Öncelikle Türkiye’de “çift paralı” bir ekonomi olduğunu ve tek paralı ekonomilerden farklı bir işleyiş algoritması bulunduğunu hatırlayalım. Serbest piyasa sisteminde “ekonomiye para hükmeder” (Money dominates economy) diye bir inanış vardır. Bu inanış büyük çapta doğrudur. Zaten bu yüzden ekonomide işler bozulunca, herkes çözümü paranın patronu merkez bankasından bekler. Merkez bankalarının ekonomiyi yönlendirirken kullandığı (faizi ve para miktarını ayarlamak anlamına gelen) araç setine, “para politikası” denir. Merkez bankalarının bu uğraşta iş ortağı “hazine/maliye” ikilisidir. Bu ikilinin kullandığı araç setine de (vergi salma ve kamuyu borçlandırma anlamına gelen) “fiskal politika” adı verilmiştir. Merkez bankası ile hazine “tandem” çalışır. Yani biri topu atarsa, diğeri tutar. Bir başka benzetmeyle “birinin ayağı yere basmıyorsa, diğerinin ayağı mutlaka yere basar”. Böylece, gerek ekonomi canlansın diye ısıtılırken,  gerek enflasyon insin diye soğutulurken, “biz vur dedik, sen öldürdün” gibi bir halin oluşmasından kaçınılır.

TL FAİZİ TÜKETİMİ, DÖVİZ FAİZİ YATIRIMI ETKİLER

AKP, “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” önermesini ortaya attı. Bu önermeden hareketle “faizi düşürerek, enflasyonu indirme” yöntemine geçildi. Kısa sürede faizler indirildi. Pek tabii inen TL’nin faiziydi. Dövizin “faizi/maliyeti” değildi. Çift paralı Türkiye’de TL, hane halkının “tüketim” kararlarında, döviz ise firmaların “yatırım” kararlarında etkili olan paradır. TL’nin faizi inince, önce tüketim harcamaları arttı. Piyasa canlanınca, firmalar TL kredisiyle döviz alıp, makine teçhizat yatırımına girişti. Derhal “cari açık” hortladı. Verilen bilgilere göre İstanbul Sanayi Odası tarafından yapılan ve ekonomik büyümenin öncü göstergesi kabul edilen “Satın alma Yöneticileri Endeksi” bu yılın ocak ayında 51.3 iken şubat ayında 52.4’eçıkmış. Bu endekste 50’nin üstü canlanma anlamına geliyor. Zaten 2019’un son çeyreğinde de GSYİH (galat olarak milli gelir) yüzde 6 gibi yüksek bir oranda büyümüştü. Demek ki; 2019’un 10’uncu ayından beri ekonomi ısınıyor. Döviz fiyatları ise önce pek oynamadı; ama şimdi hafiften başını kaldırdı.

DÖVİZ BORCU OLAN ZARARLI, DÖVİZİ OLAN KÂRLI ÇIKTI

Benim bugün irdelemek istediğim esas konu, parasal tasarruflarını döviz ve altında tutan hane halkının, bundan sonra nasıl davranacağıdır. Buradan kalkarak döviz fiyatlarının seyrini kestirmeye çalışacağım. Son dönemde döviz fiyatı, enflasyondan hızlı artığı için, bu kesimin “zenginleştim” duygusu yükselmiştir. Bu hisle tüketim harcamalarını artırmaları normaldir. Üstelik bu kesim, fiyatları zihninde dolara dönüştürdüğü için, zamlar karşısında duyarsız kalabilir. Bu da iç talep canlanmasını ve fiyat artışlarını destekler. Ama bu kesimin, fiyatı arttı diye dövizlerini bozduracaklarını sanmıyorum. Çünkü TL’nin hiçbir cazibesi kalmadı. Anlaşıldığı kadarıyla, hükümetin faizi yükselterek dövizi baskılamak gibi bir amacı yok. Onlar, daha ziyade kamu bankaları aracılığıyla döviz satarak kuru frenliyor. Ancak bu sürdürülebilir bir yöntem değil. Bu şartlar altında Türkiye daha fazla “dolarize” olacak ve ekonomimize TL değil, dolar/döviz yön verecektir. Sürekli cari fazla verir hale gelmeden de “ne paramız ne de ekonomimiz” istikrara kavuşamayacaktır.

Son söz: Parada istikrar, ekonomide istikrardır.