Toplumda, aşırı gelenekçi ve tutarsız bir muhafazakarlığa kapılmış kesim genel tercihlere yön verecek çoğunlukta olduğunda, toplumsal huzursuzluk ve ilerleyememe kronik hale gelmektedir. Toplumun himayesine erişen her birey topluma borçludur. Toplum ise bireylerden oluşur ve doğal olarak bu borç aslında bireyleredir. Yani her birey, cemiyetteki diğer bireylere karşı belirlenmiş bir hareket hattına uymakla mükelleftir. Ancak tutarsız bir muhafazakarlıkla beslenmiş aşırı gelenekçi yaklaşım; bağlamdan koparak; kimseye faydası olmayan gelenekleri dahi bireyin -başkasının zararına olmayan- menfaatlerinin önüne koymuştur.

Tutarsız muhafazakarlık, neyin korunması gerektiğini bilmeyen veya muhafaza edilmesi gereken hususlarda önceliğin neye verilmesi gerektiğini idrak edemeyen muhafazakarlık türüdür:

Üretimde; geleneksel metotları, başarısı kanıtlanmış modern tekniklere tercih ederler.

Tüketimde ise muhtevanın değil ambalajın gelenek ve inançlarına uygunluğuna bakarlar.

Örneğin muhafazakâr bir seçmenin ilk talebi kanserojen maddeler içeren koruyucuların gıdalarda kullanılmaması olmalıdır. İslam bugün gelmiş olsaydı bu maddeler domuz etinden önce haram kılınırdı. Ancak neyi muhafaza etmesi gerektiğini anlayamayan biri, bu maddelerin Avrupa’da icat edilmesine rağmen kendi vatandaşlarının tükettiği gıdalarda kullanılmadığını, Avrupa’nın kendi vatandaşını nasıl koruduğunu, nasıl muhafaza ettiğini bilmez ya da görmezden gelir. Hatta Avrupalıları geleneklerinden koptuğu için makineleşmiş, kıymet bilmeyen, rüzgârda savrulan kuru yapraklar zanneder. Çünkü ona göre toplumu bir arada tutan içtimai kurallardır ve bu kurallar toplumu bireylerden korumak için vardır. İslam coğrafyasında bulunan toplumların o sözde toplumsal kurallar üzerinden nasıl savrulduğunu ve o sözde kurallar için nasıl temel ilkelerin yerle bir edildiğini ve bireylerin o kuralların nasıl makinesi haline geldiğini görmez.

BİREYİ TOPLUMDAN KORUMAK

Toplumu, içtimai kuralların bir arada tuttuğu elbette doğrudur. Fakat bu kurallar toplumu bireyden değil, bireyi toplumdan korumak için vardır. Nitekim hukuki kanunlar da böyledir. Örneğin maske takma zorunluluğu, hasta birinden toplumu korumak için değil, hasta olma ihtimali olan birini tüm toplumdan korumak için vardır. O yüzden; “ben hasta değilim öyleyse takmama gerek yok” anlayışı yanlıştır.

Toplum ile birey ilişkisini ele alan bu temel bakış açısı içselleştiğinde, bugün, toplumsal çatışmalara yol açan birçok sorun kendiliğinden bertaraf olacaktır. Böylece toplumsal dayatmalar bireysel yetenekleri köreltmeyecek, kendini toplumun kutsal savaşçısı zanneden ama bir o kadar da toplumun altını eşen zihniyet kuvvet kaybedecektir.