Organize suç örgütlerine karşı devlet mücadele kararı almıştı. Dönemin Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanı Emin Arslan, İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun bunun için bir proje hazırladı. Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican, projeyi onayladı. İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu “Her türlü desteği verdi” ve büyük operasyonun alt yapısı tamamlandı.

Operasyonlardan sonuç alabilmek için bazı ülkelerin emniyet birimleriyle yakın ilişki kurulmuştu. Sabırlı takip ve iş birliği sonuç vermeye başladı. “Baba” olarak bilinen Kürşat Yılmaz Bulgaristan’da, Alaattin Çakıcı Fransa’da yakalandı. Romanya’da yaşayan Sedat Peker, Türkiye’ye dönüp teslim oldu. Sedat Şahin Almanya’da, Ayvaz Korkmaz Ukrayna’da ele geçirilmişti. Yurt içinde de önemli isimler yakalandı.

ÇAKICI’NIN PEŞİNDE

Sadettin Tantan’ın bakanlığı döneminde de operasyonlar “Projeli çalışma” yani olayın içine suç konusuyla ilgili bakanlıkların temsilcilerini de katıyordu. Alaattin Çakıcı’nın yakalanmasına büyük önem veriliyordu. Bunun için planlı bir çalışma yapıldı. Çakıcı, aldığı önlemlerle çalışmaları boşa çıkarıyordu ama polis de nefes kesen takibe devam ediyordu.

Çakıcı, 17 Ağustos 1998’de Fransa’nın Nice kentinde, kadın arkadaşıyla otelden çıkarken yakalandı. 13 Aralık 1999’da Türkiye’ye getirildi. Ancak, verilen hapis cezaları, Fransa’nın şartlı iade etmesi nedeniyle, Çakıcı’nın cezaevinde kaldığı süre de dikkate alındı ve serbest kaldı.

HAZİRAN 2022’DE TAHLİYE

Hakkında yürütülen bir soruşturmadan ceza aldı. Yakalama kararı çıkarıldığında Çakıcı 3 Mayıs 2004’te yurt dışına kaçtı. Yakalanması için yine büyük çabalar gösterildi. 14 Temmuz’da bu kez Avusturya’nın Graz kentinde otobanda yakalandı. Yakalanması öyle kolay olmadı. Çakıcı içinde bulunduğu otomobile ünlü WEGA timlerince nişan alınarak ateş edildi. Çakıcı ve aracı kullanan Necip İleli ölümden döndü.  Kısa süre sonra Türkiye’ye iade edildi.

Çakıcı, 2004 yılından bu yana cezaevindeydi. “Örgüt liderliği, öldürmeye azmettirme” gibi suçlarından mahkumiyeti 26 Mayıs 2018’de bitti. Cumhurbaşkanına hakaret, cezaevinde basit yaralama suçlarından mahkum olduğu cezaları çekiyordu. Eğer İnfaz Yasası çıkarılmamış olsaydı Çakıcı’nın mahkumiyeti 2022 yılının Haziran ayında bitecek ve tahliye edilecekti..

SEDAT PEKER’İN DURUMU

Sedat Peker hakkında, yakalama ve yurt dışına çıkış yasağı bulunmuyordu. CHP’nin bazı yöneticilerini hedef alan açıklamaları da dikkat çekiyordu. 8 ay önce Türkiye’den ayrıldı. Ne zaman döneceği konusunda yakın çevresinin de bilgisi yok. Belki yakında bir açıklama yapabileceği belirtiliyor.

Alaattin Çakıcı’nın cezaevinde bulunduğu dönemde, çok sevdiği arkadaşlarından bazıları cezaevinde öldürülmüştü. Bunun sorumlusu olarak da Sedat Peker gösteriliyordu. O yüzden, Çakıcı ile Peker’in aralarının açık olduğu belirtiliyordu. Çakıcı’nın cezaevinden çıkmasından sonra büyük çatışmaların olması bekleniyordu. Nitekim, sosyal medyada her gün buna ilişkin videolar, açıklamalar paylaşılıyordu.

Sedat Peker’in yurt dışında olmasını “Çakıcı’dan kaçtı” diye yorumlayanlar oldu ama örtülü affın çıkarılıp çıkarılmayacağı 8 ay önce belli değildi. Özellikle Peker’in yayınladığı bazı videolarında isim vermese de Çakıcı’yı hedef aldığı sosyal medyada dolaşıyordu. Bu durum, Çakıcı ile Peker grupları arasında her an silahlı çatışmanın çıkacağı biçiminde yorumlanıyordu.

