“İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI BEYANNAMESİ” KİMİ TATMİN ETTİ?

‘Hedef İktidar’ kurultayını Ankara’da izledim...

Bir hafta bekledim, çünkü tartışmaların hangi mecrada ilerlediğini görmek önemliydi.

Geçen cumartesi günü gördüğüm, bir hafta sonra ete kemiğe büründü!

Nasıl mı?

Kurultayda ‘liste savaşı’ olacağı...

Delege bazında ya da Kılıçdaroğlu’nun A Takımı’nda yer alanlar özelinde, ‘Hedef İktidar’ sloganından çok ‘Hedef Parti Meclisi (PM)’ sloganına odaklanıldığı açık seçik ortadaydı...

Ve...

Haber Global televizyonunda canlı yayında konuşan gazeteci İsmail Saymaz’ın “Hedef iktidar anahtar listesi”nin Kaftancıoğlu tarafından hazırlandığını açıklaması ve kurduğu şu cümleler ‘Hedef PM’ sloganını güçlendirdi. Saymaz şunları kaydetti: “Canan Hanım ile liste konusunda görüştüm. Listenin kendileri tarafından hazırlandığını söyledi. ‘Bu listede Yıldırım Kaya ve Tuncay Özkan yok. Neden yok çünkü girmelerini istemedim. Seçilmemeleri için elimden geleni yaptım. Aykut Erdoğdu listemizdeydi ancak seçtiremedik’ dedi. Bu liste İstanbul İl Örgütü tarafından yazılmış...”

Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Kaftancıoğlu’nun açıklamalarıyla ilgili tepkisini araştırdım. Dört kişilik bir sohbette Kılıçdaroğlu’nun “Bu açıklamalara gerek yoktu, doğru olmadı” dediğini öğrendim. Çünkü... CHP’nin son 10 yılına damgasını vuran liderin kafasında, ‘İktidara nasıl geleceğiz’ sorusunun dışında başka bir gündem yok!

Ancak...

CHP liderinin esas kızgınlığının... Delegelere sunduğu 80 kişilik PM listesine karşı bu listeden farklı yeni isim listesi hazırlayanlara olduğu ifade edildi! Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine “80 kişiyi 52’ye düşürebilirsin. Neden 80 kişi içinden değil de yeni isimler” dediği de kulislerde konuşulanlar arasında! Bu mesajın da ‘güvendiği’ isimlere olduğu çok net!

Bu da ilk PM’de gündeme gelecek...

CHP’de tartışılmayan ise “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”...

Siyaset ideolojiyi yerse...


İdeoloji... Ya da politik ideoloji ne demek? “Toplumsal grupların kendilerini ifade etmek için oluşturdukları fikirler/değerler kümesi... Siyasal ve toplumsal öğreti... Dünya görüşü...”

Siyaset sadece ‘bir kişiyi iktidardan indirmek’ üzerine kurulu olursa orada ideoloji kalmaz sadece ‘propaganda’ ve ‘slogan’ öne çıkar!

Kılıçdaroğlu’nun “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ne bu açından bakıldığında... İdeoloji mi hakimdi yoksa ‘propaganda’ ya da ‘slogan’ mı?

Cumhuriyet’ten Deniz Yıldırım’ın iki gün önce köşesinde yaptığı şu değerlendirme çok önemli: “Bildirgede halkçılık yok, devletçilik ya da kamuculuk yok, laiklik yok. CHP bunları, yani kendi tarihsel birikimini bugünün şartlarına göre sentezleyerek, uyarlayarak mı ilerleyecek, yoksa bunları yok sayarak ittifaklarına göre mi kendi dilini, programını, sözcüklerini seçecek?”

Sorun da tam burada!

CHP, kendisini Abdullah Gül, Ali Babacan, Meral Akşener, Saadet Partisi ve HDP’ye göre mi şekillendirecek? Halkçılık ve kamuculuğun olmadığı bir çizgi hakim olacaksa, ideoloji ne olacak?

1980 sonrası ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher ve Türkiye’de Özal politikaları... Yani ‘para’ hırsıyla beslenen, iktisadi, kültürel anlamda dünyanın kirlenmesini sağlayan neo-liberalizme karşı ne yapılacak?

Parti içinde ve dışındaki ‘dostlar’


Tarih 22 Nisan 2020... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Alçakgönüllü bir uygarlığın inşasına çağrı...” başlıklı Cumhuriyet’teki yazısında “Cumhuriyetimiz ikinci yüzyılında yeniden ‘kimsesizlerin kimsesi’ olabilir” demiş ve şu tespitleri yapmıştı: “... Kovid-19 sonrası yepyeni bir uygarlık kurulacaksa bunu ancak ve ancak demokratlar yapmalıdır. Demokratlar, dünyanın Kovid-19 sonrasını, baskıcı ve otoriter iktidarlara, neo-liberal politikaların uygulayıcılarına bırakamaz. Cumhuriyetimizin 100. yılına üç yıl kala, TBMM’nin açılışının 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti, bu yeni uygarlık inşasına önemli katkılar verebilir. Tıpkı 100 yıl öncesinde olduğu gibi... Unutmayalım ki... Cumhuriyetimiz, bilhassa kimsesizlerin kimsesi olarak ulu önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu. İkinci yüzyılında yeniden kimsesizlerin kimsesi olabilir. Bu idealimizi gerçekleştirirsek sadece vatandaşlarımıza değil, tüm dünyaya umut olacağız.”

