Sevgili okurlarım, bu yazıyı yazma nedenimi son bölümde okuyacaksınız...
Yeni Türk devleti 1920 yılında kurulduktan hemen sonra çeşitli alanlarda devrimler yapılmaya başlanmıştı.
Örneğin padişahlık ve halifelik kaldırılmış, milletin başına bela olan bu iki kurumdan kurtulmuştuk.
Cumhuriyet kuruldu, devrimler hiç aksamadan hızla sürdürüldü.
Osmanlı’da Türk Milleti kargacık burgacık Arap harflerini kullanıyor, Arapça yazı mahalle mekteplerinde mollalar tarafından çocuklara sözüm ona öğretiliyordu.
Millet cahil kalmıştı.
Okuma yazma bilenlerin sayısı azdı.
O kadar ki, Osmanlı’da okur yazar olmayanların “Paşa, Mareşal” olması bile mümkündü. Bunun tipik örneklerinden birini vereyim.
Abdülhamit’in meşhur fedaisi, Beşiktaş muhafızı, işkenceci Yedi Sekiz Hasan Paşa’yı tanımayan yoktu.
Bu paşa da diğer pek çoğu gibi okuma yazma bilmez cahil bir adamdı.
İmzasını garip bir biçimde atardı.
İmzası yan yana gelmiş yedi ve sekiz rakamlarına benzediği için tarihte Yedi Sekiz Hasan Paşa olarak bilinir!

★★★

1908 yılında Meşrutiyet ilan edildi, bir süre sonra İstanbul’da 31 Mart gerici ayaklanması çıktı. Yobazlar isyan etmişti. Düşman bildikleri mektepli subaylar sokak ortasında şehit ediliyordu. Bu isyanı Selanik’ten getirtilen Hareket Ordusu bastırdı.
İstanbul’u işgal eden yobaz sürüsü yolda özellikle subayları çevirip soruyordu:
“Alaylı mısın, mektepli misin?” (Harbiye mezunu musun!)
Alaylı subayların hemen hiçbiri okuma yazma bilmezdi, mektepliler bilirdi.
İsyancı yobazlar alaylıların dostu, mekteplilerin düşmanı idi!
Üniformalı bir askeri doktoru yolda çevirip aynı soruyu sordular. Canını kurtarmaya çalışan binbaşı yanıt verdi:
“Evladım elbette alaylıyım. Doktorun okumuşu hiç olur mu!..”
Ve doktor bu yolla paçayı kurtarmayı başardı.
Osmanlı bu cahil kesimlerin elindeydi, günün birinde yıkıldı gitti.

★★★

Yeni devlet kuruldu...
Yeni devletin kadroları yoktu. Özellikle asker, subay, mühendis ve doktorların çoğu savaşlarda, Birinci Dünya Savaşı’nda ve özellikle Çanakkale’de şehit düşmüştü.
Eski harflerle okur yazar oranı yüzde 10’u geçmiyordu.
Cumhuriyet yönetimi Osmanlı’nın enkazını işte bu koşullarda devraldı.
Bir şeyler yapmak ve içine düştüğümüz ortamdan ülkeyi kurtarmak gerekiyordu.

★★★

Uygarlaşma yolundaki devrimler birbiri ardına yapılmaya başlandı.
Bunlardan biri de harf devrimi idi.
1928 yılında Meclis’te kabul edildi.
Eski Arapça alfabe çöpe atıldı, yerine Latin harfleri (Türkçe harfler) getirildi.
Kabulden önce, yakın çalışma arkadaşlarından bile Mustafa Kemal Paşa’ya öneriler geliyordu:
“Paşam bu işi zamana yayalım. Yeni harflere geçiş için üç yılla beş yıl arasında bir süre tanıyalım. Yoksa çok büyük aksamalar olur.”
Yanıtı hep aynı oluyordu:
“Bu iş ya üç ayda olur ya da hiç olmaz.”
Yasa çıkarıldı. O günden başlayarak gazeteler ve kitaplar yeni harflerle basıldı, devlet yazışmalarının yeni harflerle yapılmasına başlandı.

★★★

Arapça tabelalar da kaldırıldı ve tarihin çöplüğüne atıldı.
Yeni yazıyı halka öğretmek için Türkiye’nin dört bir yanında millet mektepleri açıldı...
Okur yazar oranı kısa sürede yüzde 50’nin üzerine çıktı.
Bu eğitim seferberliği aşamasında Atatürk’ün kara tahta başında yeni harfleri millete öğretirken çekilmiş fotoğraflarını anımsayacaksınız.
Sonuçta, çıkarılan bir sürü çatlak seslere ve yapılan itirazlara karşın harf devrimi de tuttu ve iş bitmiş oldu.
En önemli devrimlerimizden biridir.

★★★

Sevgili okurlarım, gün geldi ve ülkemiz tuhaf bir istilaya uğradı. Başta Suriyeliler olma üzere bir sürü ülkeden, bizimle uzaktan yakından ilgisi ve ilişkisi olmayan geri kalmış ilkel İslam ülkelerinden gelen milyonlarca yabancı ülkemize çöreklendi...
Ve her açıdan başımıza bela oldular.
Bu yabancıların bir bölümü Türkiye’de ticarete başladı.
İş yerleri, dükkanlar açıyorlar...
Vitrinlerinde ve tabelalarında kocaman Arapça yazılar!..
Bunlar İstanbul ve Ankara dahil Türkiye’nin dört bir yanında gözlerimizin önünde oluyor.
Burası Suriye mi, Suudi Arabistan mı, Irak mı, İran mı, Pakistan mı, Afganistan mı, ya da bir Afrika ülkesi mi belli değil.

★★★

Valiler, kaymakamlar ve belediye başkanları bu rezalet karşısında duyarsız.
Gözlerinin önünde gerçekleşen bu rezalete, böylesine bir görüntü kirliliğine ses çıkaran yok.
İktidar partisi derseniz, o ne yapacağını zaten şaşırmış, kendi dertleriyle uğraştığı için bu gibi “Önemsiz” konularla zaman harcamak işine gelmiyor!
Aslında vatandaş tepkili ama sesini kime duyuracak!
Birkaç gün önce İstanbul Valiliği bu tabelaların yüz ölçümlerinin yüzde 75’nin Türkçe, yüzde 25’inin Arapça olmasına karar verdi!
Komiktir, anayasa ve yasalarımızı hiçe saymaktır.

★★★

Yıl 1928... Harf devrimi yapıldı...
Aradan yıllar geçti... Suriyeli, Arap, Asyalı ve Afrikalı istilası sonrasında ülkemizde Arapça harfler yine piyasaya sürüldü, Türkçemiz çöpe atıldı.
Hükümet, valiler, kaymakamlar ve belediyeler bu rezilliği topluca seyretmeye devam etsin!