E. TÜMGENERAL AHMET YAVUZ, 104 AMİRAL OLAYINI DEĞERLENDİRDİ...


Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz... Balyoz kumpasında 3.5 yıl hapis yattı! Hapisten çıktı, kitaplar yazdı, konferanslara katıldı... Çünkü... 15 Temmuz’un geleceğini öngören isimlerdendi! Gladyo yapılanması Fetullah’a karşı net tavır aldı... 15 Temmuz gecesi de halkla birlikte sokağa çıktı, darbecilere karşı mücadele verdi. 104 amiralin duyurusunun ardından 14 amiralin gözaltına alınmasına da ilk karşı çıkan isimlerden oldu ve şu cümleyi kurdu: “Ben de o duyurunun altına imzamı atarım.” Çünkü... Birçoğunu cezaevinden tanıyordu... 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında, AKP-cemaat birlikte yürürken, mücadele eden silah arkadaşlarının düşünce yapısını biliyordu.

“DARBE MAĞDURU ROLÜ”

Ahmet Yavuz ve mücadele-hayat arkadaşı Lütfiye Hanım’la pandemi koşullarında bir parkta konuştum. Şu cümlelerle başladı: “Amirallerin duyurusu turnusol işlevi gördü: Darbe mağduru rolünü benimseyenler... Demokrasiyi savunup, hukuktan yana görünüp, Anayasa’ya karşı olanlar... Asli olanı bırakıp tali olanı tartışanlar... Oyunu görüp tuzağa düşmeyenler... Oyuna karşı koyanlar....”

“DARBE VE ZEVZEK DİYENLER”

Yavuz komutandan bunu biraz daha açmasını istedim: “Amirallerin duyurusunun içinde ne var: Montrö ve sarıklı amiralden kaynaklı kaygıya vurgu var. Oysa duyuruya bu çerçeveden bakmayıp, ‘kendi çıkarıma nasıl dönüştürebilirim’ diye baktığınızda, kimisi darbe, kimisi zevzeklik çıkardı... İnsanların bakması gereken neydi? Bildirinin özünde ne var! Ben bu açıklamadan nasıl istifade ederim yaklaşımı sergilemek yerine, işime geleni nasıl kullanırıma döndürdüler. Bu, doğru değildi. Mesele, duyurunun ne demek istediğini anlamaktı.”

“ESASA BAKMAK GEREK”

Ahmet Yavuz’un şu cümlesi çarpıcı: “İktidar bundan bir darbe söylemi çıkartarak bir mağdur edebiyatı geliştirdi. Hatırlayın: ‘Türkiye darbelerden kurtulmuştur. Artık böyle bir süreç olmayacak’ diyen iktidar, duyurudan darbe edebiyatı çıkardı. Bu büyük değil küçük siyasettir. Kısa vadede, 3-4 gün işlerine yaradı ama bugün 9’uncu gün... Yarından sonra işlerine hiç yaramayacak. Kendi tarihlerine kötü bir not olarak geçti. Muhalefet de tek bir tutum içinde olmadı. Farklı tepkiler verdiler. Doğru ve yanlış olanlar vardı. Ancak hepsinde kısmen de olsa darbecilikle suçlanma kaygısı vardı. Buna rağmen gecikmeli de olsa doğru tutum takınanların da hakkını yemeyelim. Ama işin esasını tartışmak yerine tali yanını öne çıkaranlar hata ettiler. ‘Zamanı mıydı, iktidarın işine yarıyor’ gibi cümleler kuruldu... Bunlar bildiriye yönelik haklı eleştiriler de olabilir. Saygı duyarım. Ancak duyurunun esasına odaklanmak gerekirdi. Bu doğru tutum değil!”

“KUMPASLAR DÖNEMİ GİBİ”

Sabah altıda yapılan amiral gözaltılarını da şu cümlelerde değerlendirdi Ahmet Yavuz: “Yıllarca orduda komutanlık yaptım. Bu süre zarfında hep şunları söyledim: Eğer rütbelerinizle komutanlık yapıyorsanız siz bu işi doğru yapmıyorsunuz demektir, bırakın gidin, başka meslek seçin. Benliğinizle komutanlık yapacaksınız. Akıl, bilgi, vicdan, vazife, hukuka saygı! Komutanlık yapmak, bunların bütünüdür. Bunu şunun için belirttim: Bu tarzın dışına çıkanlar güce dayalı bir sevk ve idareyi benimsediler. Hoyratça davrandılar. Şimdi olan da benzerdir. İktidar, orantısız bir güç kullandı, topluma korku yaymaya çalıştı. İlkel bir bakış bu! Kumpaslar döneminde bunları yaşadık. Toplumun hafızasında uygun bir olmayan iz bıraktı. Ki bu kumpaslar da aynı iktidar döneminde oldu. Şimdi bunlara tekrar dönmenin karşılığı yok! Sabah altıda götürdükleri amirallerin hepsi, fiziki olmasa da 15 Temmuz’a direnen isimlerdi.

Doğu Akdeniz, terör konusunda bu iktidarın yanında yer alan isimlerle derdiniz nedir? Sadece bir güç gösterisi yapıyorsunuz. Bazen güç, güçsüzlüğün de örtüsü haline gelir. Aşırı güç, güçsüzlüğün göstergesidir.”

