Sevgili okurlarım, Cumhuriyet 1923 yılında ilan edildiğinde Türkiye her açıdan bir harabe idi.

Yol yok, eğitim yok, fabrika yok, doktor yok... Herkes salgın hastalıklardan can veriyor. Sıtma, trahom, verem, frengi...

Çanakkale hariç birbirini izleyen savaşların tamamından yenik çıkmıştık.

1911’de İtalya, elimizdeki Libya’ya saldırıp ele geçirdi, Ege adaları elimizden gitti.

1912’de Balkan Savaşı patladı. Karadağ, Sırp, Bulgar ve Yunan ordularına yenik düştük. Tüm Rumeli elimizden çıkıp gitti. Selanik, Yanya, Edirne düştü.

Hemen ardından 1914 yılında Birinci Dünya Savaşında yer aldık. Rus ordusu doğudan girip Erzurum, Trabzon ve Erzincan’ı işgal etti.

Irak, Filistin, Lübnan, Suriye, Yemen elimizden çıktı.

Hezimetler birbirini izliyordu.

Aslında biz terk ettiğimiz o toprakların hiçbirini kendimize vatan yapamamıştık.

Osmanlı’nın kılıç zoruyla işgal ettiği ülkeleri günün birinde yitireceğimiz belliydi çünkü Osmanlı çöküyordu.

Osmanlı Avrupa’nın alay konusu edilen “Hasta Adamı” olmuştu.

İzmir’i 1919 yılında Yunan ordusu işgal etti. Osmanlı’nın başkenti İstanbul da işgal edildi.

★★★

İşte tam da o aşamada ortaya bir kahraman çıktı. Allah’ın Türk Milleti’ne armağan ettiği yüce bir varlıktı.

Mustafa Kemal Paşa.

Sürecin sonrasını hepimiz biliyoruz.

Ankara’da 23 Nisan 1920’de Meclis açıldı. Düzenli bir ordu yoktan var edilerek kuruldu. Bu ordu savaştı, nice zaferler kazanıp vatanı kurtardı.

1922 yılında Yunan ordusu İzmir’de denize döküldü, 1923 yılında Lozan anlaşması imzalandı, kapitülasyon belası kaldırıldı ve Türkiye’nin egemenliğini bütün dünya kabul etti.

29 Ekim 1923 bu sürecin son taçlanması oldu ve Cumhuriyet ilan edildi.

Ancak iş bununla bitmiyordu.

Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bütün amacı ülkemizi çağdaş, kalkınmış bir ülke yapmaktı.

Devrimler birbiri ardına gerçekleşti.

Ülkeye “Uygarlık” getirildi. Ortaçağın karanlıklarından kurtulduk.

★★★

Bir de şimdi, aradan geçen 98 yıl sonrasında geldiğimiz noktaya bakın!.. Bakın da, güler misiniz, ağlar mısınız karar verin.

Ülkeyi yeniden karanlıklara sürüklemeyi amaçlayan bir iktidar...

Devletin tamamını, ekonomiyi, medyayı, ordumuzu bile ele geçiren İslamcı, hilafetçi, gerici bir topluluk...

Bütün işleri yalan söylemek, karanlık masallarını Türk Milleti’ne yutturmaya kalkışmak, memleketin kaynaklarını kendi çıkarları uğruna eşe dosta, yerli ve yabancı işbirlikçilerine, dinci vakıflara peşkeş çekmek!

Ve “Türklük” kavramını yok etmek.

★★★

Başbakan Recep Bey geçmiş yıllarda konuşuyordu:

“Biz Müslümanız. Rabbim bizi kavimler halinde yaratmış. Herkes farklı kavimde. Ama birbirine üstünlük taslamamış. Bakıyorsun, Türk olmakla üstünlük taslıyor. Niye üstünlük taslıyorsun, geç o işi. Sen illâ onu Türk Milleti diye dayatırsan öbürü de Kürt Milleti der. Diyorlar ki Türk Milleti hepsini kavrar. Hayır, kavramaz. Millet kavramının önüne etnik bir unsuru (Türklüğü) koyarsanız ayrımcılık olur.”

Şu mantığa bakar mısınız?

“Türk Milleti” diyemeyen kafa işte bu idi.

★★★

Ülkeyi düşman istilasından kurtarıp saygınlık kazandıran kahramanlar, başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü, bu İslamcı kesimin yıllardır boy hedefi.

Bu kafalar onlara her gün saldırıyor, aşağılamaya, alay etmeye yelteniyor.

Laik ve demokratik Cumhuriyet’in kurucuları, o ilkel tiplerden her gün küfür yiyor!

İsimleri bile okul kitaplarından çıkarılıyor.

Marşlarımız, ulusal bayram törenleri, ordumuzun geçit törenleri bile artık yasaklı!

Bir düşünün, millete coşku veren Onuncu Yıl Marşı’nı, İzmir Marşı’nı duymayalı ne kadar oldu!

★★★

Kafalarında hep o acayip “Osmanlı” kavramı!..

Bir zamanlar Türk Tarih Kurumu diye çok ciddi, bilimsel araştırmalar yapan bir kurum vardı. Onun birkaç yıl önceki başkanı olan AKP’li şahsın sözleri gazetelerde uzunca yer bulmuştu:

“Yurtta sulh cihanda sulh gibi sözler 100 yıl geride kaldı. Biz istersek Musul ve Kerkük petrollerini alabiliriz. Çünkü oraları Abdülhamit’in özel mülkü idi. Uluslararası hukukta kişilerin mülküne dokunulamaz. Oraları alabilmek için önce Osmanlı hanedanının Türkiye’de (Atatürk döneminde) kamulaştırılan mallarını iade etmeliyiz!”

Kafalarında tuhaf bir Osmanlı saplantısı!..

Türk Dil Kurumu Başkanı olan başka bir şahıs da bir süre önce “Gençlere artık Osmanlıca öğretmemiz gerekir” diyordu.

Osmanlıca!..

Arapça Farsça karışımından oluşan kişiliksiz, tuhaf, anlaşılmaz ve karmaşık bir dil...

Sen önce Türkçemizi adam gibi öğret de, sıra sonra Osmanlıca’ya gelsin!

★★★

Sevgili okurlarım, Türkiye Cumhuriyeti uzun süredir yobaz, gerici, din tüccarı ve Osmanlı hasretiyle yanıp tutuşan kafaların elinde.

Diyanet dahil onlar Atatürk’e düşman.

Cumhuriyet’e baş koyan, vatanı kurtaran kadrolardan tiksiniyorlar.

Ama geçmiş olsun bayım, Osmanlı çoktaaan bitti.

Hanedan çekti gitti, son padişah hain Vahdettin –hem de Müslümanların halifesi idi- vatan kurtarılınca İstanbul’dan bir İngiliz zırhlısına bindi, servetiyle birlikte  İngilizlere sığındı, kaçtı gitti...

★★★

Cumhuriyet emin ellerde.

Hiç kimse endişe etmesin, başkaları da günün birinde Vahdettin gibi gidecek ve laik Cumhuriyet sonsuza kadar yaşayacak.

Nasıl yaşayacağını bugün Anıtkabir’de, meydanlarda ve caddelerde coşkuyla boy gösterecek milyonlarca yurtsever insanımız gösterecek.

Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.