Dün, Büyük Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 102’nci yıl dönümü idi...

27 Aralık 1919 tarihi, Milli Mücadele’nin seyri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştu.

Atatürk, coğrafi konumu ve cephelere olan eşit uzaklığı nedeniyle Kurtuluş Savaşı’nı en iyi yöneteceği yer olarak Ankara’yı seçmişti.

Ankara halkı, onu Dikmen sırtlarında olağanüstü bir coşku ile karşıladı.

Atatürk, yıllar sonra, 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya girişini:

“Ankaralılar beni misli görülmemiş bir heyecanla karşıladılar” sözleriyle anlatmıştır.

Atatürk sevgisi bugün de aynı coşku ile devam ediyor ama bazı haddini ve kendini bilmez kişilerin çirkin saldırıları, tüm yurtseverleri rahatsız ediyor...

Fakat... Ne yaparlarsa yapsınlar bu ülkede Atatürk sevgisi asla bitmeyecek.

★★★

Ankara’da, başkanlığını eski devlet bakanlarından Sadi Somuncuoğlu’nun yaptığı “Milli Düşünce Merkezi” var.

Yılmadan-yorulmadan, Atatürk milliyetçiliğini savunan bu önemli kuruluş, her yerde göğsünü gere gere Atatürk Milliyetçisi olduğunu söyleyen büyük müzik üstadı Prof. Dr. Nevzat Atlığ’a “Atatürk Milliyetçiliği Şeref Armağanı” verdi.

Hayatı boyunca sayısız ödül alan 96 yaşındaki ulu çınar Atlığ, bu ödülün kendisi için hepsinden daha anlamlı olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Yüz yıla yakın ömrüm Atatürk sevgisi ve Atatürk ilkelerine bağlı olarak geçti. Çocukluk yaşlarımda onu Ankara’da iki defa yakından gördüm. Çok şık giyinmişti. Arkaya taranmış sarı saçları, keskin bakışlı mavi gözleri bugün bile gözümün önündedir.

Hep Atatürk milliyetçisi olarak yaşadım. Türk milletinin her ferdi için onu sevmek ve ilkelerine bağlanmak ne kadar bir talih, her türlü tasada ve sevinçte bunu Atatürk ile paylaşabilmek, ne kadar büyük bir bahtiyarlıktır.

Atatürk’e olan sevgi ve bağlılığın her geçen gün artarak ilelebet devam edeceği inancındayım. Sözlerimi Ata’mızın “10’uncu Yıl Nutku”nun sonunda iftiharla söylediği harika cümle ile bitiriyorum:

 “Ne mutlu Türk’üm diyene”

13 milyon emekli, dul, yetim ve gazi umutla bekliyor!


Bence günün önemli sorularından biri şu:

“Hayat pahalılığının altında ezilen Bağ-Kur ve işçi emeklilerinin, dul, yetim ve gazilerin haklarını düşünen yok mu?”

Asgari ücrete, günümüzün şartlarına göre yetersiz görülen bir zam yapıldı ama kanaatkâr olan işçi kesimi “Hiç yoktan iyi” diyor. Ancak, durmayan zamlar yılbaşından sonra daha da ağırlaşınca, asgari ücretle geçinenler yine bu görüşte olacaklar mı, bilmiyorum.

Memura da zam bekleniyor. Yeterli mi, yetersiz mi göreceğiz fakat... Emekli, dul, yetim ve gazilerin haklarını dile getiren yok!

Ülkemizde bir “Emekliler Derneği” var ama gerçekte ”adı var kendi yok” gibi... Sesi-soluğu çıkmıyor...

13 milyon “İşçi, Bağ-Kur emeklisi, dul, yetim ve gazi” umutla bekliyor. Dileriz sadaka gibi bir zamla geçiştirilmezler! Piyasada oluşan şartlar dayanılacak gibi değil!

TEBESSÜM

“Doktor bana bir çare!”


Serbest tavırlı genç bir kız “Doktor bana bir çare” diyerek muayenehaneye girer.

Orta yaşlı doktor, kızı muayene etmeden önce ellerini yıkamak üzere lavaboya giderken;

“Lütfen soyunun hanımefendi” der.

Az sonra ellerini kurularken lavabodan bir kez daha seslenir:

“İyice soyundunuz mu?”

Genç kız kıkırdayarak cevap verir:

“Evet doktor bey, ya siz?”

GÜNÜN SÖZÜ


Başarılar, çoğu zaman insana birçok düşman kazandırır!