CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin dün sabah bir internet bağlantısı göndermişti. Independent Türkçe’de yayınlanmış bir haberin bağlantısıydı. Tıklayınca bir video açıldı.

İstanbul Beykoz’da Küçüksu Mahallesi’nde geçiyordu.

Bir caminin önünde onlarca göçmen biraz sonra gelecek aracın aralarından on kişi seçmesini bekliyorlardı.

Kalabalık arasında o araca binebilmeyi bekleyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Sabri Polat sinirli bir ifadeyle konuşmaya başladı:

“Bütün yabancıları doldurmuşlar buraya, artık eve ekmek götüremiyoruz. Bu yabancıları doldurmuşsun buraya, bunlara çözüm bulsunlar. Afganistanlı, Kırgızistanlı, Pakistanlı geliyor benim elimdeki ekmeği alıyor.”

Bir Afgan yanıt verdi: “Biz savaştan kaçıyoruz.”

Sabri Bey’in öfkesi geçmedi:

“Savaştan kaçıyorsun ama gelip buradaki insanların ekmeğini alıyorsun. Gelip diyorlar ki (işverenler), ‘Ben Afgan götüreceğim Türkleri götürmeyeceğim’ Niye? Türkler ekmek götürmesin mi? Aç mı ölsün?”

Bir başka Afgan araya girdi:

“Bizim yaptığımız işi siz yapmazsınız. Sırtımızda beş kata kadar çimento kaldıracağız bir saate. Beş dakika dinlenmeden çalışıyoruz akşama kadar. Siz, kavga çıkarıp bırakıyorsunuz. Biz sizleri rahatsız etmek istemiyoruz. İnşallah ülkemiz düzelince ülkemize döneceğiz.”

Sabri Bey sesini biraz yükseltip “Hakkınızı arayacaksınız” diyor.

Tartışma büyümeden CHP’li Tekin devreye giriyor ve “size hakkınızı vermeyenler onlara nasıl verecekler” sözleriyle Polat’ı yatıştırmaya çalışıyor.

★★★

Haberin tarihine baktım: 16 Ekim 2020

Gürsel Tekin’in hakkını teslim etmek lazım. Sorun kimsenin umurunda değilken Beykoz/Küçüksu’da Zeytinburnu’nda, Esenyurt’ta sokaklarda dolaşıp meselenin üzerine gitmiş. Çok da güzel bir “Göçmen Çıkmazı” fotoğrafı çekmiş.

“Çıkmaz” diyorum çünkü mesele öyle bir noktaya geldi ki bir yanımızda insanlığımız, vicdanımız var, diğer yanda ekonomik, demografik, güvenlik kaygılarımız.

Artık hem göçmenlerin hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını koruyacak hakkaniyetli ve adil bir çözüm bulmak imkansız. Çünkü;

- Mesele her şeyden önce “insani” bir sorun. Çünkü yaşadıkları ülkede aradıkları huzuru, barışı, refahı bulamadıkları için bütün geçmişlerini terk etmek, yaban ellerde hayata tutunmaya çalışmak zorunda kalan, suçlu değil mağdur insanlardan söz ediyoruz.

- Mesele aynı zamanda “SosyoEkonomik”. Zira göçmenler gittikleri yere sosyolojik ve ekonomik sorunları da beraberlerinde götürüyorlar. Barınma, eğitim ve sağlık gibi temel yaşamsal ihtiyaçları nedeniyle bulundukları ülkeye büyük bir fatura çıkarıyorlar. Mesela Türk halkının cebinden 10 yılda Suriyeli göçmenler için çıkan para (İstanbul Milletvekilil Prof. Ümit Özdağ’a göre) yaklaşık 70 milyar dolar olmuş. Diğer taraftan, “güvencesiz” ve “ucuz” iş gücüne dönüştükleri için bulundukları ülkenin çalışma barışını da sarsıyorlar. Göçmenlerin “yevmiyeli köleler” haline geldiği bir ortamda işsizliğin derinleşmesi, çalışanların sahip olduğu temel hakların sulandırılması kaçınılmaz oluyor. Entegrasyon sorunları da eklenince “göçmen” etiketi “insan” sözcüğünün önüne geçiyor. Göçmenler “mağdur” iken “suçlu” gibi görülüyorlar, haliyle yabancı düşmanlığını besliyorlar.

- Mesele göçmen rakamları büyüdükçe “Güvenlik” ve “beka” meselesine de dönüşüyor. Veriler kriminal olaylara karışma yüzdelerinin Türk vatandaşlarının ortalamasından düşük olduğunu söylese de farkındalık yüksek olduğundan hem dikkat hem büyük tepki çekiyorlar.

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın “göçmene on kat fatura” uygulaması, düpedüz ayrımcılıktır.

Birilerinin bayramda Suriye’ye gidip elini kolunu sallayarak dönebildiği bir ortamda Özcan’ın öfkesi haklı bir öfkedir ama muhatabı daha iyi bir hayat sürebilmek için Bolu’ya sığınmış göçmenler değildir.

Özcan “on kat” fatura kesecekse eğer, huzurlu, müreffeh bir gelecek için Türkiye’ye sığınanlara değil, yanlış dış politika ve göç politikalarına imza atan AK Parti’yle Recep Tayyip Erdoğan hükümetine kesmelidir.

Özcan “on kat” fatura kesecekse eğer, savaştan, zulümden, yoksulluktan kaçana değil, Batı’daki bütün çıkışları kapalı olan Türkiye’nin doğudaki ve güneydeki bütün girişlerini ardına kadar açanlara kesmelidir.

Özcan “on kat” fatura kesilecekse eğer, Avrupa’dan, Birleşmiş Milletler’den gelecek üç kuruş için ülkeyi “göçmen toplama merkezi”ne dönüştürenlere kesmelidir.

Şunu unutmamak gerek:

Bu sorun bir an önce etkili ve kalıcı bir şekilde çözülmelidir ve bu sorunu göçmenler değil, göçmen politikalarını belirleyen iktidar çözmelidir!