Bir ekonomist kadar bilgili, değme siyasetçi kadar donanımlı, bir diplomat gibi uzman olan ve sosyal medya röportajı ile gündem yaratan 70 yaşındaki ilkokul mezunu Zehra Canan kapılarını SÖZCÜ’ye açtı. Zehra Canan zor şartlar altındaki hayat mücadelesini içtenlikle anlattı...

Zehra teyze buzdolabında olan ürünlerini gösterdi...


‘ÇİFTE MAAŞ ALANLAR GELİN’

“Öteki Türkiye’yi görmek isteyen çifte maaşlılar gelsin, bize misafir olsun” diyen ‘Bilge Teyze’ ve ailesi, doğalgaz faturalarını ödeyemediği için kombiyi yakamıyor, evde paltoyla oturup, battaniye altında ısınmaya çalışıyor. Emekli olan eşi ve evlere damacana su taşıyan oğlu ile yaşayan Zehra Canan, “Bizim mutfakta çoğu zaman bulaşık olmaz, çünkü yemek pişmez, tencere kaynamaz, tabak, çatal kirlenmez” dedi.

Canan, yemek pişmediği için mutfağının tertemiz olduğunu söyledi...


Ankara Kızılay’da ördüğü ürünleri satarak ayakta durmaya çalışan ve “Geçinemiyoruz” diyen Canan boş olan buzdolabını açarak “Görün bak perişanız” dedi ve şunları söyledi: “Ben de buzdolabını doldurmak isterim ama geçim derdi belimizi büküyor. Salçamı, yoğurdumu kendim yapıyorum. Bu gıdalar da olmazsa açız... Sağlıklı beslendiğimiz tek şey bu. Gıdayı kıstık, doğalgaz kullanmayı bıraktık. Kısıntıya gitmeden geçinmek mümkün değil. Oğlum gece yarılarına kadar su taşıyor. Elleri harap halde, aldığı asgari ücretle bize destek oluyor. Çifte maaş alanlar gelsin, bir gün bize misafir olsun, politikacılar gelsin, hayat şartlarımızı görsün. Öteki Türkiye burada, bizim evde. Bakın mutfağım tertemiz, hiç bulaşık yok. Çünkü çoğu zaman burada yemek pişmez, tencere kaynamaz, tabak, çatal kullanılmıyor, onun için bulaşık da olmuyor. Burası Mamak Natoyolu, şehrin varoşu… Ülkeyi yönetenler çektiğimiz sıkıntının farkında değil. Ördüğüm lif ve patikler için ip alamıyorum, yüzde 100 zam geldi. Ben üretmezsem ne satarım? Yok dişinizi sıkın, yok düzlüğe çıkıyoruz, yok uçuyoruz. Nereye uçuyorsun, sefalete… Bırakın artık ya, bu laflardan bıktık. Halkın sesine kulak verin. Bu güzel ülkeye, yoksul millete yazık. Bizim de iyi yaşamaya hakkımız yok mu?”