Yargının kaliteli hizmet vermesine yönelik çözüm önerilerini, "A’dan Z’ye Türk Yargı Reformu" başlığı ile kitaplaştıran Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Avukat Mehmet Gün, yargıdaki sorunları ve reform önerilerini SÖZCÜ’ye anlattı.

‘TARTIŞMALI KARARLAR YARGI DENETİMİ DIŞINDA KALIYOR’

Türk yargısındaki temel sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz ve bunlar pratikte ne gibi yeni sorunları da beraberinde getiriyor?

Tarihi gelişiminde, hakimlerin yöneticilerden bağımsızlığını sağlamak için oluşturulan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), yargıyı yürütmenin vesayetine bağlıyor. Üyelerinin tamamını 6’sı doğrudan Cumhurbaşkanı, 7’si de Meclis vasıtasıyla iktidardaki siyasiler atıyor.

Sonuçta vesayet altındaki yargı, iktidarı etkin olarak sınırlandıramıyor. Halk da özellikle yürütmenin kararlarına karşı yargı güvencesi hissetmiyor. Örneğin kurlar fırlamış, enflasyon azmış, ticari kredi faizleri katlanmış olmasından herkes doğrudan zarar görmesine karşın cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yöneticilerini görevden alma, TCMB yöneticilerinin politika faizini düşük tutma kararlarına karşı kimse yargıda dava yoluna gitmiyor.

Yürütmenin hukuka uyarlığı tartışmalı kararları, fiilen yargı denetimi dışında kalıyor. Sonuçta TCMB politika faizleri ve İstanbul Sözleşmesi gibi cumhurbaşkanının yakından ilgilendiği konulardaki yargıdan sonuç alınamayacağı algısı ortaya çıkıyor.

Diğer temel sorun HSK’nın yargı idaresine ilişkin işlem ve kararlarının 1981 yılından beri yargısal denetime kapalı olması. HSK kararlarına karşı yargısal denetim yolu kapalı, yasal başvuru imkânı yok. Bu ortamda hakimlerin bağımsız olmalarını ve tarafsız karar verilmesini beklemek nafiledir. Tersine, verdikleri kararlarda etki olduğu algısı topluma hâkim olmaktadır. Yargıya güven duygusuna ve adalet inancına en büyük darbeyi bu algı vurmaktadır.

Hakimlere ve savcıların coğrafi teminatları yok, yani rızaları olmadan tayin edilebilirler. Yargının kendi organ ve unsurlarının, hukukun üstünlüğüne ne kadar riayet ettiği ise diğer bir sorun. Yargıtay ve Danıştay üyelerinden oluşan Yüksek Seçim Kurulu’nun çok tartışmalı kararları bile yargı denetimi dışında.

Belki de en önemli sorun, yargı sisteminin yapısının toplumun ihtiyacına cevap veren kaliteli hizmet üretmeye uygun olmamasıdır. Makul olarak birkaç ay içinde karara bağlanması gereken davalar yıllarca sürüyor, sonraki ve daha sonraki yıllara sarkıyor.

‘YARGI EN KRİTİK DEVLET GÜCÜDÜR’

Türkiye’nin hukuk, demokrasi ve ekonomi alanındaki sorunlarında ve çözümünde yargının nasıl bir rolü olduğunu düşünüyorsunuz?

Bir ülkede hukuk ve demokrasi ne kadar ileri ise ekonomi o kadar gelişmiş, refah da o kadar yüksektir. Demokrasinin seviyesini hukukun üstünlüğü seviyesi belirler. Yargı, bu sebeple en kritik devlet gücüdür. Yargının, yasama ve yürütmeden bağımsızlığının derecesi, ülkenin demokrasi seviyesini belirler. Çünkü yargının görevi hukukun üstünlüğünü sağlamak ve devlet yönetiminin hukuka uygun davranmasını temin etmektir. Devasa devlet gücünü fiilen kullanan siyasileri sadece yargı, hukuk yoluyla dizginleyebilir, keyfilik, kayırmacılık, otokrasi ve benzeri durumları önleyebilir.

Yargı, ülkede idareden güvenliğe, tedarikten şirket yönetimine kadar bütün ilişkilerde hukukun üstün olmasını sağlayarak hukuk güvenliği sağlar. Bir yandan devletin ekonomi yönetiminin ve para politikalarının sağlıklı ve öngörülebilir olmasını temin ederken, diğer yandan ekonomik ilişkilere güven getirir, uzun vadeli yatırım yapmak için güven verir.

