Bugüne dek gazeteci olarak izleyip yazdığım kamu ihalesi sayısını hatırlamıyorum.
Fakat beş kez ertelenen bir ihale ne gördüm ne de duydum.
Sağlık Bakanlığı’nın kısa adı SİP olan milyar dolarlar düzeyindeki ihalesinden söz ediyorum. Açık adı, “5 Kalem Tıbbi Görüntüleme Cihazı Tedarikine ilişkin Sanayi İşbirliği Projesi” olan ihale 10 Ocak’ta yapılacaktı.
Konu, ülkenin her köşesindeki hastanelerde kullanılacak görüntüleme cihazları. (Hasta başı monitörü de var, MR da, tomografi de.)
İşte bu büyük ihalenin, yeni bir “zeyilname” ile 16 Nisan’a ertelendiğini öğrendik. (Yine bir seçim sonrasına yani.)
Sağlık Bakanlığı’nca belirlenen ilk ihale tarihi 4 Temmuz 2018’di.
Bu vesileyle başından itibaren tüm ertelemeleri paylaşalım:
2018 Yılı: 4 Temmuz, 24 Temmuz, 13 Ağustos, 31 Ekim 2018
2019 Yılı: 10 Ocak, 16 Nisan 2019.

08-hastane

GÖRÜLMEMİŞ ISRAR

Beşinci ertelemeye kadarki tartışmaları da hatırlatalım: Mali büyüklüğü devasa ölçekli ihalenin, tanınmış bir-iki Batılı üreticiye göre tasarlandığı, “Cari açığı azaltacak, milli teknoloji gelişecek” denilmesine karşın, şartname içeriğinin bu iddiayla taban tabana zıt oluşu...
SİP ihalesinin, kamu yararı açısından dikkat çekici üç unsuru ise:
- Toplam sayı 54 bin 593.
-
 Teklifler ABD doları üzerinden verilecek.
- Biri yerli, diğeri “yetkin” denilen yabancı “tekel” konumundaki büyük şirketin vereceği teklifler “kısmi teklife” kapalı.
İktidar; bütün alımların tek ortaklıktan yapılması sonucunu doğuran şartnameyle “yerli ve milli olunamayacağı” devletin 54 bin 593 adet görüntüleme cihazını dolar üzerinden almasının bütçeye akıl almaz bir yük getireceği eleştirilerini duymazlıktan gelemedi.
Gelemedi ama kamu yararı açısından bunca tartışmalı bir dosyayı (nedense) iptal de edemiyor. Daha ilginç olanı ise Sağlık Bakanlığı’nın ihaleden çok önce yapması gereken bir işi bir yıl sonra yapıyor olması.
“Ne?” derseniz:
Bakanlık daha yeni duyurdu. SİP ihalelerinde görevlendirmek üzere en az beş yıl tecrübesi olan kimya, biyomedikal mühendisi, eczacı, medikal fizikçi alınacak. Yeni uzmanlar, bu ihaledeki teknolojilerin gelişimleri, stratejik durumları, ekonomik ve risk analizlerini inceleyip raporlayacakmış.
Bu fikrin beşinci ertelemede akla gelmesi?

‘Osmangazi’ neye köprü?


Osmangazi Köprüsü’nde otomobil geçiş ücretinin 103.05 TL’ye çıkarılması büyük tepkiye yol açtı.
Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş Genel Müdürü Bülent Esendal, Can Mumay’a dedi ki: “Zammı biz yapmıyoruz sözleşmede var.” Yap-İşlet-Devret (YİD) modelli projelerin finansman ihtiyacı nedeniyle “ücretlendirmenin döviz üzerinden yapılmasının zorunlu” olduğunu söyledi.
Şimdi -seçim yakın- indirim yapılacakmış. Sanki aradaki fark Hazine’den şirkete ödenmeyecek gibi. Oysa gerçek indirim, ancak Karayolları’nın Otoyol Yatırım A.Ş ile yaptığı YİD Sözleşmesi’nde değişiklikle mümkün.
Pek çok okurumuz Osmangazi Köprüsü’nü kapsayan Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolunda bizlerin üstlendiği toplam yükümlülüğü soruyor.
Hafta içi daha ayrıntılı bir analiz yapmak üzere, şimdilik iki veri paylaşalım. Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay Ortak Girişimi’nce kurulmuş Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş.’ye iki tip garanti verildi:
Biri Hazine’nin borç üstlenimi. Diğeri de KGM’nin gelir garantisi.
BORÇ GARANTİSİ:
4.956.312.328 dolar. (Başlangıçta 2 milyar dolardı. Daha sonra Hazine yükseltti.)
GELİR GARANTİSİ:
10.397.468.250 dolar. (Tutarın en büyük bölümünü Osmangazi Köprüsü oluşturuyor.)
Bu veriler hepimize şu soruyu sorma hakkını verir:
Yoksa Osmangazi Köprüsü aslında cebimizden şirkete bir köprü müdür?

Çocuklar kanser mi olsun?


“Sağlık Bakanlığı’nın görevi ne?” diye sorulsa ilk cevap “halkın sağlığını korumak” olur.
İşte bu önemli bakanlık, “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi” diye bir araştırma projesi hazırlayıp yaptı. 2011-2016 dönemini kapsayan projeyle, Ergene Havzası ile Kocaeli bölgesinde binlerce yerleşim bölgesinden alınan toprak, su, gıda, hava, akarsu ve deniz suyu gibi örneklerin analizleri ciddi bir kirlenme olduğu saptadı.
Bu araştırmanın daha ileri sonuçları bakanlık kayıtlarında mevcut. Mesela kanser vakalarının yaş gruplarına, illere göre görülme sıklığı ve dağılımının ne olduğunu bakanlık biliyor. Açıklamıyor.
Fakat bu çalışmada belli bir aşamaya kadar yer almış (KHK ile ihraç edilen) gıda mühendisi Dr. Bülent Şık’ın Cumhuriyet’te yayımlanan yazı dizisi için dava açıldı. Şık’ın 12 yıl hapsi cezası isteniyor.
Oysa Dr. Şık, için suç duyurusunda bulanan bakanlık, raporun bütün sonuçlarını kamuoyuna açıklasa, bazı illerde yaşayan yüzbinlerce çocuğumuzun gıdalara, havaya, suya geçmiş ağır metaller dolayısıyla risk altında olduğu ortaya çıkabilir mesela.
Çok tuhaf değil mi?