“DOST” DEVREYE GİRİNCE

Babaların, sözlerine itibar ettiği dostları vardır. Bunlar en kritik dönemde devreye girer, taraflarla konuşur, onları bir araya getirir ya da telefonla görüşmelerini sağlar. O kişinin devreye girmesi akacak kanı da durdurur, düşmanlığı da bitirir. Çakıcı ile Peker arasında çatışma çıkacağına ilişkin söylentiler devam ederken, “iki tarafın da dostu” olan ve ikisinin de saygı duyduğu kişinin devreye girdiğini, taraflar arasında var olan anlaşmazlığı giderdiğini öğreniyorum. Bu gelişmeyi tarafların yakın çevreleriyle konuştuğumda da doğruladılar. Bu gelişme kuşkusuz polisi de rahatlattı.  Babalar dünyası ilginçtir.  Doğan Kitap’tan çıkan “Son Babalar” kitabımda o dünyayı yazdım.

‘Hatırlı dost’un devreye girmesiyle Çakıcı ile Peker telefonla uzun uzun konuşup söylentilere ve geçmişte yaşananlara açıklık getirdiler.  Peki Sedat Peker, Türkiye’ye ne zaman dönecek? Dönüş tarihi henüz belli değil. Ama çok da uzun sürmeyeceğini sanıyorum.

Uzun süredir aralarında bir diyalog olmadığı için özellikle bu kişilerin etrafındakilerin sağda-solda konuşmaları, büyük bir çatışmanın çıkacağı şeklinde yorumlanıyordu. Ama, ‘hatırlı dost’un devreye girmesi, tarafları bire bir konuşmasından sonra aralarında “Abi-kardeş” ilişkisinin başladığını öğreniyorum. İşte son durum böyle.

Kesin olan şu ki: Çakıcı ile Peker arasında o konuşmadan sonra bir sorun kalmadı.


Sibirya Esir Kamplarında Yedi Yıl


“Vesikalarım, size verdiğim ve aynen yayımlanmasına müsaade ettiğim hatıralarım, hayatımın en acılı günlerine aittir. Vatandan çok uzakta, ümitsiz ve mustarip geçirdiğimiz bu günleri hiç unutmadım. Onları hatırladıkça hâlâ yüreğim yanıyor ve hâlâ büyük bir heyecan içinde kalıyorum.”

Bu sözler, Kulak Burun Boğaz (KBB) uzmanı Dr. Yusuf İzzettin’e (Dolgungil) aittir. 10. Kolordu, 30. Tümen, 90. Piyade Alayı’nın sağlık subayı olarak Sarıkamış Cephesi’ndeydi. Savaşın ilk günü olan 22 Aralık 1914’de Rus askerleri tarafından esir alındı. Bundan sonra yaşadıkları tam anlamıyla nefes kesiyor ve esir askerlerin Sibirya’da başlarından neler geçtiğini öğreniyoruz.

BİNGÜR HOCA HAZIRLADI

Tarihçi Kitapevi, tarihi konularda birbirinden ilginç kitaplar yayımlıyor. Örneğin Dr. Yusuf İzzettin Bey’in başından geçen ve tarihçilerin uzun yıllar ilgi duymadıkları birçok olayı tüm açıklığıyla doktorun anılarından öğreniyoruz.

“Sarıkamış’ta yaşananlar” denilince ilk akla, Sarıkamış gerçeğini anlatan, yazan ve her yıl anma gününün daha da büyümesinin öncüsü olan Prof. Dr. Bingür Sönmez geliyor. İşte, bu kıymetli anıları da yayına Bingür Sönmez hazırladı. Bu değerli anıları okuyunca yüreğiniz daralıyor. Sibirya’da esir kamplarına götürülen bu toprakların insanlarının neler çektiğini öğreniyoruz.

DAHA İLK GÜNDEN BELLİ

Sarıkamış’ta, savaşın ilk günü olan 22 Aralık’ta taarruza geçen askerin aç olduğu doktorumuzun anılarının daha ilk sayfasında yer alıyor. İhtiyat erzakın üçte birinin sarf edilmesi emrinin verildiğini, ikinci ve üçüncü günlerde de bu emrin aynen tekrar edilmiş olduğunu hayretler içinde öğreniyoruz.

