Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) “siyasi ayağının” üzerine gidilmediği siyasetin, hukukçuların en çok konuştuğu, tartıştığı bir konu. Fethullahçıların terör örgütü sayılması için Adalet Bakanlığı döneminde gösterdiği çaba nedeniyle bu yapının hedefi haline gelen eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, bu yapıyı “40 ayaklı” olarak niteledi.

Çiçek, “Siyasi ayak denildiğinde işin hukuki yönüne temas edilmiyor ve bir sonuca da varılamıyor. Bu durum kamplaşmayı, kutuplaşmayı artıyor. Böylece FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz” diyor. “FETÖ’nün siyasi ayağı” siyasetçilerin de ana konusu olmaya devam ediyor.

Deneyimli siyasetçi, hukukçu., TBMM eski başkanı Cemil Çiçek, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:

SUÇLAMA GELENEĞİMİZ VAR


"FETÖ, 40 ayaklı bir yaratık gibi bir şey. Bir ayağı, siyasi ayağı, iki ayağı yok. 40 ayaklı bir yapı bu. Bunu bir bütünlük içerisinde görmek gerekiyor. Maalesef tartışmalarda bu bütünlük yok. Konu sadece siyasetin konusu ve siyaset açısından değerlendiriliyor. Maalesef bizim siyaset geleneğimiz de bu konuda çok büyük bir imtihan vermedi. 1908 den bu tarafa siyasetimiz suçlama geleneği üzerine tartışmayı yapar.

Yani İttihat Terakki’nin, Hürriyet İtilaf Fırkasını nelerle suçladığına ya da onun diğerini nasıl suçladığına bakalım. Bu suçlama yapılırken daldan dala nasıl çeteciliğin imparatorluğu parçalamak için yoğun bir çaba içinde olduğu ortada. Gerçek üzerinden değil suçlamalar üzerinden kamuoyları oluşturuldu. 100 yıllık geleneğimiz suçlama geleneğidir. Bu yalnız benim fikrim değil, bu konuyu sosyolojik olarak siyaset bilimi açısından araştıranların da ulaştığı sonuçtur.

İLERİCİ-GERİCİ


Daha sonra ilerici gerici tartışması yaşadık. 15-20 yıl bir parti diğerine gerici öbür parti bir başkasını başka sıfatlarla nitelemeye çalıştı. Bu siyasi tartışmalardan da toplumun huzuru kaçtı, bir çok insan devlete girerken ilerici- gerici gibi değersiz suçlamaların kurbanı oldu. 15 sene bu konuyu tartıştık. Bunun dayanağı yoktur. Öbür taraftan da memleketin bir beraberliğe ihtiyacı vardı. Bu 20 sene tartışmadan sonra bu defa sağcı-solcu tartışmalarına geçildi. Şimdi bu kavramların içi iyice boşaltıldı, başka bir tartışma yapılıyor.

[caption id="attachment_5637673" align="alignnone" width="880"] Cemil Çiçek, en son 4 gün önce yapılan YİK toplantısında tersine beyin göçüyle ilgili görüşlerini Ankara temsilcimiz Saygı Öztürk'e anlattı.[/caption]

SİYASETEN TARTIŞMA YERİNE


Bir yapı siyaseten suçlama üslubuyla tartışılırsa buradan bir sonuca varma imkanımız yok. Çünkü suçlama esası üzerine konular tartışıldığında gerçek göz ardı edilir, insanlar ön yargılı olur. Siyasi pozisyonlarına göre bir algı oluşturulmaya çalışılır. Halbuki bu tartışmalarda bir gerçeğin ortaya çıkması lazım.

Madem ki 40 ayaklı bir yapıdan bahsediyoruz bu gerçeği

bütün boyutlarıyla ortaya çıkması isteniyorsa, bu suçlama üslubu eski alışkanlığımız bizi sağlıklı bir limana sağlıklı bir sonuca götürmez. Biz yine 100 yıla yakın bir süreden beri her konuyu siyasetten tartışıyoruz. Halbuki konunun birden fazla yönü olabilir.

Bu FETÖ meselesinin tarihi, siyasi, sosyolojik boyutu 1969 yılından başlatıyoruz bu geleneği. Halbuki bu tip yapıların Osmanlı da da benzerleri vardı. Onları göz ardı ederek tartışıyoruz. Çünkü bu konular bizim açımızdan öncelik almıyor, sadece birilerini suçlayıp köşeye sıkıştırma esasından böyle bir tartışma yapılırsa biz bu yapıyı anlamakta halen zorlanırız. Bu tartışmalardan, geçmişteki tartışmalardan bir sonuç bir şey çıkmadı.

