Muğla’daki 112 Acil Çağrı Merkezi’nin görevlileri, 24 Mayıs 2020 günü saat 06.59’da çalan telefonu açtıklarında, ahizenin öteki ucundaki dehşeti işittiler.

Ses kaydı şöyleydi:

“Görevli: Acil Çağrı Merkezi?

İhbarcı: Sezai Baştuğ bodrum kat...

Görevli: Ne oldu, hastanın nesi var, ambulans mı istiyorsunuz?

İhbarcı: Ölü var.

(Arka fonda bayan inleme sesi var)”

İhbarda bulunan, 26 yaşındaki Selim Ahmet Kemaloğlu’ydu.

İnleyen kadın sesi ise Zeynep Şenpınar’a aitti.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olan Zeynep, yedi ay önce Kemaloğlu ile sevgili olmuştu.

Aynı üniversitede Beden Eğitimi Bölümü’nü bitiren Selim Ahmet, Gaziantep’e atanmasına rağmen pandemiden ötürü göreve başlayamamıştı.

Günlerini boks yaparak geçiriyordu.

Yahut başta sevgilisi olmak üzere kimi bulduysa şiddet uygulayarak...

Tıpkı 24 Mayıs’ta yaşandığı üzere...

Selim Ahmet, günün ilk saatlerinde Zeynep’i dövmeye başladı.

Genç kadın saat 06.50’de can havliyle evden kaçtı.

Güvenlik kamerası kayıtlarına göre Selim Ahmet, arkasından geldiği kadını sokakta bıçaklayıp eve geri götürdü.

Ve dokuz dakika sonra...

Saat 06.59’da...

112’nin telefonu çaldığında Zeynep can çekişiyordu.

Ekipler 07.04’te eve ulaştı.

Kapıyı açan olmadığı için polis çağrıldı.

Camı kırıp içeriye girdiklerinde, yatak odasında manzara şu şekildeydi:

Zeynep yüzüstü yatıyordu.

Selim Ahmet ise kendi göğsüne bıçak saplamış bir halde sırt üstü uzanmıştı.

Saldırgan, ekipleri fark edince birdenbire ayağa kalktı. Göğsündeki bıçağı çıkararak, görevliye saldırdı. Saniyeler sonra yere kapaklandığında, “Ben vurdum. Bırakın, öleyim. Yaşama hakkım yok” dedi.

5 ay önceki ifadesi


Polis yaralı vaziyette gözaltına aldıkları Selim Ahmet’i derhal tanıdı. Çünkü saldırgan beş ay önce Zeynep’i öldüresiye dövdüğü için yine karakolluk olmuştu.

Tarih, 23 Ocak 2020’ydi.

İlk kez bugün SÖZCÜ’de yayınlanan ifadesinde Zeynep, o gün yaşadıklarını Komiser Hamdi Bey Polis Merkezi’ne şöyle anlattı:

“KPSS sınavına hazırlanmaktayım. Selim Ahmet, erkek arkadaşımdır.

23 Ocak sabahı saat 05.00 sıralarında uyurken Selim Ahmet aradı, uyandırdı. Kapıyı açmamı söyledi. Ancak saat geç olduğundan açmak istemedim. Telefonda bana bağırınca korkumdan açmak zorunda kaldım.

Eve geldiğinde alkollüydü.

Hiçbir neden yokken beni darp etti.

Yüzüme, gözüme, kollarıma, diğer kısımlarıma eliyle vurdu.

Polisi arayacaktım ancak telefonumu elimden aldı ve aramamı engelledi.

O benim telefonumu kurcalarken, ben onun telefonundan tanıdığımız F.K.’yi aradım ve yardım istedim. F.K. yardım etmedi.

İyice sabah olduğunda evden çıkmak istedim.

İzin vermediğinden çıkamadım.

Gün boyunca evde kaldım.

Çıkabilmek için Selim Ahmet’e iyi davrandım ve barışmış gibi gösterdim.

O da buzla moraran gözlerime masaj yaptı.

Gittiğinde, korkumdan karakola gidip şikayetçi olamadım.”

14 sabıka kaydı var


Zeynep, 26 Ocak akşamı ifade verdi. Ardından sağlık kontrolüne gönderildi. Adli Tıp raporunda burun kemiğinde hassasiyet, iki göz kapağı ve sol omzunda yayın kızarıklıklar saptandı.

Selim Ahmet’in ara ara şiddet uyguladığını, hakaret ve küfür ettiğini, sağ uyluğuna tekme attığını söyledi.

Selim Ahmet ise iddiaları reddetti. Aksine Zeynep’i suçladı. Şunları söyledi:

“Zeynep’e ayrılmak istediğimi söyledim. Bu durumu kabullenemedi. Kendisini sağa sola çarptı. Yüzümü tırmaladı. Sinir krizine girdi. Ben engel olmaya çalıştım.”

Ne mi oldu?

Zeynep, o gün Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, Selim Ahmet hakkındaki şikayetini “hür iradesi” ile geri çektiğini söyledi!

İşin aslı, korktuğu için vazgeçmişti.

Selim Ahmet’e üç ay süreyle Zeynep’e yaklaşmama cezası verildi.

Ne var ki saldırgan, yasağa uyacak biri değildi.

Adli sicil kaydına göre; 2011 yılından beri hakkında 14 kez işlem yapılmıştı.

Bunlardan 10’u kasten yaralama suçundan... Biri cinsel saldırı... Diğeri, nitelikli dolandırıcılık... Bir diğeri de trafik güvenliğini ihlal... Sonuncusu ise cinayetten!

Devlet bu cinayetten beş ay önce şikayet için gelen Zeynep’e, Selim Ahmet’e karşı onu koruyacağı güvencesini verseydi genç kadın şikayetini geri çekmeyecekti.

Başta tarikat ve cemaatler olmak üzere İslamcı çevrelerin kin duyduğu İstanbul Sözleşmesi sayesinde elde edilen “Kadını beyanı esastır” prensibi bütünüyle hayata geçirilmiş olsaydı Zeynep belki de bugün aramızda olacaktı.

Şimdi, cevap verin...

Zeynep’in beyanı esas olsun mu, olmasın mı?