ANALİZ

YSK suç işlemeye devam ediyor


Her şey iyi gidiyordu.
YSK, büyük uğraşlar sonunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etmeyi başarmıştı.
Önce AKP’nin “Birleştirme tutanakları kaydırıldı” iddiası fos çıkmıştı.
Ardından gelen “Geçersiz oylar aslında geçersiz değil, yeniden sayılsın” talebi de yerine getirilmiş ama o da istenen sonuca varılmasına yardımcı olmamıştı.
Bu kez “Seçmen taşındı” iddiası atılmıştı ortaya.
O da olmamıştı.
Bazı ilçelerde oyların tümü saydırıldı, YSK buna bile razı geldi, yine başarı sağlanamadı.
Sonunda belli ki, YSK kendini attı ortaya. Partiyi arayıp “Kardeşim biz sandık kurullarını oluştururken yasalara uymadık. Bari onu bahane edin de seçimi iptal edebilelim” dedi.
AKP bu kez “19 bin sandık kurulu başkanı usulsüz atandı” diye itiraz etti.
Gerçi bu bilgiye kendi başına ulaşması mümkün değildi.
Çünkü sandık kurullarının listeleri partilere verilmiyordu.
Ama dedim ya, zaten talep büyük ihtimalle YSK’dan geldi, iktidar devlet gücünü kullanarak “yersen” dedi ve YSK seçimi iptal edebildi sonunda.
Muhtemelen her şey hakka ve hukuka aykırı olduğu halde YSK üyeleri rahatlamıştı.
Gelen talimat gereği seçimler iptal edilmişti. Artık bundan sonrası sarayın ve AKP’nin işiydi.
Tabii seçimi bu kez AKP’nin kazanması için altyapı hazırlıkları yapılmıştır mutlaka ve bunlar muhtemelen yine şeytanın aklına gelmeyecek şeylerdir, orası da ayrı.
Ancak sonuçta YSK topu üzerinden attığını düşünüyordu.
Buna karşı çok belli ki AKP hâlâ seçimi kazanamayacağını görüyor.
Halkın damardan etkilenmesi gerektiğine karar verdiklerinden olacak, yeni bir slogan ürettiler.
“Seçimler neden iptal edildi? Çünkü çaldılar” cümlesi bir anda “beyin yıkama” operasyonuna dönüştü.
Sanatçıların, aydınların, medeni insanların “Her şey güzel olacak” umuduna karşılık, ‘çaldılar’ algısı piyasaya sürüldü.
Tamam da “Kim çaldı, nasıl çaldı, ne kadar çaldı?” sorularının cevabı ortada yok.
Erdoğan “Çaldılar” diyor, hiç çekinmeden; “Bu nedenle seçimi iptal ettirdik” diye devam ediyor. Yandaş yalaka tetikçi kesim de buna balıklama atlıyor.
Peki kanıtı nerede?
Şu anda YSK, belki en zor günlerini yaşıyor.
Çünkü iptal gerekçesini henüz açıklayamadılar.
Üstüne şimdi bir de sarayın “Çaldılar” çıkışı geldi.
YSK artık iptal gerekçesine, “Oyların çalındığını” da yazmak zorunda.
İyi de sorun şu; “Çaldılar diye yazmak kolay, nasıl çalındığı hangi şekilde anlatılacak?”
Bence muhalefetin çalma edebiyatını uzatmaması ve YSK’yı zorlaması gerek.
Muhalefet YSK’ya “Açıkla gerekçeyi” demeli ve eklemeli; “Gerekçede oyların nasıl kimler tarafından ve ne kadar çalındığı da mutlaka bulunmalı.”
Sanıyorum YSK üyeleri şu an kara kara düşünüyordur ve kendi kendilerine “Sırası mıydı şimdi oyların çalındığını söylemek. Biz kanıtı nasıl bulacağız?” diyorlardır.
Ancak şaka bir yana, YSK gerekçeli kararı açıklamayarak suç işlemeye devam ediyor.
İktidar. temeli olmayan bir “hırsızlık” suçlamasıyla muhalefeti zora sokuyor ve hatta kendince avantaj bile sağlıyor.
Görev YSK’nındır.
Gerekçeli kararı bir an önce yayınlayarak kamuoyuna, “Oyların nasıl çalındığını, kimin çaldığını ve kaç oy çalındığını” açıklamak zorundadır.
Gerçi YSK hiçbir gerekçe açıklamasa, bugünkü “yeni Türkiye’de” bunun hesabını soracak bir merci de yok ya, orası da ayrı tabii.

