Suriye rejimi ordusu, İdlib’de askeri konvoyumuzu vurdu ve sekiz şehit verdik. Şehitlerimize rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Ankara’nın verdiği bilgiye göre, 2 Şubat’ı 3 Şubat’a bağlayan gece, Suriye’nin İdlib kenti çevresindeki ateşkes gözetleme istasyonlarına takviye yapan TSK’nın konvoyuna rejim ordusu tarafından topçu saldırısı düzenlendi.

Ankara’ya göre, TSK sevkiyatı daha önce Rus komutanlara bildirmişti ve gerekli koordinatları teslim etmişti. Rus komuta merkezi de o koordinatları bölgedeki bütün birliklerle paylaşmıştı. Öyle anlaşılıyor ki Esad birlikleri, Rusya’dan aldıkları o verileri, bir çatışma çıkmaması konusunda hassasiyet göstermek yerine, Mehmetçiği doğrudan hedef seçmek için kullandı.

Rejim ordusunun taktik unsurlarının Rus generaller tarafından koordine edildiğini biliyoruz. Haliyle, başta MHP lideri Devlet Bahçeli olmak üzere aklıselim düşünen herkes, saldırıdan Rusya’yı birinci derece sorumlu tuttu. Buna karşın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tersini yaptı. Hükümet de Rusya’ya ılımlı mesajlar vermeyi seçti.

Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümetin bu ılımlı mesajlarını Ruslar nasıl karşıladı?

Türkiye’yi suçlayıp, Esad ordusunu haklı çıkarmaya çalışarak!

Nasıl mı?

TSK unsurlarının, İdlib’deki operasyonları hakkında önceden bilgi paylaşmadığını, rejimin meşru müdafaa yaptığını ima ederek.

Gördüğünüz gibi, hem saldırının gerçekleşme şekli, hem koordinat paylaşımı gibi konularda tarafların açıklamalarında ciddi çelişkiler var. Hem bu çelişkilerin giderilmesi, hem Ankara’da hükümetin ortaya koyduğu “Rusya’yı koruyup kollama” çabasının nedenlerinin anlaşılması için halkın bilgilendirilmesinde fayda var.

“Halkın bilmesine gerek yok, bunlar devlet sırlarıdır” deniliyorsa da TBMM’de bir kapalı oturumla milletin vekilleri bilgilendirilmelidir. Çünkü ortada (sır kaldı mı bilmiyorum ama) sır olmayan bir gerçek var: Kahraman şehitlerimiz.

Hükümetin gerçek sorumluları millete anlatması, ardından da hesap sorulması, şehitlerimizin anısına saygının bir gereğidir. Bu nedenle İYİ Parti lideri Meral Akşener’in kapalı oturum çağrısı dikkate alınmalıdır.

Belki bu sayede “İdlib’de neler oluyor” sorusuna da bir yanıt bulmuş oluruz.

“Slava Ukreine” Rusları kızdırmış!


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İdlib konusunda Rusya’ya ılımlı mesajlar gönderse de Ukrayna seyahatindeki bir detay Rusların büyük tepkisini çekmiş. Erdoğan, Ukrayna Devlet Başkanı Vlademir Zelenskiy tarafından resmi törenle karşılanırken askerleri “slava ukreine (şan olsun Ukrayna’ya)” diye selamladı. 2018’den beri resmi törenlerde kullanılan bu selamlama 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Rusya karşıtlığının sembolü olarak görülüyor. Moskova’daki meslektaşımız Fuad Safarov’un aktardığına göre, Rusya’nın önde gelen gazetecileri, siyaset bilimcileri sosyal medya paylaşımlarında Erdoğan’ın bu sözlerini “Rusya’ya meydan okuma” olarak yorumlamış.

Darısı başımıza!


Birleşik Krallığın yeni Başbakanı Boris Johnson, basınla ilişkiler konusunda ABD Başkanı Donald Trump’ı aratmadı. Johnson da Trump gibi kendisini eleştiren medya kuruluşlarıyla didişmeye başladı. Son olarak İletişim Danışmanı Lee Cain, aralarında Mirror, Huffington Post, PoliticsHome ve Independent’ın da bulunduğu bazı medya kuruluşlarının temsilcilerini Johnson’un basın brifingine almak istemedi ve Başbakanlığı terk etmeye çağırdı. Bunun üzerine BBC, ITV ve Sky News televizyonları, Daily Mail, Daily Telegraph, Sun, Financial Times ve Guardian gazetelerinin muhabirleri de brifingi boykot etti. Gazetecilerin bu dayanışması, hem Johnson’a hem Lee Cain’e sıkı bir ders oldu.

Oysa iktidar ve muhalefet mensuplarının hoşlaşmadıkları gazetecilere akreditasyon yasağı getirmesi, Türkiye’de sıradan bir uygulama. Yasaklar konusunda gazetecilerin bu dayanışmayı göstermesi bir yana, gazeteciler meslektaşlarını hedef göstermekten geri durmuyorlar.

ABD’de Britanya’da gördüğümüz o meslektaş dayanışması konusunda insan “darısı başımıza” demeden edemiyor.