MEDYADA AYNI KORO

Ahmet Yavuz, 104 amiralle ilgili özellikle medyada aynı isimlerin koro halinde sahne almasını da şöyle değerlendirdi: “Medyada bağıran çağıran adamların büyük bölümü, 15 Temmuz öncesinde FETÖ’nün arkasında ve kumpaslar sürecinde, operasyonları savunan isimlerdi. Aynı şekilde mevzi aldılar amiral soruşturmasında. Bu tesadüfi değil. Ben cumhurbaşkanı olsam bunların her birini ayrı ayrı inceletirim. Yeni Mehmet Baransular (Taraf Gazetesi muhabiri) gördük. İsimlerini vermeyelim, onlar kendilerini biliyor. Bunlar 5-10 yıl önce çöp olan insanların görevlerini üstlenmeye çalıştı. Tarih onları çöplüğe atıyor.”


“15 Temmuz tezlerini çökertti”


Ahmet Yavuz’a, “Kemalistler darbe yapabilir” yalanını sordum ve şu yanıtı aldım: “Bugün hala Kemalistlerle, Atatürkçülerle, darbecileri özdeş tutma gayretinin arkasında şu var: Darbeyi Atatürkçüler yapar. Bu tezleri çöktü. Nasıl mı? Amerikancı ama aynı zamanda dinci bir örgüt olan FETÖ kalkışması oldu. Bu yapı insanları dini argümanlarla örgütledi. 15 Temmuz bize şunu gösterdi: Darbeciler eşittir Atatürkçü varsayımı temelden çöktü. 27 Mayıs üzerinden algı yapıyorlar. Ki 27 Mayıs yöntem olarak darbedir. O dönem: Ordunun içine darbecilik virüsü girdi. Osmanlı’dan gelen ve Atatürk’le son bulan darbecilik yeniden hayat buldu. Halk içinde toplumsal çatlak oluşturdu. Getirdiği özgürlükçü ortam maalesef özgürlük karşıtı akımların da güçlenmesine neden oldu!”

“Özen gösterip bizi dinleselerdi”


Tümgeneral Yavuz, 5 yıl önce yaşadığı bir olayı anlattı: “Mayıs 2016’da, Habertürk’te, darbe girişiminden iki ay önce bir yayına katıldım. Ordu içindeki FETÖ’cü sayısıyla ilgili bana bir soru yöneltildi. Dedim ki: FETÖ’nün hard diski benim elime gelmeden ordu içinde FETÖ’nün ne kadar adamı var sorusuna yanıt veremem. Ancak... Fetullah bugüne kadar her yerde adamlarını kullandı, kullanmadığı TSK kaldı. TSK içindekileri süratle temizlemek gerekiyor. ‘Ulusalcılar darbe yapacaklar’ gibi ezberlerle zihinsel tembellik yapacaklarına bu konuları ciddiye alıp, iktidarın da dikkatini çekselerdi, belki 15 Temmuz yaşanmazdı.”

“Orduda, tarikat-cemaat, particilik olmaz”


104 amiral duyurusunda da geçen “sarıklı amiral” için de şu tespitleri yaptı Ahmet Yavuz: “Olay ortaya çıktığında dedim ki: Sivil elbiseni giyersin, özel aracına binersin, camiye gider, namazını kılarsın. Herkes saygı duyar. Resmi elbiseyle, makam aracıyla tekkeye gidip ibadet edersen... Bunu da göstere göstere yaparsan, anayasal anlamda sorun olur. Toplum rahatsız olur. Asker-siyaset ilişki sistematiği açısından temel kural şudur: Askeri otorite, siyasi otoriteye tabiidir. Ordu, Anayasa çerçevesinde siyasi iktidarın emrindedir. Siyasi irade, anayasa ve kanunlar çerçevesinde orduyu kontrol eder. Bir asker, siyasi iradenin meşru emrini tartışmasız yapar. Asker, ordu içerisinde sadece kendi komutanından emir alır! Kendi komutanı dışında başka bir merciden emir alan asker, asker değildir. Sadece üniformayı giyen birisidir. Kriz anlarında da bölünmüş zihinle harekete edeceği için (komutanıyla, özel hiyerarşisi içinde bölünme) askerlik mesleğinin temelini oluşturan koşulsuz itaat ilkesi ortadan kalkar ve disiplin baştan kaybedilme riskini taşır. Biz ordu içinde tarikat-cemaat yapılanmasına ya da siyasi öbekleşmelere izin verilmemeli derken dünya ve Türkiye tarihinde yaşananları gördüğümüz için söyledik. Aynı zamanda ordu içinde particilik de olmaz. 12 Eylül öncesinde de gördük ve bizler konuşuyorsa ya da sayın Amiraller yazıyorsa boşuna değildir, dikkate alınmalıdır!” Son olarak şunu bir gözlem olarak ifade etmeliyim: 15 Temmuz gecesi birileri ‘Acaba kim kazanacak’ falı açarken ya da saklanacak yer ararken tanıdığım amirallerin çok büyük kısmı ellerinde telefonlarla donanma içindeki direnişi örgütlemeye giriştiler. Üstelik E. Koramiral Can Erenoğlu gibi halkla birlikte askerin karşısına dikilenler de vardı.

Sadece gerçeği bilerek geleceği doğru kurgulayabiliriz.”