Gazeteci-Yazar Taha Akyol’un dünkü yazısı sosyal medyada en çok paylaşılan yazılardan biri olmuştu.

Akyol, isminin MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sosyal medya mesajlarında geçmesiyle ilgili yazısını şöyle bitirmişti: “Allah’ıma hamd olsun, eli sopalı adamlarım yok, hiç de özenmedim. Elimde kalemim var sadece; kitaplarımı, belgesellerimi, yazılarımı yazdığım kalem.”

Hiç şüphe yok, Taha Ağabey, bir çok meslektaşımızın duygu durumunu bir cümlede özetlemiş. Ben de ismimi orada gördüğümde aynı duyguyu yaşamıştım. Gerçekten de başımıza gelecek kötülüklere karşı elimizde kalemimizden başka hiçbir şey yok.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla dün telefonla görüşürken “Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sordum. Yanıtı şu oldu:

“Siyasetçilerin gazetecileri hedef göstermesini asla doğru bulmam. Siyasetçi gazetecinin yazdığını eleştirebilir, yanlış bulabilir. O zaman ararsınız, konuşursunuz, yazılanın söylenenin yanlış olduğunu söylersiniz, doğrusunu anlatırsınız.”

Kılıçdaroğlu, siyasetçilerin hedef gösterdiği isimlerin saldırıların hedefi olmasının 80 öncesini çağrıştırdığını belirterek şöyle dedi:

“Olanlar 80 öncesini çağrıştırıyor. Gazetecilerin düşmanlaştırılması, hedef gösterilmesi doğru değil. 80 öncesini yaşayan biz siyasetçilerin buna özellikle dikkat etmemiz lazım.”

Çelebi ve Aksoy Cumhur’un işine yarar mı?


İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy’un CHP Genel Merkezi’ne yazdığı mektupla ilgili haberi arıyordum. Google’a yazınca ilk sıralarda TRT Haber, Milliyet, Sabah, Takvim, Yeni Asır gibi medya kuruluşların haberleri çıktı. İktidar kanadı, son üç gündür o mektubu hayli sündürmüş.

Muhalefet kanadındaki her ayrışma kıpırtısının iktidar cenahında bu kadar sahiplenilmesi normal. Neticede “düşmanımın düşmanı dostumdur” yaklaşımıyla hareket ediliyor. Ancak unuttukları bir şey var: Muhalefetten kopan hiç kimse iktidar kanadına geçmek istemiyor. Hepsi de eğer iktidar kanadına geçerseler taban bulamayacaklarını iyi biliyorlar.

Zahmet edip CHP’li iki milletvekilinin mektubunu da okusaydılar, mektubu yazanların iktidara ve iktidar tabanına yönelik bakışının mevcut CHP yönetiminden çok daha katı ve uzlaşmaz olduğunu göreceklerdi.

İki milletvekilinin mektubunu CHP lideri Kılıçdaroğlu’na da sordum. Okumuş ve kurmaylarına iletmiş. “Kendileriyle görüşecek misiniz?” dedim. Sadece “Hayır” yanıtını verdi. Bu tür eylemlerin partinin geleneklerine teammüllerine aykırı olduğunu da söyleyen Kılıçdaroğlu, bu tür konuların mektup bazında tartışılmasını doğru bulmadığını da sözlerine ekledi.

Özhaseki nasıl bu hale geldi?


AK Parti’de en beğendiğim isimlerden biriydi Mehmet Özhaseki.

Kayseri’de Belediye Başkanı’yken bütün toplum kesimleriyle iyi ilişkiler kuran, işini yaparken yakasındaki parti rozetini kenara koyan bir siyasetçiydi. Ancak 31 Mart 2019 seçimlerinde AK Parti’nin Ankara adayı ilan edilince garip bir şekilde değişti.

İlk icraatlardan biri, toplantılarına “muhalif basını” çağırmamak, muhalif gördüğü gazetecilerle görüşmemek oldu. Ayrıca Ankaralılara kendisi anlatmak yerine, rakibi Mansur Yavaş’ı kötüleme yolunu seçti. Yavaş’ı, Ankara için yapacaklarını anlatarak değil, bilgisayarından yüzlerce çocuk pornosu çıkan birinin Yavaş aleyhinde ortaya attığı iddialara dört elle sarılarak yenmeye çalıştı. Nihayetinde seçimi kaybetti.

Uzun zamandır pek sesi soluğu çıkmıyordu. İki gün önce adaylık dönemindeki ruh haline uygun bir çıkış yaptı.

CHP’li belediyeler için şu suçlamayı yaptı: “Aldıkları elemanların da bir sürü sabıkası var. Ne kadar militan, sicili bozuk, tacizci adam varsa hepsi işbaşına gelmiş.”

Ülkede, iktidarın yanında olmayan herkesin “militan”, “sicili bozuk”, “tacizci” ilan edildiği döneme de hemen adapte olmuş Özhaseki.

Eminim biliyordur, bunu yaparak (birincisi) o insanların masumiyet karinesini yok saydığını ve eminim (İkincisi de) devletteki işleyişi unutmamıştır. Zira 15 Temmuz’dan bu yana belediyeler de dahil bütün kamu kurumları, sadece güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanan vatandaşları işe alabiliyor.

Bazı siyasetçilerin gücü ele geçirirken değiştiğini biliyorduk.

Demek ki bazı siyasetçiler de gücü kaybedince değişiyor.

Özhaseki’nin CHP’li belediyeleri becerisizlikle, iş yapamamakla suçlaması anlaşılabilir. Ancak kendi ülkesinin, sadece iş aş derdinde olan vatandaşlarını “militan”, “sicili bozuk”, “tacizci” diye etiketlemesi kabul edilemez.