Oysa...

Parti içindeki ve dışındaki ‘dostlar’ neo-liberal politikaların uygulayıcıları ya da Atatürk’ten uzak
değil mi?



BİR HAKİM, ADLİYENİN ÖNÜNE BU TABELAYI ASTI:


‘Siyaset mahkeme salonuna girerse, ADALET kaçar...’


1996 yılı...

Eskişehir’de, adliyenin önüne asılmış bir tabela.

Tabelada şu yazar: “Siyaset mahkeme salonuna girerse, adalet kaçar...”

Peki tabelayı kim asmıştır? Hakim Arif Hikmet Korkmaz!



Şaşırmayın...

Bir hakim o dönem kendisine yapılan baskıya karşı böyle direnir...

Neden mi?

Amasya’da, Yeniçeltek Devrimci Yol-Davası’nın sanıklarından Hasan Kaplan’ın “Dik Dur Devrimci Ol/12 Eylül Askeri Mahkemesi’nde sıra dışı bir hakim: Arif Hikmet Korkmaz” adlı kitabı...

Tam da bugünler için yazılmış.

Okuyalım:

“Refahyol hükümeti iktidardır... Adalet Bakanı Şevket Kazan... 28 Şubat mantığı çerçevesinde tutuklamalar yapılır. O dönem kamuoyunca; uzun saçları, sakalları ve asalarıyla tanınan Aczmendiler tutuklanmış. Yargılamaları yapan Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hakim Arif Hikmet Korkmaz’dır. Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, sanıkları cezaevinde ziyaret eder. Bu ziyaretin anlamı hükümetin ve bakanlığın sanıkların arkasında olduğunu göstermektir. Bu bir anlamda mahkemeye uyarıdır. Ve... Ziyaret sonrası sanıkların mahkemeye karşı saygısız tavırları artar. Hakim Arif Hikmet Korkmaz ne bakanlığın ne de sanıkların baskılarına boyun eğer. ‘Üstüme gelmeyin adliyenin önünde cübbemi yakarım’ der. Bu tavır karşısında Bakanlık, Hakim Arif Hikmet’i Ankara’ya tayin eder. Bunun üzerine Hakim Arif Hikmet dediğini yapar ve adliyenin önünde cübbesini yakmaz ama... ‘Siyaset mahkeme salonuna girerse, adalet kaçar’ diye tabela asar. Sözün altına da büyük harflerle isminin baş harflerini ‘A.H.K.’ yazar.”


Küçük ‘işçi devleti’...


Yeni Çeltek... Amasya’nın Suluova İlçesi’nde maden bölgesi.

Yıl 1975...  Maden-İş Sendikası kurulur. Yeni Çeltek’te işçiler greve gider. Grev 23 günün sonunda biter...

İşveren, işçiye söz vermiştir... Grevin ardından işçiler fabrika yönetiminde söz sahibi olur!

İşverene, kömür satışından işe almaya kadar yol gösteren komiteler kurarlar! Küçük bir ‘işçi devleti’...

Komitenin aldığı kararlar doğrultusunda üretim ve tüketim yapılır.

Yıl 1980... 12 Eylül darbesinden hemen önce...

Madenci greve gider!

Yeni Çeltek halkı ile işçi sınıfı birlikte mücadele eder ve 64 gün boyunca fabrikayı işgal eder! Üretim devam eder! İşçiler, ürettikleri kömürü halk komiteleri ve gençlik dernekleriyle satar. Yeni Çeltek’teki grev ve direniş; Divriği, Bigadiç, Cizre, Murgul ve Aşkale’ye yayılır. O günlerde ABD destekli 12 Eylül Darbesi yaşanır. Darbeciler, maden ocaklarını kapatır!

Tutuklanan işçiler Devrimci Yol Davası’na eklenir...

Hakim Arif Hikmet Korkmaz,  901 sanıklı Yeni Çeltek Devrimci Yol Davası’nın hakimidir... Hukuk insanı kimliğiyle... Adaleti korumasıyla... Devrimcilerin ‘kahramanı’ olur... 12 Eylül yönetimi, Hakim Korkmaz’ın kararlarından memnun olmaz ve tayinini çıkarır!

Delilsiz kimseyi içeride tutmam...


Hakim Arif Hikmet Korkmaz, 12 Eylül’de, işçileri yargılarken şöyle der: “Oğlum ne yapalım biz yargıcız, siz devrim yapsaydınız şimdi biz onları yargılıyorduk... Yapamadınız, sizi yargılıyoruz... Ama... Ben hukuk adamıyım... Ben delile bakarım... Delil yoksa ceza da yok... Delilsiz kimseyi içeride tutmam... Delil varsa kimse de onu elimden kurtaramaz...” (Dik Dur Devrimci Ol/ Hasan Kaplan/Su Yayınları)