetiyle girsinler.
Bu kadar efendiliğin alemi yok.

KOMİK

S-400’ü Amerika’ya satalım


Hesapta, Ruslardan S-400 füzelerini aldık ama Amerika ile sorun yaşıyoruz.
Her ne kadar, “Bize kimse karışamaz, kendi güvenliğimizi nasıl sağlayacağımıza biz karar veririz” falan desek de aldığımız ve parasını ödediğimiz S-400’leri Amerika ile müzakere masasında konuşmaya çalışıyoruz.
Amerika şimdilik buna yanaşmıyor.
“Almayacaksın o kadar” diyor.
Zaten bu nedenle dün sabah F-35 uçaklarında eğitim gören pilotlarımızı üsten uzaklaştırdı.
O uçaklar aslında parasını verip satın aldığımız uçaklar ve pilotlar bindikleri gibi Türkiye’ye uçabilir ama olmuyor işte, o kadar uzun boylu değil demek ki.
Peki sorun nasıl çözülecek?
Kolay bir yolu var.
Füzeleri Ruslardan alalım ve Amerikalılara satalım.
Amerika füzelerin bizde olması halinde Rusların bunu kullanarak bölgede uçan F-35’lerin sırlarını çözmesinden korkuyor.
Gerçi aynı uçaklardan İsrail’de var ve onlar uçaklarını vızır vızır uçuruyor, Suriye’de de S-400 rampaları var. Bir şey olmuyor...
Amerika S-400’leri bu kadar istemiyorsa bizden satın alsın.
Biz Ruslardan aldıktan sonra mal bizim olmuyor mu, istediğimize satarız yani.
NOT: Bu yazı espri amaçlı yazılmıştır. Elbette böyle bir satış olmaz. Ama ikide bir “Amerika ile müzakere etmek istiyoruz” dedikleri için kendi kendime “Acaba” diyorum, Amerikalılara “Füzeleri alalım, sonra siz gelip incelersiniz” mi demek istiyoruz?”