Askeri doktor, Ocak ayının ilk haftasında Başköy’den başladıkları geri çekilme sırasında İhsan Paşa’nın nasıl esir alındığını, Enver Paşa’nın kıl payı esaretten kurtulduğunu, Kornes köyüne kadar çekilmişken bir gece Ruslar’ın köye baskın yapması sırasında resmen gafil avlanarak nasıl esir düştüğünü ayrıntılarıyla anlatıyor. Kahramanımız, 27 Ocak 1915 gecesi başlayan esaretinin her aşamasından bize hiçbir yerde yayınlanamamış bilgiler veriyor. Esirleri götüren, bitmek bilmeyen Sibirya’daki tren yolculukları, kamplarda yaşananları Yusuf İzzettin Bey, o kadar net anlatıyor ki, kendinizi esir kampında hissediyorsunuz, yaşanan acıları hep birlikte yaşıyorsunuz.

YUNANLILAR REHİNE ALDI

23 Şubat 1921 de, yedi yıllık esaretten sonra memlekete dönmek için son esir kampı olan Wladivostok’tan 1.500 esirle birlikte Hey Mey Maru (Heimei-Maru) gemisiyle büyük bir sevinç ve heyecanla yola çıkarılırlar. Okyanusları aşıp Süveyş Kanalı’ndan Akdeniz’e çıktıkları zaman Midilli açıklarında bir Yunan torpidosu tarafında esir alınarak Pire Limanı’na demir atan bu gemide 4 ay açlık ve sefaletle mücadele ederler. 19 Haziran 1922 tarihinde İstanbul’a gelebilirler. Yunanlılar’ın, Anadolu’yu işgal ettiğini, esir alındıkları gemide öğrenmişlerdi.

7 YIL SONRA DÖNDÜKLERİNDE

O günü, Yusuf İzzettin Bey anılarında şöyle anlatıyor: “Yurt topraklarının hasretini çekmeyenler bu kavuşmanın lezzetini takdirden acizdirler. Bu sefer içimizde yeni bir iman, yeni bir ateş tutuştu. Bu kutsi topraklar üzerinden düşman çizmelerini atmak.”

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Yusuf İzzettin Bey, Sarıkamış Asker Hastanesi’nde görevlendirilir. Esir düştüğü Kornes köyündeki Sefer Ağa’nın evini arar.  Sefer Ağa’nın öldüğünü, evinin harabe olduğunu görünce atına binerek köyden giderken ara sıra başını çevirerek köye bakar ve tekrar yakalanarak esir edilecekmiş paniği ile atını hızla sürüp köyden çıkar.

O HAYATI BAŞTAN YAŞARIM

Yusuf İzzettin Bey, anılarını ilk kaleme alan Bahattin Dülger’e, yaşadığı savaş sonrası travmayı şöyle anlatır:

“Korkunç bir rüya görmüş gibiyim... Hani, çocukluk çağlarının insanı ter içinde bırakan korkunç rüyaları vardır. Tıpkı onlar gibi... Yalnız bunlardan, o günlerin hatıralarını içimde taşımadığım zehabına düşmeyin (zannetmeyin)... Ekseri gecelerimde o hayatı baştan yaşarım... Bitmeyen demiryolu seyahatlerine, sonsuz deniz yolculuklarına çıkarım. Bazen ellerinde yalnız kılıçlar ile keşif taarruzu yapmaya çıkmış bir Kazak müfrezesinin bana doğru gelmesi ile uyanırım. Bazen de son defa yüzünü görmeden gaip ettiğim annemi, o yarı müşfiki yanımda yaşar bulurum... Ona doğru koşarım... Fakat bunların hepsi birer hayal, birer seraptırlar... Uyanınca, önümden silinirler. Hulâsa ben öyle yarı hayal, yarı korku içinde tuhaf bir ömür geçiririm.”

Bakın, bu muhteşem anılar 1938’de Erzurum’da çıkan “Doğu” gazetesinde, 1943’te Trabzon “Halk” gazetesinde tefrika olarak yayınlanmış. Sağolsun, Bingür Sönmez de, bu muhteşem anıları Tarihçi Kitapevi ile buluşturmuş. Bu kitap mutlaka okunmalı.