Mesela 2018’de, Rahip Brunson davası nedeniyle kriz çıktı, finans piyasaları aniden durdurdu. Fırlayan dolar kurunun normal seviyeye indiği Ekim 2018 ayına kadar geçen üç ay süre zarfında ise sadece kur farkı nedeni ile Türkiye yaklaşık 11 milyar dolar kaybetti.

‘BAŞA GELEN YÖNETİCİLER NEREDEYSE HAYATLARI BOYUNCA KALABİLMEKTE’

Daha İyi Yargı Derneği olarak çalışmalarınızda, Türkiye’nin bir “orta demokrasi” sorunu olduğu, bunun yanı sıra; sorunun temelinde, yargıda ve kamuda yaşanan hukukun üstünlüğü sorunları olduğuna ilişkin tespitlerde bulunuyorsunuz. Bunlardan bahsedebilir misiniz?

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun talep etmesi üzerine, derneğimizin üyelerinin katkısı ile kaleme aldığım, 2018 yılında yayınlanan ‘Türkiye’nin Orta Demokrasi Sorunları ve Çözüm Yolu’ isimli çalışmada “yargı, hesapverirlik ve temsilde adalet” sorunlarının Türkiye’yi orta demokrasi seviyesine çektiğini tespit ediyoruz. En başta halkın kendisini yönetimde temsil ettirme, yani yönetime katılma hakkı ciddi şekilde aksamakta. Teşkilatlanması, delegelik sistemi, merkezi yönetim yetkileri, blok liste seçimler yoluyla siyasi partiler oligarşik bir yapıya bürünmüş durumda.

Bunun sonucunda, ülkemizde bir kere başa gelen siyasi parti liderleri ve yöneticiler yerlerini sağlamlaştırarak, neredeyse hayatları boyunca parti ya da meslek kuruluşu liderliğinde kalabilmekte. Gelişmiş demokrasilerde ise başarısız olanlar hızla değişerek yenileri göreve gelmekte. Anayasada halkın kendisini yöneteceği yazmakta ise de gerçekte halk kendi yöneticilerini seçmemekte, siyasi parti liderlerinin önlerine koydukları arasında bir tercih yapmak durumunda kalmakta. Anayasa Mahkemesi de demokratik yönetim ilkesi hakkında çelişkili kararlar vermekte.

Hukukun üstünlüğü, kamu kesimi karşısında ciddi olarak aksıyor ve genel bir “hesapverirlik” sorunu olarak kendini gösteriyor. Anayasaya göre herkes kanun önünde eşit, yargı da kanunları herkese karşı eşit olarak uygulamakla görevli. Fakat idari amirleri izin vermediği sürece kamu görevlilerine karşı yargı görevini yapamaz durumda. En üst idari amir durumunda olan siyasetçiler ise fiilen hesapvermez durumda. Pamukova Tren Kazası ve Soma Maden Faciası ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında belirttiği üzere yargılanması gereken kamu görevlileri yargı önüne çıkarılmıyor.

Hukukun üstünlüğü alanında açılmış kocaman bir karadelik olan bu durumun kökünde yargı sorunu yer almaktadır. Dolayısı ile hukukun üstünlüğü sorunu ile yargı sorunu iç içe geçerek bir kördüğüm haline gelmiş durumdadır. Bir yandan hukukun üstünlüğünün aksadığından şikayet ediyoruz fakat öte yandan devlet ve toplum olarak yargıya güven göstermiyoruz. Şikayet ediyoruz ama şikayetimizi gidermek için gerekeni de yapmıyoruz gibi bir durum söz konusu.

‘TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİN KORUNACAĞINDAN KESİN OLARAK EMİN DEĞİLİZ’

Çalışmalarınız sonucu yargıda köklü bir reforma gidilmesi gerektiğine yönelik görüşleriniz bulunuyor. Bir reforma gidilmesinin en temel sebebi nedir?