[caption id="attachment_5637655" align="alignnone" width="880"] Erdoğan ile düzenli olarak görüşüyor
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı 4 gün önce yapıldı. Toplantıda, tersine beyin göçü konuşuldu.[/caption]

HUKUKİ YÖNÜ UNUTULUYOR


Konun birden fazla yönü var ama mahkemelerde davalar devam ederken hukuki yönü üzerinde kimse durmuyor. Halbuki bir konuyu hukuki yönden tartışamazsak hukuken köşe noktalarını bulup ortaya çıkaramazsak gerçeği tümüyle kavramış olmayız. Siyasette uzlaşma kültürümüz yok. Geriye dönük 100 yıllık bir siyasi tartışmalardan bana uzlaştığımız bir tek konu gösteremezsiniz. Dolayısıyla uzlaşamayacağımız bir konuyu tartışıyoruz.

Halbuki, hukuk uzlaştırır, hukuk orta yolu, makulü, gerçeği bulur. Ne televizyon tartışmalarında ne de siyaset adamlarımızın, genel başkanlarımızın konuşmalarında hukuki boyutuna temas eden bir konuşma dinlemedim.

ZINDIK ADAM


Hukuk yoksa o zaman neyi neye göre değerlendirmiş olacağız? Size göre, bana göre, siyasi pozisyonumuza, ideolojik duruşumuza, çizginin ne tarafında durduğumuza göre bir tartışma yapacağız, yapıyoruz . Ondan da bir sonuç çıkmıyor. Geriye dönüp baktığımızda belli bir süreden beri bu şahısla, bu zındık adamla ilgili -Ben zındık diyorum.- Osmanlı tarihi bir anlamda zındık yapılaşma tarihidir. ‘Osmanlı da Zındıklar ve Müritler’ kitabını okusalar bugün Fethullah Gülen yapısının sürpriz yanının olmadığını görürler. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra da bunun ‘Post modern zındık bir darbe teşebbüsü’ olduğunu söylemiştim.

O ZAMAN HEPSİ YARGI ÖNÜNE


Şimdi yargıya intikal etmiş soruşturmalar, kovuşturmalar, beraat kararları oldu bu kişi ve örgütüyle ilgili . Bunlar göz ardı edilirse neyi nasıl başlatacağız, kimi suçlayacağız? Mesela Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, parti grubunda örneğin MİT Müsteşarlığı’nın başbakana, hükümete gönderdiği raporlardan söz ediyor. Şimdi bunlara bakarsanız rahmetli Turgut Özal’ı, Süleyman Demirel’i, Bülent Ecevit’i de, bunların hükümetlerinde görev yapan kim varsa siyasi suçlamalara bakarsanız hepsini yargının önüne götürmeniz gerekecek. Halbuki bu suçlar yani terör örgütü kurmak, çalıştırmak, üye olmak şikayete bağlı bir suç değil. Böyle bir yapı Türkiye’de vardı ise konuları yargı önüne gelmiş, birinin mahkumiyeti için şikayet etmesini gerekmiyor. Kaldı ki şuan tartışmaya konu olan iddiaların tamamını Ankara cumhuriyet Savcısı henüz DGM’ler varken iddia olarak mahkemelerin önüne götürdü. Sonra bu yargıya gitti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu konularla hiç birinin mahrem olmadığına dair kararlar verdi. Bunları hiç kimse konuşmuyor. Bir kafa karışıklığı ile gidiyor.

MGK, TERÖR ÖRGÜTÜ SAYAMAZ


Ben diyorum ki bu konuda söylenmesi gerekenlerin hepsi söylendi. 3 gün sonra yeni bir şey söylemeyiz. O zaman bu ülkede 15 Temmuz’ u, ondan evvel ki gelişmeleri yaşayan ceza hukukçularımız var. Bu işi hukuken nasıl anlamamız gerektiği ile ilgili hukukçuların bir karar vermesi gerekiyor.

Bir şeyi tartışırken başka husus daha var: Bir örgüt ne zaman terör örgütü olur? Hayır kurumu, vakıf, dernek gibi kurulur ama ne zaman terör örgütüne dönüşmüş olur? Terör örgütü olduğu konusunda üç tip uygulama var. Onları sıralayalım:

1- Bazılarını Birleşmiş Milletlerin (BM) ilgili organları kabul eder o tüm dünyada terör örgütü olarak kabul edilir. DEAŞ, El Kaide, Boko Haram terör örgütleri gibi. İç hukukunuzda kabul edip etmemenizin bir önemi yoktur. Bu zaten BM’nin belirlediği terör örgütüdür.

