Sevgili okurlarım, adına eşkıyalık dediğimiz şey sadece dağ başlarında olmaz... Her yerde olur...

Ama devlet eşkıyalığı çok enderdir.

Hele de 21. yüzyılda! Biz buna iki yıl önce İstanbul’un göbeğinde tanık olduk. Gazeteci, Suudi Arabistan vatandaşı Cemal Kaşıkçı ülke yönetimine muhalif biriydi.

Ülkesinde yaşananlara karşı çıkmasıyla bilinirdi.

Türkiye’de bir nişanlısı vardı.

Evlenme işlemlerini başlatmıştı... Ancak Suudi vatandaşı olması nedeniyle, o ülkenin İstanbul’daki başkonsolosluğundan bazı belgeler alması gerekiyordu.

Kendisine belli bir gün için (birkaç gün sonrasına) randevu verildi.

İşte ne olduysa ondan sonra oldu.

★★★

Kaşıkçı’ya zaten gıcık olan Suudi hükümeti, sonrasında dünyayı ayağa kaldıracak bir karar aldı.

O adam konsolosluğa girdikten sonra yok edilecekti.

Ancak bunu yapmak ciddi bir örgütlenme gerektirirdi.

Suudi Arabistan’da önce kralın, sonra da onun vekili olan veliaht prensin onayı alındı

Ve katiller ekibi oluşturuldu.

İçlerinde otopsi uzmanları, kesip biçmeciler, cesedi asitle eriterek yok etme uzmanları, ne ararsanız vardı.

Yanlarında malzemeleriyle İstanbul’a geldiler.

Her birinin cebinde kendilerine dokunulmazlık sağlayan diplomatik pasaportları vardı.

★★★

16 kişiden oluşan eşkıya çetesi cinayetten birkaç gün önce birer birer Atatürk Havalimanı’na inmeye başladı.

Bazıları özel uçaklarla, bazıları ise tarifeli seferlerle geliyordu.

İstanbul’un çeşitli lüks otellerinde kalmaları emredilmişti. Otellere dağıldılar ve Suudi konsolosluğunda buluştular.

Sonra ortaya çıktı ki, başkonsolosun olacaklardan haberi vardı.

O kadar ki, katillerin ekip başı olma görevi kendisine verilmişti.

★★★

Katiller konsolosluk binasına girip pusuya yatmıştı. Kaşıkçı içeriye girince üzerine çullandılar, devirdiler.

Ortaya dün çıkan belgelere göre adamı önce uyutup bayılttılar, sonra kesmeye başladılar.

Türk yetkililer derseniz, onlar ne yazık ki ayakta uyumayı (!) sürdürüyordu.

Televizyonlarda izledik, olay sonrasında konsolosluk binasına poşetler dolusu temizlik şişeleri ve deterjanlar sokuluyordu.

Bizimkiler yine bir şey yapamadı.

★★★

İşte bu aşamadan sonra kafesteki kuşlar birer birer kaçıp Suudi Arabistan’a gittiler.

Ancak ceset ortada yoktu, ne olduğunu hiç kimse bilmiyordu!

Bugüne kadar da bulunamadı.

Türk polisinin binada arama yapmasına günlerce izin verilmedi. Sonunda izin verildiği zaman iş işten geçmişti.

Bu arada başkonsolos da bizimkilerin gözleri önünde tüydü!

★★★

2 Ekim 2018 tarihinde işlenen cinayetten günümüze tam iki yıl geçti. Sonuç halen sıfıra sıfır elde var sıfır!

Suudilerden suçluların iadesini istedik, güldüler ve doğal olarak vermediler. Ancak açıklamalar yaptılar!

“Cinayeti işleyenlerin yargılanmasına başlanmıştır.”

Geçenlerde bir açıklama daha yaptılar:

“Yargılanan şu kadar kişiye idam cezası verilmiştir!”

Tamamen yalan...

Sözüm ona ceza alanların isimleri bile verilmiyordu.

★★★

Sevgili okurlarım, adına Suudi Arabistan denilen hırsızlar ülkesini iyi tanımak gerekir.

Yöneticilerin tamamı ahlâksızdır, hırsızdır ve iki ana gelir kaynağı vardır:

Müslümanlık ticareti ve rüşvet.

Mensup oldukları Vahabilik mezhebi tam bir sapkınlıktır.

Aslında Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin tamamı hırsızlar ve rüşvetçiler tarafından yönetilir.

Bunlarda insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi kavramlar yoktur. Çöl kanunları geçerlidir.

★★★

Ortada son derece bilinçli işlenmiş profesyonel bir cinayet var. Katiller işi bitirip gözlerimizin önünde, bizimkilerin aymazlığı nedeniyle kaçtılar.

Şu iki paralık Suudi Arabistan’ın küstahlığına bakar mısınız!

Herifler işi çoktaan bitirdi ama gelin görün ki cesedin ne olduğunu bilen yok.

Kesip biçtiler mi, asitte mi erittiler ya da adamı İstanbul’da kendi özel uçaklarına taşıyıp canlı canlı mı kaçırdılar, her şey meçhul!

İki paralık bir katiller ülkesi karşısında bugüne kadar çaresiz kaldık, bundan sonra da hiçbir şey değişmeyecek.