ÇOK GÜLDÜM

Kalitesizlik ve cahillik böyle konuşturuyor işte


İktidar temsilcileri iyice uçuyor artık.
Söylemlerine bakarsak AKP’den önce sanki mağarada yaşıyorduk.
Ne yolumuz ne arabamız vardı. Evimizde buzdolabı, fırın yoktu. Hastanenin ne olduğunu kimse bilmezdi, uçaktı, trendi bunlardan haberimiz bile yoktu.
İktidar şımarıklığı ve kibir söyletiyor bunları tabii.
İşte son örnek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP Grup Başkanvekili Tevfik Göksu’nun söyledikleri.
Meclis toplantıları canlı yayınlanmaya başlayınca yaptığı konuşmalarla İstanbul halkını şaşırtan ama bir o kadar da kendine güldüren Tevfik Göksu, “İstanbul’da çeşmelerden su akmasaydı, Ekrem İmamoğlu su indiriminden bahsedebilir miydi? Bu şehre suyun, ulaşımın altyapısını biz getirdik” dedi.
İnanılır gibi değil.
Zannedersiniz ki AKP iktidara gelmeden önce İstanbul’da su akmazdı. Ne boru vardı, ne çeşme.
Ama Göksu’nun güldüren konuşması bununla bitmiyor.
Aslında AKP, İmamoğlu vaat etmeden daha önce suda indirim yapacakmış ama neden yapmıyormuş biliyor musunuz?
Şöyle açıklıyor Göksu bunu; “Çok basit bir hesap var. Siz bir işletme açsanız önce amortisman giderlerini çözersiniz, sonra müşterinize daha fazla konfor sağlayacak imkanlar sunarsınız.”
Hay Allah’ım hiç güleceğim yoktu.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Yunanistan bile bize ekonomik yaptırım tehdidi yaptı ya ne diyeyim artık


Bir ülkenin itibarlı olup olmadığını nasıl anlarsınız?
Çok basit.
Diğer ülkelerin bu ülkeye karşı tutumuna bakarak.
Eğer bir ülkenin itibarı yüksekse en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün ülkelerden saygı görür.
Diğer ülkeler itibarlı bir ülkeden söz ederken dikkatli olurlar, nezaketi elden bırakmazlar, bir suçlama hatta imada bulunmaktan bile çekinirler.
Bir ülkenin itibarı yoksa, ufak tefek ülkelerin bile istediği an laf edeceği hale gelir.
İşte Türkiye’yi dışarıda bu hale getirdiler.
Komşumuz Yunanistan’ın Başbakanı Çipras bakın ne dedi bizim için;
“Eğer bu strateji devam ederse, finansal tedbirler ve yaptırımlar olabilir. Bu uygulamalara devam etmek yerine Türkiye, uluslararası hukuka ve anlaşmalara saygı göstermeli, diyalog masasına oturmalı.”
Konu Akdeniz’de, Kıbrıs’ın etrafındaki petrol ve doğalgaz alanlarında yapılan sondajlar.
Yunanistan burada hakkımız olmadığını söylüyor ve çemkirebiliyor.
Yunan Başbakanı Türkiye’nin itibarını ayaklar altına alıyor, alabiliyor, buna cesaret edebiliyor.
Biz ise güya çok büyük askeri tatbikatlar yaparak Akdeniz’de ne kadar güçlü olduğumuzu dosta düşmana gösterdiğimizi anlatıyoruz hesapta.
Oysa durum maalesef bu.
Sadece iç kamuoyu, her zaman olduğu gibi Erdoğan’ın tüm dünyaya kafa tutan ve herkesi önünde diz çöktüren bir süper lider olduğunu sanıyor.
AB himmetiyle şimdilik ayakta duran Yunanistan’ın bile “Size ekonomik yaptırım uygularız haaa” diye parmak sallamasının farkında bile olmuyor.
17 yılda gelinen nokta insanı çok üzüyor.