Yargının içinde bulunduğu bütün bu sorunlar, günlük hayatımızı yakından ilgilendiriyor. En başında temel hak ve özgürlüklerimizin korunacağından kesin olarak emin değiliz. Toplumsal olarak duyduğumuz endişeler ifade özgürlüğümüzü, yöneticileri eleştirme hakkımızı ciddi olarak kısıtlıyor. Yenilikçi düşünce kendisini baskı altında hissediyor. Hukuk güvenliği hissetmiyor olmamız ortaklıklar kurmamızı, gücümüzü birleştirmemizi, uluslararası rekabet gücü kazanmamızı engelliyor, işletmelerin, yeniliklerin güdük kalmasına da neden oluyor. Yani yargı sorunu zincirleme olarak hukukun üstünlüğü, demokratik devlet yönetiminin aksaması ve ekonominin ve refahımızın geri kalması şeklinde sonuçlara neden oluyor. Yani yargı sorunun ülkedeki diğer bütün sorunların kök sebebi durumunda.

‘KALİTELİ YARGI TOPLUMSAL REFAHIN TEMELİDİR’

Yapılması gereken reformlara ilişkin temel önerileriniz nelerdir?

En başta yargı sistemi, kaliteli hizmet verecek, kendini ve hizmetlerini toplumun ihtiyaçlarına göre geliştirecek, hizmetinin en birinci kalite şartı olan bağımsızlığını kazanıp koruyacak şekilde geliştirilmelidir. Yargı, hukukun üstünlüğüne en üst düzeyde riayet etmeli, topluma ve diğer kamu görevlilerine örnek olmalıdır.

Yargı mesleklerinin her biri kendi bağımsız meslek kuruluşlarına sahip olmalıdır. Hakimler ve savcıların da avukatlar ve noterler gibi bağımsız meslek kuruluşları olmalıdır.

Hukuk meslekleri yeknesak kariyer planına kavuşturulmalı, insan kaynakları, mahkemelerin ihtiyacına uygun olarak yetiştirilmelidir. Yargısal mesleklere hazırlık dönemi güçlendirilmeli, hukuk fakültelerinden yeni mezun olan gençler mesleklerinde tam yetkin ve hayat tecrübesi kazanmış olmalıdır. Bunun için meslek stajları, “özetmenlik” ve “meslek yardımcılığı” aşamaları getirilmeli, böylelikle yargı mensubu, mesleğe başlarken tam yetkin ve tecrübeli hale gelebilmelidir.

Mesleklerde derece ve seviye ilerlemeleri, bir yandan hizmet performansı, diğer yandan akademik çalışmalar ve kıdem dikkate alınarak objektif kriterlere göre yapılmalıdır. Açık pozisyonlara atamalar, talipliler arasında açık yarışma, açık ve gerekçeli oy esası ile gerçekleşmelidir.

Yargı hizmet birimleri ülkenin kalkınma planlarına uyarlı olarak uzmanlıkları kalkınma bölgeleri merkezlerinde yoğunlaştıracak, hizmeti ise halkın ayağına götürecek şekilde optimum yapılandırılmalıdır. Yargılamalardaki iş yükü insan kaynaklarına uygun ve adil olarak dağıtılmalı, hakim ve savcılar üzerindeki iş yükü avukatlara aktarılmalıdır.

Adli hazırlık mahkemeleri kurularak dava hazırlıkları hızlandırılmalı, bu mahkemeler avukatların ve vatandaşların hazırlık işlemlerini yapmasına yardımcı olmalı, nezaret etmeli ve aynı zamanda suistimalleri önlemelidir.

Ülkemizde, kökünde yargı sorunu ve yargının gerçekleştiremediği hukukun üstünlüğü ve devlet yönetiminde orta demokrasi sorunu olduğunu tespit etmiş olmamız bizi bu sorunların çözümü için çalışmaya yöneltti. 10 yılı aşkın süredeki birikimlerimiz ile bütün sorunları kökünden çözmek amacıyla kapsamlı bir yargı reformu tasarımı yaptık. Yenilikçe çözüm önerileri geliştirdik, kanun taslakları hazırladık. Bu çalışmalarımız ‘A’dan Z’ye Türk Yargı Reformu’ adını verdiğimiz öneriler demetinde somutlaştı.

Ülkemizde hukukun üstünlüğünün yerleşmesi, demokrasinin kökleşmesi ve ekonominin iyileşmesi için yargının, kaliteli hizmet veren bir yargı kurumunun ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Şurası çok açık ki yargı, kısıtlamasız görev yapar ve kaliteli hizmet verirse Türkiye hızla ileri bir demokrasi ve refah devleti haline gelebilir. Başka bir deyiş ile kaliteli yargı, toplumsal refahın temelidir.