Atatürk Havalimanı, geçen yıl kibirli bir övünç ve alayıvala ile İstanbul’un Karadeniz kıyısına taşınırken, Atatürk’ün adı sinsi bir sessizlikle Çorlu’ya sürüldü.

Çorlu Havalimanı o gün bugündür “Atatürk” adını taşıyor.

ABD, George Washington’u...

Fransa, ulusal liderleri Charles De Gaulle’yi...

İran, Humeyni’yi...

Azerbaycan, Haydar Aliyev’i başkentlerindeki havalimanlarında ölümsüzleştirirken...

Türkiye kendi kurucusunun adını, THY’nin yedek pist olarak kullandığı, 2016 yılından beri tarifeli sefer yapmadığı bu küçücük havalimanına verdi.

Atatürk Havalimanı, hava koşullarından ötürü İstanbul’a inemeyenler dışında iki yıl uçak yüzü görmedi. İki yıl sonra Pegasus Havayolları, Çorlu-Ankara seferlerini başlattı. Haftada üç gün de olsa uçak inip kalkıyordu.

Gel gör ki bu şirket yarın son uçuşunu gerçekleştiriyor.

Pegasus’un Yer İşletme Direktörü Murat Demirbilek, dün kararın sebebini öğrenmek için aradığımda, “Pandemi koşullarından ötürü”diye konuştu.

Kalbim cız etti.

İçimin sızladığını anlamış olmalı ki...

“Yine uçacağız” diye ekledi.

Ne zaman?

“Bahar geldiğinde...”

BABADAN OĞULA, KAYINPEDERDEN DAMADA

Bugün 97’nci yılını kutladığımız Cumhuriyetimizin belki de en uzun kışına giriyoruz.

Yüzyıl önce “sarışın bir kurdun” ardına düşerek Samsun’dan Erzurum’a, Sivas’tan Ankara’ya, Afyon’dan İzmir’e yalınayak yürüyenlerin Cumhuriyetidir bu.

Yemen çöllerinde yitenlerin dulları ve Medine kuşatmasında arkasından vurulanların yetimleri kurdu.

Kimsesizler, Cumhuriyet’i “hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olsun” diye var etti...

Osmanlı’da babadan oğula, dededen toruna geçen saltanatı, 97 yıl sonra bugün kayınpederden damada vermek üzere kaldırmadılar.

CUMHURİYET’İN KİMSESİZLERİ

Cumhuriyet...

Torunları çiçeklenmiş çayırda huzurla ayaklarını uzatır gibi, şu vatan toprağında hürriyet içinde yaşasınlar diye, tarlasındaki son ekini, ahırındaki son koyunu, kümesindeki tavuğu tereddüt etmeden Atatürk’e sunan köylüler kurdu Cumhuriyet’i.

Ağalığa ve beyliğe son verdiler.

Hangi gün için?

Geleceğin Türkiye’si...

Sığırını Uruguay’dan, koyununu Macaristan’dan, etini Estonya’dan, yemini İsrail’den, samanını Bulgaristan’dan alsın diye mi?

Venezuela’dan beyaz peynir, ABD’den süt ithal etsin diye mi?

Kuvayi Milliye’de tezekten buğday tanesi ayıklayıp açlıktan çarıklarını kemirenler ne diye bu yokluğu çekti?

Torunları yüzyıl sonra sancıyan karınlarını “askıda ekmek” ile doyursun...

Erzak torbasıyla avunsun diye mi?

Cumhuriyet’e harç koyanlar içerisinde İstanbullu hamallar, Ereğlili maden işçileri ve Eskişehirli demiryolcular vardı. Cumhuriyet halkın kısıtlı imkanlarıyla imar edilirken; Kayseri’de uçak, Nazilli’de basma ve Samsun’da tütün fabrikalarında ömür tüketen, işçi sınıfıydı.

Ne uğruna?

97 yıl sonra bugün...

Her yıl yaklaşık 2 bin işçi birden, önlenebilecek nitelikteki kazalarda hayatını kaybediyor.

En çok işçisini kazalarda toprağa veren memleketler listesinde ülkemiz, dünyada Çin’den sonra ikinci, Avrupa’da birincilik unvanı kazandı.

Almanlar kıskansa yeridir!

Bugün 100 işçiden ancak 13’ü sendikalı olabiliyor.

Her 10 işçiden biri taşeron...

En az 1.2 milyonu, 1.170 TL’lik kısa çalışma ödeneği ile geçiniyor.

İşsizler ordusu 10 milyonu buldu.

ŞEYHLER MEMLEKETİ

Cumhuriyet karanlığa karşı aydınlığın, softaların zorbalığına karşı aklın meydan okumasıydı.

Bir daha asla “Şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi” olmamak için kavga verildi.

Kuldan insana, tebadan vatandaşa geçildi.

Vatandaş kendi kendisini yönetme, kadınlar seçme ve seçilme hakkı kazandı.

Devlet başkanları, bakanlar, milletvekilleri, askerler, valiler ve emniyet müdürleri yılda bir toplanıp birbirlerini kutlasınlar diye ilan edilmedi, Cumhuriyet.

Devleti yönetenler, kerameti kendinden menkul şeyhlere bağlanmasın diye...

Tarikat ve cemaatler devlete çökmesin diye ilan edildi.

Bir şeyh 11 yaşındaki kız çocuğunu nikahına almasın; bir başkası “Nur aktarıyorum” diye aldattıklarını badelemesin; dergahlarda yanmaz kefen tezgahı kurulmasın; kaçak tarikat yurtlarında çocuklar istismara uğramasın; mezar evlerde bıçaklarını bileyenler kafir saydıklarının canına kıyacak kadar vahşileşmesin diye kuruldu.

BAHAR GELDİĞİNDE

Belki de Cumhuriyet’in en uzun kışına giriyoruz.

Cumhuriyet’i kuran ve var eden kimsesizler yoksullukla, işsizlikle, veresiye defteriyle, kredi kartı borcuyla, askıda ekmekle sınanacak.

İŞKUR kapısında bıyıkları, evinde ucuz kömürle sobasını tutuştururken elleri buz tutacak.

Ta ki Cumhuriyet, kimsesizlerinin kimsesi olana kadar...

İşte o gün bahar gelecek.

Baharda...

Çorlu Atatürk Havalimanı’ndan kalkan uçaklar, gökyüzünde “Yaşasın Cumhuriyet!” diye yazarak, kimsesizlerin kalbine inecek.

Bu kış elbet bitecek.