KOMİK

130.000.000.000.000.000 ile 130.000.000.000 arasındaki fark


Erdoğan karşısına sıradan halk kesimlerini aldığında rakamları abartmayı çok seviyor.
Seçim kampanyaları için bazı şehirlerde mitingler yapıyor örneğin.
Konuşmasında o şehre yaptıkları hizmetleri anlatırken rakamları liradaki 6 sıfır atılmadan haliyle söylüyor.
Böylece zaten bazı rakamları aklı pek almayan kalabalıklar heyecanlanıyor, alkış kıyamet geliyor arkasından.
Erdoğan önceki akşam, sarayda iftar verdiği çiftçilere de aynı şeyi yaptı.
Dedi ki, “Çiftçiye teşvik olarak 130 katrilyon lira para verdik.”
Bu yıl 16 katrilyon daha vereceğini ekledi sözlerine.
130 katrilyonu rakamla yazayım;
130.000.000.000.000.000
Erdoğan bu rakamı sıfırların atılmadığı dönemdeki paramıza dayandırarak söylüyor.
Oysa en büyük övünç kaynaklarından biri paradan 6 sıfır atması değil miydi?
Sanıyorum kendisine oy veren büyük kitlenin bunun pek farkında olmadığını düşünüyor.
Öyle olmasa “Eskiden tuvalete 1 milyon liraya gidiyordunuz, biz bunu 1 liraya düşürdük” der miydi?
Diyor işte ve bu sözleri bile alkış alıyor.
Şimdi de çiftçiye 130 milyar liralık maddi desteği, 6 sıfırlı haliyle 130 katrilyon diye anlatıyor.
Tuhaf olan şu; tarım neredeyse yok edilmiş, çiftçi perişan, o 130 milyar nereye gitmiş belli değil, ama saraya toplanan çiftçiler çok mutlu.
Bunda bir terslik yok mu?

BUNU YAZMAK GEREK

Siz etnik kimlikleri saymazsanız kimsenin Türkiye’yi böleceği yok


Cumhurbaşkanı Erdoğan bir süredir pek kullanmadığı etnik kimlikleri saymaya yeniden başladı.
Anlamadığım şu; Türkiye’de kim neyi bölmek istiyor da Erdoğan da buna karşı direniyor?
Aslına bakarsanız Erdoğan aklına estikçe Türkiye’deki etnik kimlikleri saymasa, belki kimsenin aklına bile gelmeyecek bunlar.
Ki zaten bizim gençliğimizde bunlar yoktu.
Kimse kimseye etnik kimliğini, dinini, mezhebini sormazdı.
Erdoğan en son çiftçilere sarayda verdiği iftarda dile getirdi bu bildik görüşlerini.
Şöyle dedi önce; “Bizim dünyamızda hiç kimseyi dış görünüşünden, düşüncesinden veya inancından dolayı ötekileştirmemek var. Biz şuna inanacağız; Türkiye İttifakı diyorum, neden? Çünkü yaratılanı yaradandan ötürü seviyoruz da onun için.”
Sonra arkasından yine ünlü tekerlemesi geldi; “Bizde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Abaza, Arnavut, Boşnak, Roman ayrımı olabilir mi? Hayır. Bizim dinimizde, inancımızda böyle bir şey yok. Ülkemizi bölmeye çalışıyorlar ama biz bunu böldürtmeyeceğiz. Ben Kürdü de seviyorum, Türk’ü de. Lazı, Çerkezi, Gürcü, Abaza, Arnavutu, 82 milyonu aynı şekilde seviyorum.”
Erdoğan, “82 milyonu aynı şekilde seviyorum” diyor ama herhalde 82 milyonun dışında kaldığını düşündüğü “karşımızdakiler” tanımını kullanıyor.
“Karşımızdakilerin dünyası ise sadece gerilimden kavgadan... Geçenlerde bir milletvekili çıkmış, kazanı kaynatarak darbelere ortam hazırlamaktan bahsediyor. Bu topraklardan darbe çıkmaz, bu topraklardan bereket çıkar, bereket” diyor.
Bu nasıl bir sevgidir anlamak mümkün değil.