Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu günlerde beni en çok etkileyen şey, bir kadının sosyal medyada paylaştığı şu mesajdı:

“Geceleri hane içi şiddete uğrayan kadın ve çocukların çığlıklarını duyuyorum, dayanamıyorum.”

O ana dek “ailenin bütün bireyleri evdeyse o evde mutluluktan başka bir şey olmaz” diye düşünüyordum. O mesajı okuyunca eve kapandığımız o günlerde yüzlerce evde erkek şiddetinin hüküm sürüyor olabileceği gerçeği ile yüzleştim.

★★★

Keçiören’de 21 yaşındaki Sema Esen (Sosyal medyada bilinen adıyla Aleyna Çakır) isimli kadının erkek arkadaşı Ümit Uygun tarafından bayılana dek dövüldüğü geceyi anlatan haberi okurken de o mesajı anımsadım.

O anları gözünüzde canlandırın lütfen!

Sabaha karşı saat dörtte, iki kişi genç bir kadının evine giriyor, biri kadını bayılana kadar dövüyor, baygın halini de Instagram hesabından canlı yayınlıyor.

Kadının çığlıklarını duyabiliyor musunuz?

Büyük ihtimalle acıdan bayılmak kurtuluşu olmuştur.

Bizim gözümüzü kapattığımızda duyduğumuz çığlıkları yan dairelerden duymamışlar mıdır dersiniz?

Duymuşlardır da sağır dilsiz numarası yapmışlardır.

Hadi diyelim kimse sabahın köründe iki psikopata bulaşmak istemedi, 155’i çevirip polis çağırmak da mı akıllarına gelmedi?

O iki psikopatın polis ifadelerini okuduğumda çok öfkelendim. Bir sürü yalanı art arda sıralamışlar. Önce genç kadın ifade vermiş. Sonra polis ile Ümit Uygun arasında mealen şöyle bir sorgulama geçmiş:

-“S.E. eve kapıyı iterek girdiğinizi söylüyor.”

-“Hayır kendisi aldı.”

-“S. E. yumruk attığını, boğazını sıktığını, astım hastası olduğundan bayıldığını, 20 dakika baygın kaldığını söylüyor.”

-“Eşyalarımı vermeyince tokat attım.”

-“Baygın halini Instagram’dan canlı yayın yapmışsınız, tehdit etmişsiniz. S.E. öyle diyor.”

-“Hayır, ne tehdit ettim, ne canlı yayın yaptım.”

Polis ve savcılık Ümit Uygun’un bütün sözlerini gerçek kabul etmiş olacak ki “hadi gidebilirsiniz” diyerek kendisine yol vermiş.

Kelli felli hukukçularımız da hemen bu karara hukuki meşruiyet kazandırmak için yardıma koşmuş:

“Bu suç şikayete bağlı bir suç ve kadın da şikayetçi olmamış.”

Kadının korkusundan şikayetçi olamadığı kimin aklına gelir ki?

Bir zahmet, gözaltına alınan gazetecilere, siyasetçilere yaptığınız gibi, telefonunun imajını alıp Instagram yayını yapıp yapmadığına baksaydınız!

Baksaydınız da kadına nasıl tehditler savurduğunu, bayılttıktan sonra canlı yayın yapıp neler dediğini görseydiniz.

Sonrası malum:  Sema Esen intihar etti (ölüm raporunu tutan adli tabip ve olay yerinde inceleme yapan savcının izlenimi bu yönde).

Velev ki intihar etti. Bir genç kadını intihara sürükleyenlerin, o kadını bayılana dek dövenlerin dışarıda elini kolunu sallayarak dolaşmasına göz yuman savcılar, polisler durumu nasıl içlerine sindirebiliyor, anlamıyorum.

Peki ya ilgili mevzuatı hazırlayanlar?

★★★

İzmir’de Banu Özdemir dört Twitter mesajı nedeniyle dört gün hapiste kaldı. Yüreğir’de Eren Yıldırım “bu yardımlar niye Adana Büyükşehir Belediyesi üzerinden dağıtılmıyor” diye sorduğu için önce “vefa timlerine saldırdı” diye gösterildi, sonra hapse atıldı.

Bir kadını göz göre göre ölüme sürükleyenler ise “şikayet yok”, “cezanın yatarı düşük, zaten hapse girmez” gibi gerekçelerle serbest bırakıldı.

“Cennet anaların ayağının altındadır” hadisi ile büyümüş insanların, kadınlarla erkeklerin eşit olmadığına inanması, kadınların maruz kaldığı şiddete kayıtsız kalması, sürekli olarak erkek şiddetine gerekçeler üretmesi anlaşılır gibi değil.

Sema Esen, erkek şiddeti sonucunda ölüme sürüklenen ilk kadın değil son da olmayacak. Ta ki katillerin önünü açan, yaptıklarının yanlarına kâr kalmasını sağlayan “zihniyet” değişene, birileri çıkıp buna “yeter artık” diyene kadar benzer olaylar sürüp gidecek.

Yeter artık!

Yeter artık!