Bugün size resimde gördüğünüz bakkal dükkanını anlatacağım.

Biz kısaca “tüken” derdik. 30 metrekare ya vardı ya yoktu. Kapıdan girince sağ tarafta uzunca ve genişçe bir masa dikkat çekerdi. Masanın arkasında Tükenci Bayram Dayı’nın koltuğu, tam karşıda da masayı dik kesen paravan vardı.

Masa ve paravanın böldüğü yaklaşık 10 metrekarelik alan müşterilere ayrılmıştı. Oradaki tek duvar dibinde de seki tarzı bir oturak uzanıyordu.

Mahallenin tek sosyalleşme alanıydı. Tarlada, ahırda işlerini bitiren her mahalleli tükene koşardı. Ne sohbetler, atışmalar olurdu anlatamam. Bayram Dayı kasketi ve oturaklı sakin üslubuyla atışmaları idare ederken şimdinin haber kanallarındaki moderatörlere taş çıkartırdı. Komşumuz Alo Emi en hararetli konuşmacıydı. Sırtını kaşımak yerine sürekli duvara sürttüğünden onun oturduğu yer tükene girer girmez kendini belli ederdi.

Tarımla uğraşıyorduk. Haliyle tükende et, tavuk, patates, peynir, yağ, süt, un, ekmek gibi ürünler satılmıyordu. Hatta margarin (genelde de vita marka) gelmişse, kadınlar onları kimin aldığı üzerine fikirler yürütüp, “yemeği vita yağıyla yapıyor” diye fena dedikodu yapardı.

Genelde sigara, deterjan, sabun, zeytin, birkaç çeşit mevsim meyvesi ile kabuklu yer fıstığı gibi kuruyemişler ön planda olurdu. Biz çocuklar için “tüken” demek, kapağı açık karton kolilerdeki bisküvi, lokum, gofret demekti. Bozuk parayı kapan çokomel ya da sakız (tipi tip) almak için kendini tükene atardı.

Benim için tükenin en gizemli şeyi, Bayram Dayı’nın sol elini ve kolunun bir kısmını üzerinden pek kaldırmadığı “veresiye defteri”ydi.

O kara kaplı defterde her ailenin bir sayfası vardı. Alışveriş yapan “yaz” derdi, Bayram Dayı yavaş yavaş (abartmıyorum her harfi yazması üç saniye sürerdi) yazardı: Önce ürünün adı ve miktarı, sonra aileden kimin aldığı en sona da fiyat.

Biz çocuklara veresiye alışveriş yapmak yasaktı ama şehre abimi götürüp beni köyde bıraktıklarında kıyameti kopararak bu yasağı bir tüp çokokremle bozmuşluğum da vardır.

★★★

Şu karantina günlerinde nereden mi aklıma geldi bütün bunlar?

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın başlattığı “veresiye hesabını kapat” kampanyasından.

Aradan siyasi çekişmelerle uğraşıp duran devleti ve siyasetçileri çıkaran, doğrudan hayırsever ile ihtiyaç sahibini buluşturan bir kampanya.

Telefonla aradığımda Yavaş, Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen’le birlikte çalışıyordu. “Nereden aklınıza geldi” dedim. Şöyle anlattı:

“Üç kişi başka neler yapabiliriz diye konuşurken aklımıza geldi. İnsanlar borçlarını ödemekte zorlanıyor. Yardım istemekten de yardım yapmaktan da çekinen insanlar var. Böyle bir şey olursa insanlar dayanışma içine girebilir. Borcu kim ödüyor, ödeyen kimin borcunu ödüyor bilmiyor. Bazı vatandaşlar köylere gidip, veresiye defterinden borç kapatmaya başlamış.”

Üstelik, belediyenin yardım kampanyasını zor kullanarak durduran hükümet “veresiye hesabını kapat” kampanyasını engelleyemiyor.

Mansur Yavaş’a karantina mağduru meslek gruplarını sordum. Yardımları işsiz kalan nakliyeciler aracılığıyla dağıtmaya başlamışlar. Terzilere iş vermeye başlamışlar. Pazartesi günü kağıt toplayıcılara 500 TL ödeme yapılacakmış. Şu ana dek 280 taksici, 22 servisçi, 258 terzi, 1783 berber ve kuaför, 374 müzisyen, 72 seyyar simitçi, 245 şoför, 37 EYT’li, 118 seyyar satıcı, 62 inşaat işçisi, 1797 gündelik temizlikçi, 1190 kıraathane çalışanı, nakit desteğini almak için belediyeye başvurmuş ve ödemeler başlamış.

İnsanların çok iyi niyetli bir şekilde hareket ettiğini, çabalarını suiistimal etmediğini anlatan Yavaş, 8 bin kişinin de gönüllü olarak belediye hizmetlerinde görev almak için sıraya girdiğini aktardı.

Ankara’da işini kaybettiği için belediyeye başvuran insan sayısının dün itibariyle 72 bin 218 olduğuna dikkat çeken Yavaş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Belediyenin acil olmayan projelerini durdurduk. Kaynaklarımızı korona mağdurlarının yaralarını sarmaya ayırıyoruz. Kriz nedeniyle parasız pulsuz kalan herkese ulaşmaya çalışıyoruz.”

★★★

Mikroskopla dahi görünmeyen bir virüs insanlığa neler gösterdi değil mi?

Hayaller uzay ve teknoloji çağında Mars’a seyahatti.

Gerçek ise çocukluğumuzun veresiye defterleri oldu.