Bugün ‘laikliği’ keşfediyorlar.

Kemalizm’i bile aradıklarından bahsediyorlar.

‘12 Eylül 2010 referandumunda yetmez ama evet yanlıştı’ diyenleri bile var!

Kimler mi?

Tarih 1 Nisan 2013...

İstanbul Suriçi Grubu Derneği’nin Topkapı’da bir otelde düzenlediği etkinliğe onur konuğu olarak katılan AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu şu cümleleri kurdu: “10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde bizimle paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.” 

AKP’li Babuşcu bu cümleleri kurduğunda Gezi eylemlerine (28 Mayıs 2013) daha iki ay vardı, 17-25 Aralık 2013’e de sekiz ay! Sonra... Gezi eylemlerinde iktidar-cemaat ortaklığı, vatandaşına acımadı.

Tarih 21 Haziran 2013...

Amerika’nın etkili gazetelerinden New York Times yazdı: “Türkiye’deki liberaller Erdoğan’a sırt çevirdi.” Tim Arango imzalı haberde, köşe yazarı Cengiz Çandar, Avrupa Parlamentosu Yeşiller eski Milletvekili Joost Lagendijk, Boston Üniversitesi’nden Türkiye uzmanı antropolog Jenny B. White gibi tanınmış isimlerin, “Neden 10 yıl önce Erdoğan’a destek veriyordum? Neden bugün vermiyorum?” muhasebelerine yer verildi. Gazete şu önemli tespiti yapmıştı: “Başbakan Tayyip Erdoğan için Türkiye’yi sarsan hükümet karşıtı protestolar zorlu bir paradoksu da beraberinde getirdi: Protestocuların bazıları onun için oy vermişti, çoğunluğu onun ekonomi politikaları sayesinde zenginleşmişti ve şu an kendisine ‘diktatör’ diyen bazı liberal entelektüeller ve köşe yazarları yazdıklarıyla Erdoğan’a üç seçim kazandırmıştı...”

Ve... 2010’larda başlayan ‘AKP-cemaat’ gerilimi de 17-25 Aralık’ta netleşti! Kopuş yaşandı... Unutmadan; Aralık 2012’de Cumhuriyet’le hesaplaşmak için kurulmuş olan Taraf Gazetesi’nin yöneticileri istifa etti yerlerine daha ‘Erdoğancı’ isimler geldi. Aslında soru şu: Liberaller sadece AKP’ye mi destek verdi? Turgut Özal’a, Fetullah Gülen’e, tarikatlara verilen destek neydi?


Özal’ın yanında olanlar


Hatırlayın...

Turgut Özal, 3 Aralık 1979- 22 Eylül 1980 arasında Başbakanlık Müşaviri, 20 Eylül 1980- 14 Temmuz 1982 arasında 12 Eylül yönetiminde Başbakan Yardımcısı (Ekonomiden sorumlu), 13 Aralık 1983’ten 9 Kasım 1989’a kadar Başbakan, 9 Kasım 1989’dan 17 Nisan 1993 arasında da Cumhurbaşkanı’ydı. ‘Liberaller’ Özal’ın yanından ayrılmıyordu! Çünkü... Özal ve anlayışı, ‘Kemalizm’le hesaplaşıyor, TSK’yı dizayn etmeye çalışıyordu! Ekonomide de “neoliberalizm’in uygulayıcısıydı ve bu da sözde özgürlükçü kalemlerin özlemiydi! Darbenin Başbakanı Özal ‘liberal’di onlara göre. Liberaller Erdoğan’ı neden destekledi? Çünkü... AKP de Özal çizgisinin devamıydı!

Sloganları neydi: “Kemalizm bitti”, “Devletçilik öldü”, “Son sosyalist devleti yıktık”, “Ilımlı İslam Türkiye’nin yeni sistemi”, “Tarikatlar, cemaatlere özgürlük.” Ve ekonomi politik... 62.1 milyar dolarlık özelleştirme AKP döneminde gerçekleşti. Kemalizm bitiyordu işte! TSK’nın generalleri tutuklanıyordu! ‘Vesayet-militan laiklik’ de yoktu artık ve bugün Erdoğan karşıtı olanların memleketine bahar gelmişti!

Soru şu: Siz bugün AKP karşıtı olan ‘çelik çekirdeğin’ samimi olduğuna inanıyor musunuz? Yanıtını veren isim ‘liberal’ Hayek!

Liberal diktatör


Neoliberal politikaların fikri babalarından FriedrichHayek’in, Reagan iktidara geldikten sonra verdiği bir röportaja bakalım! 1981 yılında Şili’de yayımlanan El Mercurio ile yaptığı röportajda ‘özgürlükçü’ Hayek, Şili’de sosyalist Allande hükümetini deviren Pinochet darbesini şöyle savunuyor: “Şunu söyleyebilirim ki, uzun dönemli kurumlar olarak diktatörlüklere tamamıyla karşıyım. Fakat diktatörlük bir geçiş dönemi için zaruri bir sistem olabilir. Kimi zaman bir ülke için, şu veya bu biçimdeki bir diktacı gücün bir süreliğine mevcut olması zorunludur. Sizin de anlayacağınız üzere, bir diktatörün liberal yoldan yönetimde bulunması mümkündür. Aynı şekilde, bir demokrasinin de liberalizmden tamamıyla yoksun olarak yönetimde bulunması mümkündür. Şahsen ben, liberal bir diktatörü, liberalizmin olmadığı demokratik bir yönetime tercih ederim. Kişisel izlenimime göre – Güney Amerika için de geçerlidir bu – örneğin Şili’de, diktacı yönetimden liberal bir yönetime geçişe tanık olacağız. Bu geçiş dönemi boyunca belirli diktacı yetkilerin daimî olarak değil de, geçici bir düzenleme biçimi olarak muhafaza edilmeleri zorunlu olabilir.”