Danıştay’ın aldığı bir hukuk kararını beğendi.
“Bırakalım yargı işini yapsın, saygı duymak lazım” dedi.

Danıştay’ın aldığı bir başka hukuk kararını beğenmedi.
“Danıştay efendi, bu iş senin işin değil, Diyanet’in işi” dedi.



Kendisiyle alakalı olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bizzat başvurup, evrensel hukuk kriterleri çerçevesinde Türk yargısına müdahale edilmesini istedi mi?
İstedi.

Peki, aynı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başkasıyla alakalı olarak, evrensel hukuk kriterleri çerçevesinde Türk yargısına müdahale edince ne dedi?
“Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yok, söz söyleme hakkı din ulemasınındır” dedi.



Dtp’ye kapatma davası açıldı.
“Yargıya intikal eden konular üzerinde konuşmamız yanlış olur” dedi.

Akp’ye kapatma davası açıldı.
“Hukuk garabeti” dedi.
“Milli iradeye saldırı” dedi.
“Hukuki değil” dedi.
“Demokrasiye aykırı” dedi.



Fetocu savcı Zekeriya için ne diyordu?
“Türkiye’de temiz eller operasyonunu yapanlara saygı duyun, niye durmadan savcıya vuruyorsunuz, bırakın bakalım bu işin sonu nereye varacak, rahat olun, Anadolu’da güzel bir söz vardır, abdestinden şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz” diyordu.
Kendi zırhlı mercedesini fetocu savcı Zekeriya’ya tahsis ediyordu.

Fetocu savcılar kendisine dokununca ne dedi?
“Paralel yapının adamıydı, görüyorsunuz kaçtı” dedi.



Tbmm’de konuştu.
“Hukuk sistemine biz inanmazsak, biz güvenmezsek, başkalarının inanmasını, güvenmesini bekleyemeyiz” dedi.

Üç gün sonra Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar’la alakalı kararını beğenmeyince ne dedi?
“Bu kararı kabul etmek durumunda değilim, açık ve net söyleyeyim, verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi.



Kendisi hapis cezasına çarptırıldığında, adil yargılama yapılmadı diyerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurup, uluslararası anlaşmalar Türkiye’yi bağladığı için, müdahale edilmesini istedi mi?
İstedi.

Peki, hapse atılan Selahattin Demirtaş, adil yargılama yapılmadı diyerek, aynı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurunca ne dedi?
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlar bizi hiç bağlamaz” dedi.



1989 yılında Beyoğlu belediye başkanlığına aday oldu.
Seçimi kaybetti.
İlçe seçim kurulu başkanına “seni yakacağım, seni süründüreceğim” dedi.
Tutanak tutuldu, polis tarafından savcılığa getirildi.
Tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedildi.
Duruşma salonuna giderken, aniden ortalıktan kayboldu.
Gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı.
Bir süre sonra avukatıyla gelerek teslim oldu, tutuklandı.
Bayrampaşa Cezaevi’ne konuldu.
Bir hafta sonra 500 bin lira kefaletle serbest bırakıldı ama, seçim kurulu başkanı ve üyelerine hakaret suçundan altı ay hapis cezasına çarptırıldı, cezası paraya çevrildi.

Peki, aynı Yüksek Seçim Kurulu, Ekrem İmamoğlu’nun bileğinin hakkıyla kazandığı seçimi, antin kuntinle iptal edince ne dedi?
“Hukuk tecelli etmiştir, demokrasiye inanan herkesin Yüksek Seçim Kurulu’nun kararına saygı göstermesi gerekir” dedi.



Osman Kavala tutuklandı.
“Hukuka saygı duymak lazım” dedi.

Osman Kavala beraat etti.
“Bir manevrayla beraat ettirmeye kalktılar” dedi, beraat kararı veren üç hakim hakkında derhal soruşturma başlatıldı.

Osman Kavala yine tutuklandı.
“Hukuka saygı duymak lazım” dedi.



Yargıtay’yip
Danıştay’yip
Sayıştay’yip
Hukukun üstünlüğüne, ileri demokrasi sayesinde kavuştuk gari!