2- 3- Her ülkenin kendi kurallarına, değerlendirmelerine göre kabul ettikleri var. Siz kabul edersiniz başka ülkeler kabul etmez. YPG/PYD gibi. Biz kabul ediyoruz ama Amerika da Rusya da kabul etmiyor. PKK mesela Avrupa Birliği ülkeleri kabul ediyor, İsviçre, Norveç, Rusya, Türk Cumhuriyetleri (Bakın enteresan) kabul etmiyor. Biz diyoruz ki ‘PKK terör örgütüdür’. Bazı ülkelerde mesela ABD’de örgütün terör örgütü olduğuna iç güvenlik makamlarıyla beraber Dışişleri bakanlığı karar veriyor. İngiltere de ilgili kurumlardan görüş alıyor bilgi alıyor ama İçişleri karar veriyor.

4- 5- Kıta Avrupası’nda, biz de ise yargı karar veriyor. Tartışma nereden yapılıyor: 2004’ te MGK’da Fethullahçılar konuşulmuş. MGK’nın bu örgütü, terör örgütü kabul etme gibi bir durumu yok ki. O tarih itibariyle tam tersi bunun terör örgütü olmadığı yönünde kararlar var. Onları savunuyor anlamında söylemiyorum. MGK kararı ile bir örgüt terör örgütü kabul etmek ben bizim hukukumuza göre değil.

Bir Başbakanın, İçişleri bakanının, Cumhurbaşkanın açıklamaları bir örgütü, terör örgütü ilan etmeye yeter mi? Bizim hukukumuza göre yetmez. Mutlaka bir yargı kararı lazım. Terör örgütü olduğuna yargı karar veriyor.

DARBE GİRİŞİMİNDEN SONRA


Bu yapı örneğin 1995’de, 2015’de terör örgütü mü? Değil. 16 Haziran 2016 darbeden bir ay evvel Erzincan mahkemesi karar veriyor. Ama darbe teşebbüsü olduğunda kesinleşmemiş. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 24 Nisan 2017 de iki hakimle ilgili kararıyla bunu örgüt kabul ediyor. Erzincan mahkemesinin 16.06.2016 da verdiği kararı 18.07. 2017 de kesinleşiyor.

Terör örgütü kabul etmiş ama bunun Yargıtay da görülüp ‘doğru’ denmesi 2017 yılında. Yargıtay’ın verdiği 24.4.2017 tarihli karar aynı yılın Eylül ayında ceza genel kurulunda onanmış. Bu tartışmalarda hiçbirine temas edilmeden bir tartışma yapılınca sonuca varılamıyor, kamplaşma kutuplaşma artıyor. Sonra da FETÖ’nün ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz. Adamların istediği bu toplumda kaos yaratmak, kargaşaya itmek, kamplaşmayı, kutuplaşmayı, huzursuzluğu arttırmak. Hukuk zemininde bu işler tartışılmalı.

BİRLEŞTİREN SİYASET DEĞİL HUKUKTUR


Söylenecek her şey söylendi. Yeni bir şey söylemiyoruz. Ben siyaseten bir konuşma yapsam öncekilere benzer bir konuşma yapacağım. Eskileri tekrarlamış olacağız. Buradan bir sonuca varamayız. Siyasetin ayrıştırıcılığı tabiatında var. Birleştirici olmaz. Birleştirici olan hukuktur. Bu işin gırtlağına kadar hukuki boyutu var. MGK kararı geçmiş siyasi makamların beyanları olsa olsa bu örgütün terör örgütü olduğu noktasında gerekçe oluşturur. Tek başına yetmez. Örgüt ilan edersek benim politikama ters düşen sivil toplum örgütünü , derneği, vakfı, meslek örgütünü pek ala bunlar terör örgütüdür.

ŞİKAYETE BAĞLI DEĞİL


‘Siyasi ayak’ dediğiniz konu, şikayete bağlı değil. Ortada bir terör örgütü ve işlediği suçları var. Darbeye teşebbüs, örgüt kurma gibi şikayete tabi olmayan yönleriyle soruşturma yapılıyor onun için gidip birinin ayrıca Savcılığa dilekçe vermesine gerek yok. Savcılar bunların tartışmaların hepsini değerlendirme konusu yaparak, soruşturmalarını, sorguladıklarını tekrar sorgulayabilir. Elde ettikleri bilgi, belge, bulgu varsa defter, kayıt vs bunların hepsine bakabilir. Önünde hukuki bir engel yok. Elinde bilgi ve belge doküman olan varsa, örneğin ‘Bu darbe başarılı olsaydı, kimler nereye gelecekti?’ Bu konuda ‘gözüme bak anlarsın’ ya da ‘karınca aratır’ gibi olmaz ki. Kimin elinde liste varsa, bunu da savcılığa verirlerse sorun kalmaz. Şikayete tabi bir şey olsa, ‘şikayet eden olmadı, bizde bir şey yapamadık’ denilir. Böyle bir konu da yok zaten."