O bir gazeteci…
Milliyetçi kökenli bir yazar… Dünya görüşlerimizde anlaşamadığımız, çatıştığımız, tartıştığımız, önemli konular var mutlaka... Ancak, dürüstlüğüne, namusuna, gözü pek duruşuna kefil ol deseler ilk koşacak olanlardan biri olurum…
İktidara ve Cumhur İttifakı’na açıkça muhalif… Yazıları, milliyetçi çevrelerde, kamuoyunda ses getirdiği için iktidar ve küçük ortağı tarafından hiç haz edilmediği, sürekli olarak ve de sert eleştirilere uğradığı da bir gerçek…
-Yeniçağ Gazetesi Yazarı Yavuz Selim Demirağ’dan söz ediyorum…
Demirağ, daha kısa bir süre önce alçakça bir saldırıya uğramıştı… Bir gece vakti, televizyon programından çıktıktan sonra, tam da evinin önünde birkaç alçak tarafından sopalarla dövülmüş, kanlar içinde hastaneye kaldırılmış ve yoğun bakımda tedavi altına alınmıştı… Saldırıyı gerçekleştiren kopuklar da arabalarına binip kaçmıştı…
Ancak kameralara takıldıklarının, saldırı anının kayıt altına alındığının farkında değillerdi!.. Polis, kısa sürede, zahmetsiz bir şekilde enseledi bu serserileri… İlk ifadeleri gerçekten kan dondurucuydu:
-Saldırıyı para karşılığı yaptıklarını itiraf etmişlerdi!..
Sonraki kısa zaman dilimi içinde ne olduysa, hangi “iyi saatte olsunlar” işin içine karıştıysa, ifadeler değişti, bu kez şöyle oldu:
-Trafik yüzünden tartıştık, kavga ettik!..
Gecenin bir yarısında, bomboş bir sokakta hangi trafik tartışması sorusu bir tarafa, eldeki görüntüler böyle bir şeyin hiç yaşanmamış olduğunu, olayın tam anlamıyla barbarca bir saldırı olduğunu gösterirken, sanıklar serbest bırakıldı, iyi mi!..
“Niçin şaşırıyorsun birader, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na düpedüz linç etmeye çalışanlar, gazeteci Sabahattin Önkibar’a saldıranlar serbest bırakılmadı mı?” diye soracaksınız; haklısınız tabii!.. Diğer yandan yurtsever gazete ve gazetecilere açılan traji-komik davalara bakın, gerçeği şıp diye kavrarsınız…
-Burası adaletin gücü değil gücün adaletini elinde tutanların Türkiye’si, ne yazık ki!..

Cumhurbaşkanı’na hakaret


Demirağ da diğerleri gibi uğradığı saldırıyla kaldı…
Gazeteci, dün Yeniçağ’daki köşesinde şöyle diyordu:
-Siz bu yazıyı okurken ben de kapının arkasında bekleyen çantamı alıp cezaevine girmiş olacağım!..
Bu ülkede, namuslu, haysiyetli, yurtsever gazetecilerin ortak kaderidir; kapının arkasına acil durumlar, örneğin sabahın köründe bir baskın olasılığına karşı çanta bulundurmak!.. İçinde birkaç kitap, zorunlu ilaçlar, iç çamaşırı, gömlek, pantolon gibi eşyalar bulunur!..
Yavuz Selim Demirağ, yazısında başına örülen “Cumhurbaşkanı’na hakaret” kumpasını şöyle anlatıyordu:
-FETÖCÜ polislerin (daha sonra ortaya çıkmıştı) kumpası ile tutulan fezleke, konuşma metninin kaseti bana verilmedi. Montajsız video izletilmedi. Karar gıyabımda verildi. Hakim dinlemedi bile. Talimatla alınan ifadeyi yeterli gördü. İstinaf Mahkemesi de hiçbir işlem yapmadan onayladı. Hasılı 11 ay 29 günlük ceza infaz edilecek…
Ne kadar kolay, ne denli basit değil mi?.. Üstelik Demirağ ile ilgili sayısına yetişemediği başka davalar da sürüyor!.. O ise aynen şu satırlarla gidiyor cezaevine:
-250 binden fazla insanımız tutuklu ve hükümlü olarak cezaevlerinde yatıyor. Aralarında gazeteci arkadaşlarımız da var. Ben biraz daha şanslıyım. Sayılı gün çabuk geçer. En azından kısıtlı olmayacağım, okuyup yazmaya devam edeceğim…
Demirağ’ın yazısını hüzünle okurken “Acaba şu anda Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlaması ile kaç kişi cezaevlerinde hükümlü ya da tutuklu olarak bulunuyor… Dünyada başka bir örnek var mı” diye düşündüm…
Haa, yandaş medyanın “Müthiş, şahane” diye övdüğü yargı reformu da şu sıralarda TBMM’nin gündeminde…
-Şu hazin çelişkiye bakar mısınız!..

Yine reddettiler!..


Birkaç gün önce Çorlu tren kazasında yakınlarını yitiren aileler Anayasa Mahkemesi önünde basın açıklaması yapmak için bir araya geldi. Adalet isteyen, bunun için sesini duyurmaya çalışan aileler polisin plastik mermilerine hedef oldu. Katliam gibi kazada can veren Oğuz Arda Sel’in dedesi fenalık geçirdi…
-Adalet isteyen aileler bi güzel ağızlarının payını almıştı!..
Asıl büyük darbe ise Meclis’te gerçekleşti. Tren kazasında yakınlarını yitiren ailelerin de izlediği oturumda “Demiryollarının durumu ve ihtiyaçları ile yaşanan kazaların nedenlerinin tespiti” için verilen önerge de AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi!..
Bu aynı konuda Meclis’te reddedilen ikinci önergeydi!.. O zamanlar istifası istenen Ulaştırma Bakanı aynen şöyle demişti:
-O direksiyonu ben kullanmıyorum ki kardeşim!..
Son bir not: Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman için de soruşturma açılmamıştı. Neden derseniz, zamanın Başbakanı Binali Yıldırım izin vermemişti!..
-Yazık, günah dediğinizi duyar gibiyim!..




SÖZCÜ Davası: Bugün de kardeş gazetemiz SÖZCÜ’ye açılan şu kara komedi tadındaki “FETÖ Davası” için Çağlayan Adliyesi’nde olacağız. Orada buluşalım…