Önceki akşam yaşadığımız, Manisa-Akhisar merkezli 5.6 büyüklüğündeki depreme, İzmir’deki evimizde yakalandık.

Hemen belirteyim, 4 yıldır İzmir’deyiz, daha önce hiçbir Ege depreminde bu kadar sallanmamıştık!

Başlangıçta “hemen geçer” dediğimiz, ama 9 büyüklüğündeki depreme dayanıklı olarak inşa edilen apartmandaki çıtırtılı sarsıntılar devam edince, hiç bitmeyecekmiş gibi ürktüğümüz o kritik “bekleme” sürecinde, hayatımda çok acı izler bırakan bir başka depremi hatırladım.

★★★

18 Mart 1953... Çanakkale... Tarihin akışını değiştiren Deniz Zaferi’nin 38’inci Yıl Dönümü...

O gün, tek katlı evimizin bahçesindeki erik ağacını çiçeklerle donatan yalancı bahar bitmiş, tek tük atan kar tanecikleri eşliğinde dondurucu bir soğuk gelmişti.

Hava öylesine soğuktu ki, okuduğum 18 Mart İlkokulu’ndaki törenler bittikten sonra tüm öğrenciler, sıcacık evlerimize koşmuştuk. Gece de erkenden yatmıştık.

★★★

Ansızın gelen gürültülerle uyandık. Evimizin çatısı yıkılıyor, çevreden feryatlar, inleme sesleri geliyordu. Allah’tan rahmetli babam ve annem henüz ayaktalardı. Hemen yataklarımızdan fırlayıp, (5 çocuk) bahçeye çıktık. Kar şiddetlenmiş, lapa lapa yağmaya başlamıştı. Tir tir titriyorduk. Komiser rütbesindeki babam, enkaz altında kalmayı göze alarak içeri girdi ve yorgan, battaniye eline ne geçirdiyse, kucaklayıp bahçeye getirdi. Annem durur mu? O da peşinden gitti ve toparlayabildiği kadarıyla giysilerimizi alıp geldi. İlk şoku atlatıp biraz kendimize geldiğimizde, yanımızdaki üç katlı apartmandan kopan beton parçaları ve tuğlaların, ona yapışık olarak inşa edilen tek katlı evlerin çatısını yerle bir ettiğini gördük. Feryatlar ve iniltiler o evlerin altından geliyordu.

Babam battaniye ve yorganları üstümüze serdikten sonra “Siz buradan ayrılmayın, hemen geliyorum” deyip gitti!

Yapayalnız ve çaresiz kalmıştık. Üşüyor, ıslanıyor, korkuyor ve çevreden gelen feryat seslerini duydukça ürperiyorduk.

★★★

Gözlerimizi kırpmadan bekledik ama babam, o gece hiç gelmedi!..



Yokluğuna öylesine alışmıştık ki, sabah olup ortalık aydınlandıktan çok sonra, adeta bir rüya gibi yanımızda belirdi. Uykusuz ve yorgun olduğunu belli etmemeye çalışıyordu:

“Çan- Yenice- Gönen hattında 7.2 büyüklüğünde bir deprem oldu. İlk tespitlere göre 300’e yakın kişi hayatını kaybetti. Yüzlerce yaralı var, binlerce ev de yıkılmış ya da ağır hasarlı durumda. Biz depremzedelere yardımcı olabilmek için elimizden geleni yapıyoruz. Allah zor durumda olan herkese acısın!..” deyip, tekrar gitti!..

★★★

Ertesi gün bahçemize çadır kurduk. Evimizin çatısı onarılıncaya kadar, yaklaşık bir ay süreyle çadırda yaşadık. Soğuk hava ve yağışların etkisiyle benden 3 yaş büyük olan ablam Ayten, mafsal romatizmasına yakalandı. Çanakkale’deki hastane koşullarında yeterince tedavi edilemediğinden hastalık çok geçmeden kalbine sirayet etti.

Babam, ablamı tedavi ettirebilmek için çok uğraştı ama hastalığın başında İstanbul’a tayini çıkmadığından, maalesef onu çok erken yaşta, henüz 23’ünde kaybettik...

★★★

Aradan yıllar geçti. Babam sahipsiz bir teşkilat olan Emniyet’in stres dolu ağır çalışma koşulları nedeniyle 2 kez kalp krizi geçirdi. Buna rağmen 33 yıllık başarılarla dolu hizmet öyküsünün ardından İstanbul’da emekli oldu.

O da diğer polis emeklileri gibi çok yaşayamadı. 67 yaşında iken, geride evlatları için saçlarını süpürge eden bir eş ve dört çocuk bırakarak hayata veda etti.

Yüksek dedektif, yasaların ve halkın polisi “Sarı Osman” lakaplı babamın bize bıraktığı en değerli miras, hepimizin layık olmaya çalışacağımız şerefli soyadı ve sayısız takdirnameydi.

★★★

Bunlardan birini ne zaman okusam gözyaşlarımı tutamam:

“18.3.1953 günü saat 21.05’te vuku bulan zelzele esnasında vazife başında bulunup, sabahlara kadar memleketin her tarafına haber ulaştırmak ve felaketzedelerin yardımına koşmak hususunda hayatınızı istihkar edercesine (hor görürcesine) tam bir feragat ve azimle çalışmak suretiyle sarf ettiğiniz gayret takdire şayan görüldüğünden, sizi bu takdirname ile taltif eder, her türlü mesainizde muvaffakiyetler dilerim. Sefaeddin Karanakçı- Çanakkale Valisi.”

★★★

O zamanlar afet ekipleri, AKUT’lar yok!

Babam meğer, eşi ve 5 çocuğunun depremden salimen kurtulduğunu görmüş ve her fedakar polisin yaptığı gibi, enkaz altında kurtulmayı bekleyen çaresizlerin imdadına koşmuş...

★★★

Allah kimseyi depremde çaresiz bırakmasın ve acılar yaşatmasın!..

Ayrıca bu son sarsıntı, yıkıcı bir depremin beklendiği İstanbul’a kanal dayatmasında bulunanlara büyük bir uyarı olsun!..